İnsanın ortasından geçer ölüm!
Hayatını kaybeden ve ölmemek için direnen tüm KHK’lılara…
Bırak bir aynanın önünde öldürsünler bizi, kanunun kırdığı bir aynanın önünde, görsün herkes adaleti!
Terk ediyoruz, çünkü hayal kırıklığına uğruyoruz demişti Avrupa’ya gitmek zorunda kalan bir dostum.
Zorla sevilmez bir ülke, iyi şeyler yaşamadıysan sevemezsin. Sevgi denilen şey, yasal zorunlulukla veya kanunla olmaz.
İşte bazen insanın ortasından bir yol geçiyor, bir ömür geçiyor, bir ölüm geçiyor yine de kimse duymuyor!
Birkaç gün önce yaşanan bir yaşanmışlıkla ilgili şu habere bakalım bir de…
HDP Kocaeli Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu Twitter paylaşımında, "Tek başına ölüm! Yapayalnız, hasta, bitirilmiş... Rutubetli, dökük, tek kişilik bir hücrede... KHK'lı eski polis Mustafa Kabakçıoğlu dünyaya böyle veda etti" dedi ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ü etiketleyerek, "İhmal doluydu ölümü, hiç duydun mu?" diye soruyor.
Sahi hiç duydunuz mu?
Plastik bir sandalyede oturur vaziyette bir ölümü, yalnız bir ölümü, hücrede bir ölümü, bu ülkeye polislik yapmış birinin ölümünü!
Kanun hükmünde ölümdür bunun adı. Bütün sağlık sorunları sadece dilekçelere, hatıralara, kâğıtlara yazılan kanun hükmünde ölümdür bunun adı.
"Komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyerek, "askıda ekmek kampanyası" başlatıyor iktidar ortağı bir parti başkanı. Düşündüm, düşündüm de, her şey aslında askıda dedim bu memlekette. İnsana dair güzel olan ne varsa askıda gibi, askıya alınmış egemen iradeler tarafından…
Şimdi bu güzel sosyolojik sözü eden o insan eğer bugün aramızda olsaydı, yani Allah’ın O Resulü, şunu demez miydi; komşusu sokakta yatanlar saraylarda yatıyorsa, komşusu aç olanlar milyon dolarlık servetlere sahip ise, hastayken doktor eli uzatılmayanlar plastik sandalyelerde ölüme terk ediliyorsa; bunca adaletsizliğin, bunca ayrıştırmanın olduğu bu günü görmüş olsaydı eğer, bütün bunlara sebep olanlar için; siz bizden değilsiniz demez miydi!
Ve yakında "askıda adalet kampanyası" başlarsa şaşırmayın! Nasılsa her şey askıda, değil mi?
Bakın geçen gün erken seçim diye bir cümle ortaya fırlatıldı, dedi ki; "ne seçimi, erken seçim kabile devletlerinde olur." Peki, bu kabile devleti olamayan devletlerde neler oluyormuş, sanırım işte bu kabile devleti olmayan devletlerde de, tek kişilik hücrelerde ölenlerin altına plastikten sandalye koyuyorlar, bakar mısınız ne duygusal, ne ince bir davranış!
Bu kabile olmayan devletlerde daha az acı çeksin diye helikopterlerden yere atıyorlar insanları…
Ve yine bu kabile olmayan devletlerde nefret ve düşmanlık ülkenin gelir ve geçim kaynağı oluyor.
Yine bu devletlerde / ülkelerde sorgusuz sualsiz yüzbinler işinden, ekmeğinden, aşından edilir kısaltılmışı üç harfli olan bir yasa ile…
Ve yine diyorum ki, komşun adaletsizlikten ölüyorsa, sen de yaşıyorsan ve yüreğin de bir damlacık sızlamıyorsa eğer, sen bizden değilsin!
Adalet, askıda ekmek kampanyası gibi dağıtılmaz. Adalet hepimize lazım, babamı öldürene bile adalet lazım dersek bir gün, işte o gün kabile devleti olmaktan çıkarız.
Korkarak seviyorsak sizi, sevmek zorunda olduğumuz için seviyorsak eğer ve adalete olan inancımızdan değil de, adaletsizliğin başımıza iş açacağından korktuğumuz için seviyorsak eğer sizi, işte biz o zaman tam da kabile devletiyiz demektir…
Adaletsiz, aşksız, merhametsiz olmadığımız gün, işte o gün biz kabile devleti olmaktan kurtuluruz! Korkarak ve yasal zorunluluktan sevmediğimiz gün, işte o gün biz kabile devleti olmaktan kurtuluruz…
Kim bilir belki bir dergâh huzuru gibi, özgürce ve pırıl pırıl dönen bir dervişin ıssızlığı ve huzuru oluruz bu topraklarda bir gün, günü gelince…
Hiçbir şey sonsuz değildir, ölüm hariç!
Devrim dediğin büyük bir aşk macerasıdır aslında, saf, aziz ve kusursuz değil ama imkânsız da değildir.
Ki o zaman görür herkes, kırılan bir aynanın içindeki adaleti!