Don Giovanni ve müziğin baştan çıkarıcılığı

Don Giovanni ve müziğin baştan çıkarıcılığı
Don Giovanni’nin baştan çıkarıcılığı, sadece karakter olarak değil müzikal olarak da değerlendirilmelidir. Bu eserin uvertürü hala gelmiş geçmiş en iyi giriş müziklerinden olarak kabul edilir.

Serhat DURUP*


‘’Ne üstün zekâ ne hayal gücü ne de her ikisi beraber bir dâhi olmaya yeter. Sevgi, sevgi, sevgi…İşte bu dehânın ta kendisidir!‘’

Wolfgang Amedeus Mozart

Don Giovanni ya da Don Juan, sanat tarihinde önemli karakterlerden biri olarak anılmaktadır. Bununla birlikte bu isim, İspanyol efsane hikâyelerinde önemli bir yer tutar ve "zampara, çapkın" gibi sıfatlarla deyim olarak günümüzde de kullanılmaktadır. Öncelikle efsanede yer alan hikâyeye değinmek istiyorum. Don Juan, genç bir kızı güzel sözcüklerle kendine bağımlı olacak şekilde aşık eder ve kızın babası, kızından habersiz olarak bizim "zampara"ya engel olmak ister. Ancak Don Juan, kızın babasını düelloda öldürür. Gel zaman git zaman Don Juan bir gün mezarlıkta öldürdüğü babanın heykeliyle alay ederek onu yemeğe davet eder, adamın ruhu yemeği kabul eder. Ve heykel Don Juan geldiğinde elini uzatır, uzattığı el ile onu cehenneme çeker.

Efsanede bu şekilde yer alan Don Juan, itaratürde de ilk defa yaklaşık tarih olarak 1620’de karşımıza çıkmaktadır. Tirso de Molina’nın yazdığı "Sevil Aldatıcısı ve Taştan Misafir" adlı hikâyeye göre, Don Juan, özellikle evlenmek üzere olan genç kadınları baştan çıkartır ve kadınlar da onun güzel sözlerine inanarak büyülenirler. Don Juan daha sonra hepsiyle oyalanarak aslında onlarla bir anlamda dalga geçer ve ardından kızgın, genç kadın ve babalar bırakır. Bu babalardan biri de Don Gonzalo’dur. Don Gonzalo’nun hayaleti tarafından yemeğe davet edilen Don Juan, en başta korksa da korkusunu göstermemek adına yemeği kabul eder ve ‘iyi insan ol, insanları kandırma, özür dile’ uyarılarını reddederek ölüme gider.

Don Juan karakteri edebiyat, tiyato ve sinema tarihinde birçok yazar, besteci ve yönetmen tarafından değerlendirilmiştir. Miguel de Cervantes’ten, Carlo Goldoni’ye, Moliere’den Puşkin’e, George Bernard Shaw’dan Ingmar Bergman’a… Ancak biz bu yazıda İtalyanca librettosu Lorenzo Da Ponte tarafından yazılan, bestesi Wolfgang Amedeus Mozart tarafından yapılan opera eserine daha çok yer vereceğiz.

Mozart’ın Don Juan’ı ya da eserin adıyla yazmak gerekirse Don Giovanni’si, tıpkı diğer opera karakterlerindeki gibi yaşamda yer alan, yaşayan bir kişidir. Başka bir deyişle, Mozart’ın insanın ne’liğine ilişkin arayışı bu eserinde de karakterler üzerinden devam etmektedir. Bununla birlikte diğer operalarında baş karakterler operanın belirli yerlerinde yer alsa da, Don Giovanni, kendisinin yer almadığı sahnelerde bile varlığını hissettirir. Gerek Leporello’nun aryalarında, gerek Masetto’nun isyanında, gerekse Zerlina’nın aşkında…Bunun asıl nedenini yazının ilerleyen bölümünde göreceğiz ancak şimdilik şunu söyleyebiliriz ki, Don Giovanni bir karakter ve aynı zamanda bir ide/fikir olarak da sahnelerdedir. Prömiyeri Mozart’ın henüz bitirdiği opera biraz gecikmeli olarak 28 Ekim 1787’de Prag Ulusal Tiyatrosu’nda gerçekleşmiştir. Hala mürekkebi kurumamış notalarla şefliği de Mozart’ın kendisi yapmıştır.

Az önce belirli alanlarda yazılan eselerin hemen hepsinde Don Giovanni, sorumsuz, keyiften başka bir şey düşünmeyen ve bu uğurda her şeyi yapabilecek bir karakter olarak çizilmektedir. Bu bakımdan da çok kolay bir şekilde yargılanabilir, insanlar onu izlediğinde veya okuduğunda ondan ‘nefret’ ederek lanet edebilir. Bununla birlikte Mozart’ın Don Giovanni karakteri, acaba ‘’geleneksel toplumsal ve ahlâki muhafazakarlığa karşı bir başkaldırı temsilcisi‘’ olarak da değerlendirilebilir mi? Bu sorunun cevaplanabilmesi adına Mozart’ın yaşamına ve ‘’ahlâkçılar‘’ ile olan ‘’uyumsuz’‘luğunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ne olursa olsun bu sorunun cevaplanmasından çok sorulması daha önemli gibi görünmektedir. Çünkü sanatın sunuluş biçimi farketmeksizin, sanat eserlerinde beklenen en önemli şeylerden birisi de kuşkusuz izleyicinin zihninde oluşturacağı sorulardır.

Bu soruları arttırmak için "her şeyini" Mozart’a borçlu olduğunu, "aklını kaybedip, ruhunun şaştığını", "hayatında ilk defa sarsılma şansını yakaladığını söyleyen" ve "varlığının özünü dehşete düşüren" Soren Kierkegaard’a da biraz değinmek gerekiyor.

Kierkegaard’a göre Don Giovanni, insanın arzularını yeniden hatırlatan, bedenin ruh ile bütünleşmesine yardımcı olan, ruhun yani aklın getirdiklerinin yanında insanın bedeninin de önemini vurgulayan bir karakterdir. Duyusal olanı ön plana çıkarması, Don Giovanni’yi sonsuz bir güce dönüştürmüştür. Kierkegaard’ın varoluşçu bir filozof olduğunu düşündüğümüz zaman, bedenin de önemini ön plana çıkartan bu karaktere bu kadar önem vermesini daha iyi anlayabiliyoruz. Varoluşçuluk felsefesinin bir cümleyle açıklanamayacağının bilinciyle, bir özelliği olarak şunu söyleyebiliriz: Varoluşçuluk, ‘hayatın anlamı nedir?’ sorusuna verilen rasyonalist-mekanik cevaplara karşı, insanın duyusal bir varlık olarak da unutulmaması gerektiğini belirten bir anlayışa sahiptir. Dolayısıyla gelenekselciliğe, akılcılığa ve hatta yaşama karşı duruşu Mozart’ın Don Giovanni’sini Kierkegaard için ölümsüzleştirmiş demek yanlış olmayacaktır. Kierkegaard’ın Don Giovanni’yi varoluş felsefesi içerisinde değerlendirmesi ve onu ideleştirmesi, karakterin korkularına karşı verdiği bir tepki olarak ‘baştan çıkarıcılığı’nda yatmaktadır. Bir anlamda Don Giovanni’nin bilinç durumuna geçişi, müziğin kendisiyle ulaştırılmıştır.

Don Giovanni’nin baştan çıkarıcılığı, sadece karakter olarak değil müzikal olarak da değerlendirilmelidir. Bu eserin uvertürü hala gelmiş geçmiş en iyi giriş müziklerinden olarak kabul edilir. Mozart’ın Don Giovanni’si, neşe-keder-nefret gibi değişimler gösterse de temelde bir dramatik bir özelliğe de sahiptir. Bu dramatikliğin temelinde yine Mozart vardır. Her ne kadar kendisi bu operasını opera buffa (komedi-opera) olarak kategorize etse de, operanın libretto yazarı Lorenzo Da Ponte bu eseri dramma giocoso (neşeli drama) olarak kategorize etmektedir. Bu konuda Da Ponte'ynin kategorizasyonu, Mozart’ın da yaşamına bakınca bugün daha geçerli gibi geliyor. Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi, hep bir insan arayışında olan Mozart, Don Giovanni’de bunu daha da hissettirir. Sevgiyi hemen hemen tüm operalarında ön plana çıkartmaya çalışan Mozart, acaba Don Giovanni’de bu duyguyu sevgi eksikliği yaşayan bir karakterle mi göstermeye çalışmıştır? Don Giovanni’nin yaptığı eylemlerin arkasında sevgisizlik mi vardır? Bu soruları hem edebi, hem psikolojik, hem de müzikal olarak sordurtması belki de Kierkegaard’ın "Ölümsüz Mozart!" haykırışını haklı göstermeye yeter.


* Felsefe öğretmeni

Öne Çıkanlar