Nedir bu gurbet elin derdi?
İlke GÖKDEMİR*
Özellikle son cumhurbaşkanlığı seçiminde yurtdışı oylar daha görünür oldu. Bu kritik seçimde her bir oyun önemi arttı. Hangi ülkede kime ne kadar oy çıkıyor? Hele Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalınca hepimiz nerden ne kadar oy gelir, hiçbir oy boşa gitmesin diye canımızı dişimize takıyoruz.
Almanya’dan şehir şehir istatistikler yayınlandı. Hepimiz merak ediyoruz gerçekten. Kuyruklar inanılmaz, tarafgirlik desen var, iktidar yurtdışı sandıklarda çok iyi organize, gurbetçiler seçimle yatıp kalkıyor. Türkiye’deki gibi yani.. Gurbetçilerin büyük çoğunluğu hala Türkiye’den götürdüğü değerleri ve siyasal tercihi ile oy kullanabiliyor. Hatta sonraki kuşakların Türkiye’de olup bitenlerden ebeveynlerinden daha çok etkilendiğini söylemek yanlış olmaz. Gençlerin önemli bir kısmının toplumla bağı hala anne babalar üzerinden ve güçlü bir bağ. Kimileri için hala kendini tanımladığı bir bağ bu.
Başka bir ülkeye en iyi koşullarla gittiğinizde bile bütün sosyal sermayenizi geride bırakıp gitmek, travmatik bir deneyim. Göçmenlik bugünün dünyasında boyutları muazzam ve son derece kompleks bir dinamik. Bugün Avrupa'da 3. ve 4. Kuşak Türkiyeli göçmenler var ama hala yeni giden 1. kuşak diyebileceğimiz göçmenler de var. Göç dediğimiz sürekli bir hareketlilik, tek bir denklemle açıklamak olmuyor.
Sosyal medyada genç bir kadınla yapılan röportaj çok konuşuldu. Bütün açıklığıyla neden oy verdiğini anlatıyor. ‘Erdoğan olmazsa hiçbir şey yürümez diye düşünüyorum, ne bileyim?’ Çok tanıdık gelmedi mi? İstanbul’daki yerel seçimler öncesinde İmamoğlu alırsa şehrin çöplerinin dahi toplanmayacağına, her yeri pislik götüreceğine inanan AKP'liler vardı. TL’nin değer kaybı ve Türkiye’ye geldiklerinde euro’yla daha fazla alım gücüne sahip olmaları tercihlerini etkileyebilir ama bunun yurtdışı seçmende asıl motivasyon olduğunu söylemek fazla spekülatif olur.
İKTİDAR ÖZELLİKLE ALMANYA’DA YILLARDIR ÖRGÜTLENİYOR
Tam da bu akılla, Türkiye’de gelinen bu feci ekonomik duruma rağmen seçmen tercihinin çok fazla değişmediğini, başka motivasyonların öne çıktığını görünce şaşırıyoruz. Takip edebildiğim kadarıyla benzer açıklamalarda biraz şaşkınlık ama daha çok öfke var.
En sık duyduklarımdan eleştirilerinden biri de “Yurt dışında sosyal demokrat ya da sol partilere oy veren bu seçmenlerin Türkiye’ye gelince AKP gibi sağcı bir parti seçmeler” yönünde.. Eğer meselemiz sadece oy kullanmaksa, çıkarımız neredeyse oyumuzu ona vermek çok anlaşılır değil mi? Hepimiz en nihayetinde oyumuzu böyle kullanıyoruz. Açıkçası öfke duymaya da yerimiz yok. İktidar yıllardır çok odaklı şekilde orada da örgütleniyor. Türkiye içinde yürüttüğü siyaseti orada da örgütlemeyi ihmal etmiyor. Örneğin, merkezi Almanya’da olan ama başka Avrupa ülkelerinde teşkilatı bulunan DITIB, Sünni İslam esaslı bir yerden camilerde örgütlenerek, öncelikli olarak Müslüman Türkleri etrafında toplamayı amaçlıyor. Bu örgütlenmek özellikle son yıllarda Türkiye’deki hükümetle ve Diyanet İşleri İle bağlantısı, para kaynağını nasıl sağladığı ya da tam olarak nasıl işlediği konusundaki soru işaretleri nedeniyle Almanya basınında da yer buldu. Almanya’daki bir kısım Türkiyeli arasında da kaygı ve tartışma konusu oldu. Böyle bir örgütlenmenin faydasını sadece seçimde değil, her türlü alanda kullandıklarından emin olabiliriz.
MUHALEFET BU SEÇMEN KİTLESİNE ULAŞABİLMELİ
Almanya’da ve Türkiye’den göç edenlerin çok olduğu diğer ülkelerde de bir siyaset alanı olduğunu unutuyoruz sıklıkla. Siyasi partilerden, hemşeri derneklerine, Türkiye’deki sol örgütlerden, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere Türkiye’deki azınlıkların kendi örgütlenmelerine uzanan bir siyasi yelpaze var. Hatta göçmen olmanın üstüne eklediği yeni dinamiklerle, fazlası var. O zaman, bütün bu toplamda özellikle Almanya, Hollanda, Avusturya, Fransa, Belçika gibi birinci kuşak göçmen işçilerin yoğunlukta olduğu, AKP oylarının her daim daha yüksek olduğu bu ülkelerde, Türkiye’deki muhalefetin de mutlaka göçmenlere ulaşacak politikaları olmalı.
Türkiye kökenli neredeyse her göçmenin evindeki çanak antenler, hafiften bir dalga konusu olarak da olsa, konuşuldu bir zaman. Teknolojik imkanlarla artık zaten her şeyi eş zamanlı takip etmek mümkün. Memlekette ne oluyorsa yurt dışında da aynı hararetle tartışılıyor, nelerin olup bittiği çoğu zaman Türkiye’den daha yakın takip ediliyor, yani sadece diziler izlenmiyor. Türkiye’de olup biten onları da fazlasıyla etkiliyor.
Yıllarca göç ettikleri ülkelerde ezilenlerin, en alt seviye işlerde çalışanların, Erdoğan’ın güçlü olduğunu ve Avrupa’daki devletlere kafa tutabilme kapasitesi olduğunu düşünmelerin ne kadar önemli olduğunu akıldan çıkarmamalıyız. Bu söylemin ikinci ve üçüncü kuşaklarda da bir karşılığı var.
Genç kuşakların, Türkiye’ye geldiklerinde sadece gezip tozduklarını düşünmek, memleketi sadece değer kazanan Eurolarıyla geçirilen tatil cenneti olarak gördüklerini sanmak büyük hata olur. Dönmek sadece birinci kuşak için bir arzu (ve bazen de mit) değil. Gençler için de bir gelecek perspektifi olabiliyor. Anne babalarının yaşadığı şekilde olmasa da ayrımcılık başta olmak üzere, üç beş cümleyle açıklayamayacağımız kimlik arayışlarının sonucu olarak, hala Türkiye’de neler olup bittiği ile ilgileniyorlar. ‘Belki bir gün döneriz’ onlar için de çok sıcak bir duygu.
Herkes kendi bildiği doğrusundan yola çıkarak oyunu kullanıyor. Rasyonel veya değil, kendi çıkarına uygun olduğunu düşündüğü şekilde siyasal tercihini belirliyor. Siyaseti bir sonraki seçimde muhalefete oy versin diye değil, dönüşsün, şimdi görmediği şeylerin farkına varsın diye yapıyor olmalıyız. Kafa sayısı hesaplamaktan helak olmuş bir haldeyken en iyi anlamamız gereken bu olmalı.
*İlke Gökdemir: İÜ Siyaset Bilimi Kamu Yönetimi doktora adayı. Göçte kadınlar ve Almanya’da göç politikaları üzerine çalışıyor.