Kintsugi; kırılan yerlerimizle daha güçlü ve güzeliz
Meliha Yıldız
Kintsugi sanatı, kırılan seramik eşyanın urushi ağacı reçinesi ve altın tozu ile birleştirilerek yeniden onarılmasıdır. Japonlara ait bir sanattır. Kin altın anlamına gelir, tsugi onarım, Kintsugi “altınla onarım”...
Kintsugi felsefesine göre kırılan seramikler atılmaz, seramik kırıldığı için değersizleşmez. Kırılan seramik atılmadığı gibi onarılırken, kırık izleri de gizlenmez. Altın tozu kullanılarak kırıklar özellikle öne çıkarılır. Altınla birleştirilen seramik artık eskisinden daha değerlidir.
Felsefi temelini wabi-sabi’den alır. Wabi-sabi felsefesine göre insan kusursuz ve mükemmel değildir. Eskiyen eşyalardaki izler yaşanmışlıkları gösterir. Eşyalardaki kırıklar ise kayıplarımız, acılarımız gibidir. İzler, kırıklar özgün olandır, bizi biz yapan şeylerdir. Wabi-sabi’ye göre güzel olan mükemmel ve simetrik olan değildir, kusurlu ve asimetrik olandır. Hayatta kusursuz güzellik peşinde koşmak gerçekçi değildir.
Kintsugi metaforu psikolojide özellikle cinsel istismarda kullanılır. Cinsel istismarda mağdur çoğu zaman duyduğu utançtan dolayı yaşadığı travmatik olayı saklamaya çalışır. Kintsugiye göre ruhsal olarak parçalanmış olman senin değersizleştirmez. Parçalar bir araya getirilebilir ve bu bir araya getirme izlerin saklanması şeklinde de olmamalıdır, bu bir araya getirme özellikle izlerin vurgulanmasıyla olmalıdır. Parçaları bir araya getirme yani yüzleşme, uzun ve zor bir yolculuktur. Bu uzun ve zor yolculuk insana birçok değer katar, varolan değerini ortaya çıkarır. Bu değer bir altın değerindedir. Yüzleşme ve onarma yolcuğundan sonra sen artık eskisinden daha değerlisindir. Hemingway’in dediği gibi. “Dünya herkesi kırar; ve sonra bazıları, işte o kırık yerlerinden güçlenir.”
Bizde ise kültür yaranın saklanması üzerinedir. “Dostuna bile gösterme yaranı”... Bizde yara zayıflıktır, zayıflıkların saklanması gerekir. Çünkü insanlar yaralarımızdan bizi yeniden yaralayıp, istismar edebilir. Zaten yaşanılan deneyimi ağır bir travmaya dönüştüren de toplumsal yargılardır. Aslında yaralarımız iyileştirilmediği sürece bizim zayıflıklarımızdır.
YÜZLEŞMEDEN YAŞAMAK İMKANSIZDIR
Çocuklukta cinsel istismar çocukluk travmalarının en ağırlarındandır. Yüzleşmeden, parçalanmış bir şekilde yaşamak ya da eksik kaybolan parçalarla hayata devam etmeye çalışmak ya da parçaları bir şekilde birleştirip, hiçbir iz yokmuş gibi rol yaparak yaşamak imkansızdır. Cinsel istismardan hayatta kalabilmek; travmanın bütün acısına katlanarak, parçaları kucaklamayı ve birleştirmeyi gerektirir.
Çocuklukta yaşadığın asla senin suçun değildi. Parçalanmış ruhunu saklamayı, görmezden gelmeyi bırak! O ruhu onarmak için yardım al! Seni destekleyecek insanlar var, onları bul! Parçalanmış ruhunu saklamaya çalışırken, senin içinde kaybolmamış sende hep varolan kıymetli şeyleri de saklamayı bırak! Yaranı kabullen ve birleştir ruhunun parçalarını. Bir çocuğun ruhsal yarası asla sadece onun yarası değildir. Bir çocuğun ruhsal yarası insanlığın yarasıdır. Altınla işle bu yarayı ve insanlığa yeniden sun. Şimdi eskisinden daha güzelsin.
Meliha Yıldız: 1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı, bu onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit’i 2021 yılında yazdı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor