Çocuklar demokratik ve özgür okullara ulaşabiliyor mu?
Alışılagelmiş anlamda bir program veya müfredatı, programlanmış dersler ve sınıfları, yaş grupları veya kademe ayrımı olmayan; katılımcı demokrasi çerçevesinde okul çalışanları ve öğrenciler tarafından yönetilen okulların varlığı artık kulağımıza ütopik gelmiyor.
Öğrenmenin sadece öğrencilerin ilgileri üzerine kurulu olduğu bu okulların felsefesi Rogers, Dewey, Neill, Illich gibi radikal reformist görüşler ortaya atan düşünür ve eğitimcilere dayanıyor. Bir önceki cümlede belirtmiş olduğum isimler ve daha birçok ismin öncülüğünde demokratik ve özgür okullar ülkemizde de hızla yayılıyor.
Avrupa ülkelerine ve diğer ülkelere baktığımızda bu okulların tarihsel geçmişi çok daha eskiye dayanırken bizim ülkemiz için bu durum aynı değil. Ülkemizde demokratik ve katılımcı olarak nitelenebilecek en eski kurumlardan biri Köy Enstitüleri olabilir.
Günümüzde de, Köy Enstitülerinden ve Avrupa’daki birçok okuldan ilham alınarak Türkiye'ye özgü demokratik ve özgür okul modelleri geliştirilmeye çalışılıyor. Örnek vermek gerekirse bu okullardan en bilineni 'Başka Bir Okul Mümkün’dür.
Tarihsel sürece baktığımızda demokratik okul kavramı ilk kez 1987’de Yaacov Hecht öncülüğünde kurulan Hadera Demokrasi Okulu tarafından kullanıldığını görüyoruz. Bu okul yaşları dört ila on sekiz arasında değişen yaklaşık 400 öğrencisiyle İsrail’deki yirmi altı demokratik okulun en büyüğüdür.
İsrail dışında İngiltere, Almanya, İtalya, Amerika ve daha birçok ülkede örneklerini görebileceğimiz demokratik ve aynı zamanda özgür sıfatlarını taşıma iddiasında olan birçok kurum var. Bu okullar, derslerin isteğe bağlı olduğu, öğrenmenin bağımsız, müfredata dayanmayan ve topluluğun birlikte aldığı kararlara uyduğu müddetçe her konuda özgür olabildiği yöntemleri uygulayan yerler.
Demokratik okullara göz attığımızda, hemen hemen çoğunun devlet okulları sistemleri içinde olmadığını görüyoruz. Çoğu tabandan gelen çabalarla kurulmuş. Demokratik okullar, devlet tarafından yönetilen, müfredata, sınıflara ve yukarıdan aşağıya kontrole odaklanan okul sistemlerine pek uymazlar. (Rietmulder, 2019,s.26).
Demokratik okulların ortak noktası, öğrencilerin demokratik bir toplulukta, özgür ve sorumlu bir vatandaşlık deneyimi yaşamalarıdır. Bir çocuğun özgür ve sorumlu bir birey olması, gelecekteki kişilik oluşumu açısından oldukça kıymetli bir yere sahip. Kulağa ne hoş geliyor öyle değil mi? Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu düşünürsek, demokrasinin işleyişinin bile sorunlu olduğu bir ülkede böyle okullar kurmak, böyle okulları halkın ve çocukların hizmetine sunmak, gerçekliğimizle çelişkili görünüyor.
DEMOKRATİK OKULLARA ERİŞİMİN GÜÇLÜĞÜ
Tüm bu bilgiler bağlamında düşünülmesi gereken en büyük problemlerden biri; bu okullara kaç çocuğun erişebildiği. Ülkemizde örgün eğitime katılımda bile zorluk çeken birçok çocuk ve çocuk işçi sorunu var iken, demokratik ve özgür okullara ulaşıp, böyle bir okul modelinin çatısı altında, bu süreçleri deneyimleyebilecek olan çocuklar ayrıcalıklı bir sınıfa sahip olmuş oluyor.
Bu okullar, temelinde demokrasinin, eşitliğin, katılımcılığın, oy hakkının ve çocukların sorumluluklarının farkında olabileceği, devlet okullarındaki müfredatın kısmen de olsa bertaraf edildiği bir alan olması bakımından da son yıllarda oldukça popüler hale geldi. Çocuğunu devlet okuluna ve devletin dayatmış olduğu müfredata dayalı eğitim görmesini istemeyen ailelerde bu okullara koşmakta. Ekolojik temelli okul, Reggio Emilia modelli okul, özgür okul, demokratik okul…
Peki bu okullara ulaşmayan hatta devlet okuluna bile ulaşmayan binlerce çocuğun olduğu ülkemizde, demokratik okulların işlevselliği ve yeri ne ola ki?
Demokratik ve özgür okula gönderiyorsunuz çocuğunuzu çünkü; demokrasi bilinci, sorumluluk alma bilinci gelişsin, eşitliğin, düşünmenin, karar almanın ne demek olduğunu öğrensin, deneyimlesin, bir Roman ya da bir Kürt ile aynı okulda okumasın, bir hırsızın çocuğuyla aynı okulda okumasın diye mi?
Abarttığımı düşünebilirsiniz belki de ama hiç abartmıyorum. Böyle bir yere de evrilebiliyor bu okullar. Bu durumlar aslında düpedüz bir ayrıştırma ve ötekileştirme aracı haline geliyor.
Peki parası olmayan yoksul aileler ne yapacak? Yani ücretleri diğer özel eğitim kurumlarından farkı olmayan bu okullara gidebilecek olan çocuklar, bu ülkenin ayrıcalıklı çocukları mı olacak? Maalesef öyle de oluyor. Demokratik ve özgür okullar dezavantajlı çocuklara burs sağlasa da sadece şansı olan çocuklar bu okullarda eğitim alabilecekler.
Demokratik bir okulu sadece zengin ve parası olan çocuklar deneyimleyebilecek. Bu eğitim modellerine ulaşamayan ya da herhangi bir devlet okuluna bile gidemeyen çocukların akıbeti belirsiz. Elbette şunu da iddia edenler ve edecek olanlar vardır; toplumun her sınıfı eğitim almak zorunda mı? Sonuçta ülkedeki herkes bilim insanı, okur-yazar, mühendis olmak zorunda değil ki.
Evet toplumun tamamı entelektüel, okur-yazar olmak zorunda değil ancak her çocuğun eğitim alma hakkı, fırsat eşitliği hakkı vardır. Her çocuğun keşfedilmesi gereken yönleri ve çocuk olma hakkı vardır.
DEMOKRATİK OKUL OLARAK NİTELENDİRİLEN ALTERNATİF EĞİTİM MODELLERİNİN NİHAİ AMACI NE?
Bu okulları incelediğimizde klasik eğitimden ayrılan ve çocuğun yoğurulması gereken bir hammadde olarak ele alınmadığı, bir birey olduğu esasına dayanan okullar olduğunu görüyoruz.
Bu okullar, kuruldukları ülkelerde, bölgelerde ihtiyaçlar sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin İtalya’da kurulmuş olan Reggio Emillia Okulu, savaştan çıkmış bir halkın, çocuklar eğitimsiz kalacak endişesiyle o dönemki ihtiyaçları karşılamak üzerine kurduğu bir okuldur.
Aynı şekilde ülkemizde buna Köy Enstitüleri örnek verilebilir. Savaştan çıkmış ve eğitim seviyesi düşük bir toplumun öğretmen ve meslek edindirmesi üzerine kurulmuştur. Diğer eğitim modellerindeki gibi Köy Enstitüleri'nin de yıllar geçse de öncü olarak kabul edilebilecek bir eğitim felsefesi vardır.
Günümüzde demokratik temellere dayandırılarak kurulan alternatif eğitim modeli okullarının yine bir ihtiyaçtan dolayı kurulduğunu görüyoruz ancak şöyle bir farkla: önceki dönemlerde kurulmuş olan okulların belirli ilkeleri benimsenmiş ancak kapitalist sisteme entegre edilmiştir bu okullar. Demokratik eğitimi benimsemiş okullar, farklı etnik kökene, dine ve ekonomik gelir düzeyine sahip bireyler arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin fırsat ve imkan eşitliği ilkesine dayalı bir yapıya sahip olması gerekirken ülkemizdeki okulların bu ilkeyi tam anlamıyla gerçekleştiremediğine şahit oluyoruz.
Güncellenen bilgilerle kapitalist toplumun ihtiyaçları baz alınarak, ülkemizdeki burjuva sınıfına ya da küçük burjuva ailelerin çocuklarına hizmet etmekten öteye geçemiyor. Peki bu okulların nihai amacı sadece belirli bir sınıfa ait çocukların, kendilerini ifade edebildikleri, yaşayarak, keşfederek, paylaşarak öğrendikleri ortamlar deneyimlemesini sağlamak mı?
PEKİ NE YAPILABİLİR?
Ülkemizin içinde bulunduğu durumu düşününce, devlet eliyle böyle okulların açılma ihtimali nerdeyse imkansız. Çünkü ülkece demokrasi kavramının hakkını veremiyoruz. Devletin, iktidarın, muhalefetin ve halkın bile demokrasi bilincinin yeterince farkında olmadığı bir ülkede demokratik okullar kurarak gelecek nesilleri yetiştirmeye çalışıyoruz. Ülkemizin gerçekliğinden bir haber küçük ve korunaklı dünyalar yaratmaya çalışıyoruz çocuklara. Elbette durum vaziyet böyleyse demokratik okullar ve demokratik eğitim olmasın demiyorum. Ancak ülkemizin gerçekliğinden çok kopuk, izole olmuş ve yapay bir dünya inşa ediyoruz çocuklara.
Demokratik ve alternatif okullar hızla yayılıyor ve birçok okul açılıyor. Devlet eliyle olmasa bile bireysel çabalarla bu okulları açan eğitimciler var. Ve onlara baktığımızda da Kemal İnal’ın da dediği gibi piyasa faşistliğinden öteye geçemiyor. Tekeli kendi elinde bulunduran isimler, popülerleşmiş eğitimciler bu alanı bir pazarlama haline getirerek burjuvaziye hizmet ediyor sadece.
Bu tür okulların varlığına ve ideolojisine inanan nitelikli eğitimciler de var ancak onlar da, bu sistemin en temelde dayatmış olduğu ve her şeyin başı olan finansal kaynak bulmakta güçlük çekerek bu düzende mücadele veriyor.
Neler yapılabilir diye düşündüğümde; bireysel olarak piyasa normlarına ve sadece burjuvaziye hizmet etmeyecek şekilde okullar kurmak bu düzen içinde çok zor görünüyor ancak imkansız da değil. Nitelikli eğitimcilerin bir araya geldiği ve gerçekten halka hizmet misyonunu benimsediği alanlar da yaratılabilir.
Bunun dışında yerel yönetimlerin eğitime katkısı bağlamında muhalif belediyelerin demokratik ve özgür okul adı altında okullar açtığını ve kendilerine özgü eğitim modelleri tasarladıklarını görüyorum.
Lakin halka hizmetten ziyade reklama ve kâra odaklılık söz konusu. Diğer konulara girmek bile istemiyorum çünkü bu kurumlar demokratik ve özgür okul kavramının hakkını vermekten çok uzaktalar. Çünkü yine ayrıcalıklı ve parası olan ailelere hizmet veriliyor. Çünkü bu okullarda yine eş, akraba, başkan yakını var.
Evet arada bir iki öğrenci var tabii hali vakti yerinde olmayan ama bir elin beş parmağını da geçmeyecek kadar azınlıktalar. Bu okulların, eğitime erişim imkanı olmayan çocukların daha fazla göz önüne alındığı ve gerçekten tamamen halkın ücretsiz bir şekilde çocuğunu okula gönderebileceği ve kendine finansal kaynak olarak başka alanlarda üretim sağlayarak kendini ayakta tutabilen okullar olması gerekiyor. Bu da çok güç bir şey değil. Hayal de değil. Hayallerimizin gerçek olması umuduyla…