Kimmiş Türkiye partisi?
Mustafa Paçal
Türkiye halkları, 14 Mayıs günü sandığa gidecek, oylarını tercih ettikleri partilere vererek yeni bir siyasi iktidarın iş başına gelmesini sağlayacak…
Türkiye halkları tarihi ve hayati bir seçime giderken, seçmenler çektikleri acıların giderilmesi ve gelecek nesillere daha iyi bir hayat bırakmak amacıyla yurttaş sorumluluğuyla oy kullanacak. Özellikle deprem bölgesinde olan veya bölge dışına gitmek zorunda kalmış olan seçmenler için bu seçimler, çekilen acıların hesabını sorma anlamında bir siyasi araç olacaktır.
Halen kalkmayan enkazların ve altında insan cesetlerinin olması ve hala çadır, konteyner sorununun çözülememesi bölge seçmeninin tepkisini çoğaltıyor. Bu ruh halinin seçimlere yansıyacağını tahmin ediyorum.
Evet, hayati ve tarihi seçimlere gidiyoruz. Ayrıca, bugüne kadar siyasi tarihimizde görülmemiş bir siyasi ve toplumsal iklim içinde ve oluşturulan ittifaklarla seçimlere gidiyoruz. Deprem öncesi zaten çekilmesi imkansız olan hayat şartları altında ezilen geniş seçmen yığınları hayatlarını zor zahmet idare ederken; yaşanan hak ihlalleri, hukuksuzluklar ve yasa tanımaz dikta rejimi, tüm insanları hayatından bıktırmış durumda.
Yaşadıklarımız yetmezmiş gibi, depremin bir felakete dönüşmesi sarsıcı bir toplumsal travma yaratarak bütün ülkeyi tarifsiz acılar içine sürükledi. Depremlerin tek sorumlusu yok, durumu toplumun kendine “kolektif bir kötülük hali” diye özetleyebiliriz. Ama bu ‘kolektif kötülük halinde’ siyasi iktidarın sorumluluğu en üst düzeyde ve affedilecek hiçbir yanı yok.
İşte seçim bu iklimde gerçekleşecek ve bize bu karanlık dönemin son erdirilmesi içinde hayati bir fırsat sunuyor. Şimdi bu fırsatı, top yekûn bir iktidar yaratmak için herkesin elinden gelenin fazlasını yapması gerekiyor. Bunu sağlamak için önce sandıklara sahip çıkarak seçim güvenliğini sağlamak ve olası her türden oy hırsızlığının önüne geçmek gerekiyor. Bu alanda oldukça başarılı çalışmalar yapan sivil girişimler var, iyi ki varlar, onlara destek olmamız seçmen olarak boynumuzun borcu diye düşünüyorum.
Seçimin iki ittifak partileri arasında geçecek, öyle görünüyor. Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı…
Millet İttifakı demokrasi ve özgürlüklerin kazanılması için yeni bir umudu ve refah toplumunu temsil ederken; Cumhur İttifakı karanlığı, umutsuzluğu ve hukuksuzluğu temsil ediyor. Millet İttifakının ortak adayı sayın Kemal Kılıçdaroğlu hemen tüm muhalif partilerin ve tüm toplumsal kesimlerin desteğini arkasına almış güçlü ve kararlı bir lider profili çiziyor. Kararlı ve güven verici duruşu ve yapacaklarının arkasında duracak bir lider görünümü seçmen tarafından da ilgi ve destek görüyor. Bu durumda sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimini daha ilk turda alabilme ihtimali yükseliyor.
HDP VE İYİP’İN ROLÜ
İşte bu pozitif siyasi tablonun oluşumunda iki siyasi partinin; Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile İyi Parti’nin (İYİP) bu süreçte oynadıkları siyasi rol, ayrı siyasi analizi gerekli kılıyor. İYİP, MHP içindeki Devlet Bahçeli muhaliflerinin kurmuş olduğu bir parti. Bu partiyi kuranlar Bahçeli ile girdikleri parti içi iktidar mücadelesini kaybettiler. Nedeni ise Bahçeli’yi partinin başında tutmak isteyen iradeye Erdoğan’ın da yargı üzerinden destek vermesi oldu. Yoksa Bahçeli bu savaşı kaybediyordu. İYİP 2018 genel seçimlerine yasal ölçüleri yerine getiremediği için katılamıyordu. Ancak CHP’li yirmi vekil İYİP’e katılınca seçimlere girme hakkını elde etmiş oldu. Yani sayın Kılıçdaroğlu’nun vermiş olduğu destek sayesinde seçimlere katılabildiler ve meclise girebildiler. Hal böyle olmasına rağmen Meral Akşener’in Altılı Masa’dan kalkması ve yarattığı siyasi kriz hiç yakışmadı. Neyse ki aklı selim çok kısa sürede duruma hakim olunca olası bir siyasi facia önlenmiş oldu.
Meral hanım neden peki böyle bir siyasi tutum almıştı. Bunun için çok şey söylenebilir ama en bilineni sayın Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istememesi ve Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş ikilisinden birinin aday olmasını istemesi. Daha da doğrusu Mansur Yavaş onun favori adayı idi ancak, HDP seçmeninin Mansur Yavaş’a oy vermeyecek olması ve bu durumda Erdoğan’ın seçilme şansının artması buna engel oldu. İttifak dağılmadı ama ittifak içindeki aktörler arasına durum bir güven sorunu yaratmıştır diye düşünüyorum. Umarım seçimleri kazandıktan sonra bu ve benzer sorunlar gündeme gelmez.
Evet, bu süreçte bir de HDP’nin oynadığı bir rol ve aldığı siyasi bir tutum var. HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı içinde yapıcı bir rol oynadı ve hem de Millet ittifakı içindeki gelişmeleri izledi. Ayrıca seçim sürecinin daha başında 11 maddeden oluşan tutum belgesiyle sürece nasıl baktığını açıkladı. HDP, genel olarak demokratik bir anayasa, Kürt sorununun demokratik olarak çözümü, hukuk devleti başta olmak üzere özgürlüklerin kazanılması gibi en yaşamsal talepleri bu tutum belgesiyle kamuoyuna açıkladı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleşince de yine kendisine yakışan bir sorumluluk ve olgunluk içinde ittifak olarak “aday çıkarmayacağız” dedi. Kılıçdaroğlu ile mecliste görüşme yapmaları bile Kürt sorununu meclis zemininde çözülmesi mesajı verilmesi ve demokrasiye sıkı sıkı bağlı olduklarını göstermeleri bakımından anlamlıydı. Yıllardır bölücülük ile suçlanan HDP herkese kimin birleştirici kimin bölücü olduğu konusunda adeta bir ders verdi.
HDP eş genel başkanları sayın Pervin Buldan ve sayın Mithat Sancar bu sorumlu ve birleştirici yanlarıyla ve sayın Kılıçdaroğlu (CHP) ile birlikte Türkiye için ne kadar önemli ve saygın parti liderleri olduklarını göstermiş oldular. Öte yandan bu siyasi gelişmeler ışığında yıllardır bir türlü “Türkiye partisi” olamadınız diye itham edilen HDP, gelinen noktada özellikle, iktidar partisi ve yandaşlarını Türkiye partisi olmanın dışına doğru itmiş oldu.
Mustafa Paçal: Uzun yıllar sendika yöneticiliği yaptı, sol demokrat siyasetin içinde yönetici ve aktivist olarak çalıştı. Çeşitli sivil toplum kuruluşları içinde yer aldı. Farklı gazetelerde köşe yazıları yayınlandı.