Fransa'daki Yeşil/Kızıl dalgayı konuşuyoruz – 2
Ercan Jan AKTAŞ'ın uzun yıllardır Fransa’da yaşayan Engin SUSTAM ile röportajı
Birinci turu 15 Mart tarihinde yapılan yerel seçimlerin ikinci turu 28 Haziran’da yapıldı. İlk turda şaşırtan bir çıkış yakalayan Europe Ecologie–Les Verts/EELV sandıklara damgasını vurdu. Seçimlerin kaybedeni elbette Macron’un partisi LREM oldu. Fransa’da Cumhurbaşkanı olmasından bu yana ‘alternatifi yok’ denen Macron’un artık çok ciddi bir alternatifi var. Bu seçimlerde kimi büyük şehir ve de bölgelerde ortak listeler oluşturan sol, sosyalist ve de yeşillerden oluşan Yeşil/Kızıl blok ciddi bir alternatif artık.
Bu gelişmelere dair artıgerçek için ilk röportajı uzun yıllardır Fransa’da yaşayan aktivist/akademisyen Tuğçe Oklay ile yapmıştık. İkincisi için gene uzun yıllardır Fransa’da yaşayan Engin Sustam ile yaptık.
2017 seçimlerinde gerçek anlamı ile sol kitlelere seslenebilecek bir aday etrafında buluşamadığı/çok dağınık olduğu için kendilerinin de bir yerde oyları ile Macron seçildi. Zira karşısında açık ara sağcı bir aday Marine Le Pen vardı, düşük bir oy ile Macron seçildi. İlk icratı da zengilerden vergi almayı azaltmak ve de emekçiler, emekliler, gençler aleyhine iş yasasını gündeme taşımak oldu. Bütün bunlardan hareketle benzine yaptığı bir zaman kıvılvım oldu ve Sarı Yelekliler eylemleri, sonrasında sendikaların grevleri, büyük sokak gösteriler başladı. Ancak herkeste bütün bunlara rağmen de bir karamsarlık vardı. Zira Macron hala alternatifi olmayan bir siyaset erbabı görünümünü sürdürüyordu.
Elbette dönemsel farkları dikkate aldığımızda 2017 seçimleri döneminde ki merkezi sol aslında klasik anlamda belediyeciliği sistemin bürokratik anlatılarının pek dışına taşıramayan ve legal siyasette Sosyalist Parti ve Mélenchon arasında tıkanıp kalan ulusal bir soldan söz etmek gerek. Ps’nin ne çevre sorununa eğildiğini ne de şiddetin Paris sokaklarında arttığı bir dönemde ki yapabildikleri onu kurtarabilmişti. Sonrasında önemli eylemlerin başlangıcı olan ‘Gece Ayakta’ gösterileri aslında tam da bu merkezi sola bir cevap niteliğindeydi.
Sol Fransa da uzun süredir ne yazık ki sistemin hegemonik aktörü olmaktan, demokrasi meselesini işletememesinden kaynaklı ciddi krizler yaşamaktaydı. Hatırlarsanız göçmenlere dair en sorunlu duran dönem nedense PS’nin olduğu dönemdir. Bundan dolayı şöyle demeliyim, aslında bu seçimlerde ilkin belki de öncelikle kadın olan ve neşeli görünen bir müşterek siyaset imajı var. Bu yerel seçimde sadece Macron kaybetmedi tabi ki, dikkat edersen erkek ve beyaz olan göçmen karşıtı ulusal bu damarın içindeki siyaset kaybetti.
Fransa’da da aslında uzun yıllardır iki merkezli bir siyaset izliyorduk. Hatta şimdi bu son seçimlerinin sonuçlarından sonra merkez Fransız basını izliyorum, biraz da bir telaş içinde olduklarını görüyorum. Senin de ifade ettiğin gibi aslında Fransız nasyonalizminden beslenen iki büyük siyasi aks var. Sağ merkezde görünür aktörler François Fillon - ki yolsuzluklar ile başı ciddi belada – ve Macron. Merkez solda ise Sosyalist Parti ve yanında Melanchon’u görüyoruz. Bu son seçimlerde merkez sağ olduğu gibi merkez solda aslında kaybetti diyebilir miyiz?
1945 sonrası dönemde bir çok belediyeyi ve yerel yönetimi taşıyan Komünist Parti ve Sosyalist Parti geçen seçimlerde merkezi solun lideri Mélenchon bir şekliyle parçalı duran solun halini temsil ediyorlardı. Elbette bir çok partinin programı sanırım özellikle pandemi gibi bir kriz gösterdi ki değişmesi gerek, yani son dönemde özellikle gençliğin İklim eylemleri göstermişti ki ekolojiye, prekariteye dair programı olmayan merkezi sol da seçimlerde kaybedebilir.
Seçimlere katılmayan % 60 lık bir kesim var. Bu çok ciddi bir oran. Burada sandıklara bir güvensizlik olarak ifade edilebilir mi? Sandıklara gitmeyen bu yüksek oran ne söylemek istiyor?
Aynı şekilde başka bir tespit ise yoğun bir şekilde seçimlere katılımlar yine düşük. Keza gençlik dinamikleri ya da geleceksiz olanlar aslında merkezi siyasal partilerin programlarına inanmıyorlar. Bugün ise 1990’ların alternatif ekolojik hareketlerinin içinden doğan yeşiller, anti-kapitalist dinamikler yeniden bu krizin gösterdiği üç şeye dikkat çekiyorlar : Güvencesizlik yani prekarite olan şey, demokrasi sorunu ve ekolojik çevre felaketleri.
Ondan belki de Covid-19 dönemi özellikle militarizme ve iç güvenliğe yatırım yapıp sağlığa dair kemer sıkma siyaseti izleyen Macron hükümetine sosyal devletin belirli kazanımlarının hangi mücadelelerle elde edildiğini, önemini hatırlatma dönemiydi. Yerel seçimler tam da bu çıkışı ele verdi. Avrupa Ekoloji ve Yeşiller Partisi (EELV) hedeflerini tam da herkesin ihtiyacı olan toplumsal, ekolojik ve siyasal istemlere yönelik kurdular. Sadece belediyeleri ele geçiren sol değil, ekolojiye dair sözü çoğaltan bir sol çıkıştır bu, pratiği olan bir sol. Sağlık ve çevrenin ne kadar önemli olduğunu geleceksiz olan genç kuşaklar daha iyi bilirler, EELV tam da buna cevap veren bir programla konuşuyor.
Kadınların yoğunluklu olduğu Yeşil ve ekolojist hareketin dinamiklerinin kendini görünür kıldığı bu yeni sol hava eski solunda okumalarını değiştirecek elbette ve yerel seçimler hem 2000’ler sonrası çevreci ve ekolojist hareketlerin bir sonucu hem de Macron hükümetinin polis şiddetini inanılmaz hale getirdiği sağlık krizinin pek bariz pandemiyle görünür hale geldiği yönetimselliğinin sonucu olarak güçlü cevaptır.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hiç zaman kaybetmeden seçim sonuçlarından bir gün sonra harekete geçti. Küresel ısınma ve çevre sorunları konusunda görüş bildirdi. Küresel ısınmaya karşı mücadele, çevre sorunları ve yeşil ekonomiye geçiş konularında 150 öneri ile gelen 150 kişiyi Elysees Sarayı’nda kabul eden Cumhurbaşkanı Macron; önerilerin tamamına yakınını kabul etti. Macron, Yurttaşlar Konvansiyonu tarafından önerilen biyolojik çeşitlilik, küresel ısınmayla mücadele ve çevreyi korumak gibi alınacak önlemlerin Anayasa’da belirtilmesi için referanduma gidileceğini söyledi.
LREM mecliste mutlak çoğunluğunu kaybetti ve Macron için ağır bir darbe bu, keza Macron dediğiniz gibi alternatifsizliğin içinden gelmişti eski seçimlerde. Lakin Macron’a oy veren seçmenlerde görüyoruz ki kadın ve çevreci olan ya da ekolojist olan adaylara yöneldiler. Macron hükümeti kabinesi bu krizden dolayı yeniden hükümet aktörlerinin istifasına ve yenilenmesine şahit oldu. Gösterilerin devamı ve pandeminin gösterdiği olarak bu yenilgi ne yazık ki ne sağı ne de liberalleri yeniden bir süre iktidara ortak yapamayabilir.
Merkezi sağdaki yolsuzlukların ayyuka çıkması, liberal LREM’in ülkeyi yönetmedeki basiretsizliği, işsizliğin inanılmaz boyutlara varışı, militarizme, polis güvenlik sistemine yatırım yapan bu Macroncu liberal sağın yenilgisini sağladı elbette, lakin diğer yandan klasik merkezi solunda düşünmesini toplumsal ekolojiye, demokratik yerel belediyeciliğe, ulusal Fransız solu çizgisinden kurtulmasına yardım edebilir.
Aslında senin işaret ettiğin şey Sarı Yelekliler ve genel grev elbette artan toplumsal tansiyonu bir şekilde virüsle başka bir boyuta taşırdı. Örneğin sağın aldıkları belediyelere bakın onlarda ulusal damardan giderek çevre sorununa yatırım yapıyorlar, en azından vaatleri arasında çevre sorunlarını eklemiş bulunuyorlar. Gençlik aslında Fransa gibi bir yerde önemli bir geleceği belirleme potansiyeli ve İklim eylemleri, Sarı Yelekliler ve Genel Grev de en etkin kuşak geleceği elinden çalınan sokağa inen bu gençlik kuşağıdır. Protestolarda sen de dikkat ettiysen sürekli şekilde liseliler, üniversiteliler yoğunluktaydı.
Macron hükümetinin sembolik olmayan ama pratikte çaresiz kalan yönetim haline cevaben bitişini imleyen bir çıkıştı bana göre İklim eylemleri ve LREM hükümetinin buna duyarsız kalışı. Nasıl ki Gece Ayakta gösterileri tamda Ps’nin yaşadığı iktidar krizine cevaben PS’nin seçim yenilgisini getirdiyse, tam da İklim eylemleri, Sarı Yelekliler ve Genel grev umudunu kaybeden kitle dinamiklerine sanırım gençlik tarafından aşılanan umut olarak okunmalı.
Macron seçimlerden sonra oldukça hızlı bir şekilde yeni sonuçlar üzerinden kendisine yeni politikalar üretme peşinde. Sence ‘merkez sol’ dediğimiz yapı ve partiler bu süreçte gerekli sonuçları çıkarabilecekler mi?
Artık solun da ciddi şekilde bütün bölgelerdeki yenilgileri, istemleri, kazanımları dikkatli okuması gerek. Mesela neden bunu diyorum, Komünist Parti ve sol uzun süredir elindeki olan özellikle banliyölerde siyaset kuramayan ya da geliştiremeyen bir tıkanıklığa sahipti, Saint-Denis, Aubervilliers, Champigny-sur-Marne, Choisy-le-Roi, Valenton, Villeneuve-Saint-Georges gibi banliyölerde kaybeden sol ve Komünist Parti’nin elindeki banliyöler birazda solun görmesi gereken kronik bürokratik siyasetinde değişmesi gerektiğinin sinyali değilmi? Oysa yeni solun küresel dinamiği olan Yeşiller ve ekolojik hareket otonom ve aşağıdan demokrasiyi ya da doğrudan demokrasiyi uygulayan 1994’den beri yerellerde, komünlerde ve kantonlarda başarılı olan ulus siyaseti dışı konuşan dinamikler demeliyiz.
Avrupa’da Ekolojistler yeni olarak ne yapıyorlar? Neden bu kadar ilgi odağı oldular sence?
Bildiğin üzere Avrupa’da Ekolojistler son dönemde otonom ve demokratik siyasetleriyle zaten alternatifler, mesela Fransa Lyon’daki toplumsal ekoloji aktörlerini, Pyrénées’lerdeki komünleri, Notre-Dame-des-Landes ‘da ki ZAD deneyimini dikkate almak gerek. Bu konuda örnek bayağı çok demeliyim Fransa’da. Yeşiller tam da son dönemdeki krizlere cevaben verdikleri yanıtlarla komünler ve kantonlardaki dayanışma ve örgütlenmeleriyle dikkati çevre sorunlarına ve prekarite meselesine, toplumsal cinsiyet siyasetine çektiler.
Örneğin sosyal konularda çevre ve toplum ikileminden çok yaşama dair mikropolitik siyaset kanallarına yöneldiler. Temel ilkeleri müşterek, ekolojik siyaseti gündelik hayata yedirmekken, öznelerin özerkliğine de vurgu yapan ekolojistler ve yeşiller göçmenlere dairde daha açık konuşan gruplar, en azından ırkçı hareket karşısında daha etkin durabilecek bir anti-faşist yaklaşımları da var. Yani burada sağ ekolojiden değil sol eğilimli anti-kapitalist ve anti-ırkçı dinamiklerden bahsediyoruz. Bu yan yana gelen siyasetler hayatlarımız hakkında karar vermemesi gereken bürokratik bütün kurumsal dinamiklere de cevaplar oluşturdular.
Özellikle, cinsiyet ayrımcılığına cevaben geliştirilen demokratik iç siyaset bu dinamikleri klasik hegemonyacı soldan ayırıyor. Aynı şekilde her türlü askerlik hizmetine militarizme karşı çıkan bu pratikler çevre ve yaşama yapılması gereken etkinliklerden bahsediyorlar. Covid çok bariz bir şekilde bunu bize göstermedi mi, Amerika’ya bakın dünyanın en sürer kapitalist gücü pandeminin korkunç pençesi altında, yüceltilen liberal Amerikan özgürlüğünün sınırları virüsle dağılmış durumda.
Son yerel semiçlerde Yeşil/Kızılların beklenilmeyen başarından sonra şimdi ‘artık Macron alternatifsiz değil’ diyebilir miyiz?
Şimdi aslında yukarıda ki sorunuzun devamı olarak evet bu durum 1990’ların ortasından beri alternatif olduğu iddia edilen merkezi kronik sola da, aşırı sağa da cevap niteliğinde okumak gerek. Sol güçlü şekilde sesini çoğaltması için sanırım bu seçimleri daha öncekilere nazaran daha da dikkate almalı, yeni dalga sadece solun değil onu etkileyen bu aşağıdan gelen dinamiklerinde etkisiyle oldu demeliyiz. Bu dinamikler yeni solu işaret ediyor.
Benim bahsettiğim önemli olsa da elbette Benoît Hamon değil ama sanırım Paris (Hidalgo yeniden seçildi PS’nin kalesi), Lyon, Bordeaux, Marsilya (25 yıldan sonra sol ve Samia Ghali gibi kadın olması), Strasbourg, Poitiers, Nancy, Besançon gibi hepsinde kurucu gücü ele alan yeni sol dinamik.
Mesela Strasburg belediye seçimlerini ekolojist, Ermeni, kadın ve genç Jeanne Barseghian gibi birinin kazanması inanılmaz güzel. Macron elbette alternatifsiz hiç değildi ama bu seçimler Macron’un artık iktidarı da elde tutamayacağını gösteriyor. Ama diğer yandan son 20 yıldır ısrarla birikerek gelen müşterek ekolojik siyasetler, özellikle ZAD deneyimi pek mühim bence, yerle alanlarda daha güçlü işler yapmaya ekolojinin hakkettiği cevapları üretmeye en yatkın siyaset alanı demeliyiz.
Yani Macron hükümetine hem cevaben hem de sanırım otoriter liberallerin bütün dünyadaki yönetim krizlerine cevaben bugün yeni sol, yeşiller ve ekolojik müştereklerin yeni dalgası bütün şuana kadar olan ayaklanmaların da bir devamı olarak okunmalıdır. Bakın mesela adaylara, Kadınlar, göçmenler, işçi sınıfları, LGBTİQ’lar bu seçimlerde yeni belediye konseyleri içinde, yerel örgütlenmelerde sadece Fransa'yı değil aslında Avrupa’da yeni siyaseti temsil ediyorlar.
Fransa’da daha belirgin şekilde açığa çıkan Yeşil/Kızıl renklerin Fransa ve de Avrupa’daki diğer ülkelerdeki muhalif yapılara nasıl bir etkisini bekliyorsun?
Bu durum bence Avrupa’da yükselen sağa karşı da önemli duruyor. Özellikle Avrupa’da aşırı sağcı ırkçı hareketlerin artık ciddi boyutta 2019 Avrupa Parlamentosunda temsillerinin (RN, ELN, AfD, ve Vlaams Belang mesela) arttığına dikkat edersek, sağcı ve ırkçı eylemlerin daha bariz şekilde göçmen karşıtlığına kitlendiğini gözlemlediğimizde, Fransa gibi toplumsal hareketlerin, ayaklanma pratiklerinin neredeyse önemli yerlerinden birinde meydana gelen bu radikal değişim elbette Avrupa muhalefetini de etkileyecektir ve hatta HDP üzerinden gidersek Türkiye’de ki muhalefeti de.
Ama diğer yandan yine Fransa’da faşist hareketin lideri Marie Le Pen’in RN’in Fransız Katalan bölgesinde olan etkinliği ve Havre bölgesindeki zaferini küçümsenmeyecek oyları da görmezden gelemeyiz. Bu durumu zaman gösterecek, Fransa’da ki sol muhalefetin, ekolojistlerin ve yeşillerin ortak izleyecekleri yerel siyaset ve komünlerdeki, şehir belediyelerindeki somut çalışmaları gösterecek. Yukarda belirtiğim gibi, 1990’lardan bu yana merkezi soldan gelen çevre seçmenlerinin profili değişti, özellikle kadın, genç, LGBTİ profili öne yoğunluklu çıkıyor ama aynı şekilde sisteme entegre olan ekolojist değiller, yani sistemi onarmaya gelen değil tersine bu otoriter liberal sistemin tıkandığından buna alternatif anti-kapitalist oluşumdan bahsediyorlar.
Son zamanlarda Avrupa göçmen kriziyle yükselen bir ırkçı profille de karşı karşıya. Bu durum son yerel seçimler gösteriyor ki güçlü bir anti-faşist dinamikte bunun karşısına yerleşiyor. En azından aklını kaybetmiş Amerika devlet başkanı gibi Avrupa Antifa’yı daha ‘terörist’ bir ‘örgüt’ olarak görmedi. Bu seçimlerle zamanı dolan bir çok ulusal siyaset artık Avrupa alanında kolay bir şekilde Ekoloji söz konusu olduğunda kendi yerelinin dışına taşamayacak kısır döngüdedir artık.
Mayıs 2019 seçimlerinde Fransa'daki iyi oy alan görünür olan yeşil ve ekoloji hareketleri de sanırım sistem içi okumalardan yani kurumsal bürokrasiden nasıl kurtulması gerektiği üzerine de bir dil kuracaklar. Bu bağlamda gençlerin tercih edilen dinamiği olarak da tanımlansalar da sanırım geleceğe dair sözü çoğaltmak için toplumsal ekoloji düşüncesinden yararlanmak, dünyadaki pratiklerle dayanışmak elzem olacaktır. Yani bu seçim sadece Fransa’ya umut vermiyor elbette aynı şekilde Avrupa da ekolojistlerin dediği gibi bir çok farklı ekolojik yaklaşım ve düşünce mücadelesi içinde olan sola da, ekolojist harekete de ve Yeşillerin belki de artık radikal karar almasını sağlayacak bazı görmezlikten geldikleri siyasetlerinin değişmesini sağlayacak bir duruma da işaret ediyor.
Tüketimin korkunç boyutlara vardığı, çevre ve hava kirliliğinin inanılmaz derecede hayatımıza müdahale ettiği, işsizliğin ve ırkçılığın felaketi içinde çözüm bulamayan yönetimler artık kriz halinde olan kapitalizmi ya da liberal otoritarizmi kurtaramayacakları sorunlarla karşı karşıyalar. Neden ekolojistler kazandı: LREM çevrecileri, veganları tehlikeli solcular olarak nitelendirmişti, sanırım "tehlikeli" sol yeni umut olmalı!
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim sevgili Engin Sustam. Umarım Fransa’daki bu yeşil/kızıl renkler dalga dalga bütün dünyada büyümeye devam eder. Sanırım biz Türkiyelilerin başta olmak üzere insanlığın buna ihtiyacı var.
Ben teşekkür ederim. Hepimiz için daha güzel yarınlar...umarım...