Sürgün yılları ve medya
Erdal BOYOĞLU
AKP rejimi tarafından bağımsız gazetecilik ve özgür medya olanakları neredeyse ortadan kaldırıldı. Basın emekçileri, mesleklerini sürdüremez hale getirildi. Medya emekçileri, mesleklerini yapabilmek ve yaşamak için Batı Avrupa ülkelerine, Kanada ve Avustralya’ya gitmek zorunda kaldı.
AKP’nin18 yıllık iktidarında 721 gazeteci tutuklandı. Çok sayıda gazete ve haber sitesi kapatıldı, basın ve yayın organları sansürlendi.
Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren baskıların nedenini "tüm yalanların tek elden duyurma amacı olduğunu’’ belirtti. Yani AKP iktidarı ‘ne kadar çok baskı, o kadar çok yalan’ şiarı ile yol alıyor.
Özellikle gazeteciler, yazarlar, sinemacılar, tiyatrocular, Avrupa ülkelerinde varlıklarını sürdürebilmek için, Türkiye’ye yönelik oyunlar, skeçler, radyo, televizyon, internet siteleri, haftalık dergi ya da gazete yayınlama girişimlerine başladı. Medya emekçileri, sürece müdahale edebilme olanaklarından, başta insan kaynakları konusunda zorluklar yaşadı. Türkiyeliler arasında profesyonel gazeteci, editör, haberci çok az sayıda vardı.
Avrupa’nın çeşitli kentlerinde Kürt, Ezidi, Süryani, Keldani, Ermeni ve Türk toplulukları seslerini duyurabilmek için olanakları ölçüsünde yayınlarını sınırlı düzeyde sürdürüyorlar. Yayınları sınırlı süreli/frekanslı düzeyde yapıyorlar. Televizyonlardan; Artı Tv, Yol Tv, Medya Haber, Mezapotamya Tv, Sterk Tv, Ronahi Tv v.b. yayınları var.
Avrupa’nın birçok şehrinde de radyo yayınları yapılmaktadır. Londra, Paris, Viyana, Basel, Köln, Berlin vb...
Avrupa’da yayın hayatına başlayan gazete ve dergilerin birçoğu kapandı. Bunun hem ekonomik boyutu hem de profesyonel ekip sorunu vardı. 2015 sonrası Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan gazeteciler, yazarlar, editörler, iyi yetişmiş bilgi ve meslek deneyimi olan, uzman gazeteciler mevcut. Bu uzun soluklu yayıncılıkta moral veren bir durum.
AKP’nin tahammülsüz siyasal çizgisi, baskıcı ve otoriter yönetimi, medya üzerinde uygulanan sansür ve para cezaları, gözaltılar sonrası, kışkırtıcı gergin bir süreçle karşı karşıya kalındı. Baskı rejimini sorgulayan birçok duyarlı insan başta Avrupa olmak üzere ve diğer ülkelere gitmek zorunda kaldı. Özellikle AKP çözüm sürecini sonlandırarak, barışa karşı zulmü dayattı. Türkiye’nin birçok yerinde bombalar patlatıldı. Sokaklar katliam ve kan revan içinde kaldı. Baskı ve zulüm tam da AKP/MHP iktidarının beslendiği dinci /milliyetçi ittifakla gerçekleşti. İktidar kaos ortamı yarattı, farklı düşüncelere karşı dinci, milliyetçi, vatan-millet- tek bayrak, tek-bir, Allah‘u - ekber sloganları ile kışkırttı. Emeğinin, alın terinin karşılığını isteyen, sosyal haklarının olması için mücadele eden emekçilere azgınca saldırdı ve gözdağı verdi. Barış imzacısı Akademisyenleri terörist gösterdi, dinci ve milliyetçileri üzerlerine saldı. Barış imzacıları görevlerinden uzaklaştırıldı, işsiz bırakıldı, gözaltına alındı.
Kürtlere, Kızılbaşlara, Ermenilere, Süryanilere ve sol sosyalistlere karşı dinci-milliyetçi zemin hazırlandı. Çünkü milliyetçi ve dinci çevreleri kışkırtmaya ihtiyaçları vardı. Çünkü, duyarlı akademisyenlerden, aydınlardan, sanatçılardan, gazetecilerden, HDP milletvekillerinden, Barış’tan yana olan kurumlardan, derneklerden ve duyarlı bireylerden korkan AKP/MHP iktidarıdır.
Sürgün‘de yaşamak...
Doğan Özgüden-İnci Tuğsavul; 1971 Nisan ayında Doğan Özgüden için toplam 195 yıl, eşi İnci Özgüden için ise 140 yıl hapis isteniyordu. Bu koşullarda Özgüdenler, Nazım Hikmet, Pertev Boratav hoca gibi çok sevdikleri ülkelerinden koparak sürgün yollarına düştüler. Ancak mücadeleci bir ruha sahip Özgüdenler, 50 yıla yaklaşan sürgün hayatlarında bir çok meyve ağacı diktiler; diktikleri ağaçların meyveleri kitap oldu, makale oldu bütün dünyaya yayıldı…
En tecrübeli gazeteci duayenlerimizden Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul kendi olanakları ile İnfo Türk haber bültenini 1970'li yılların başından günümüze kadar getirdi.
Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul 49 yıldır sürgünde (Brüksel) yaşıyor. Doğan Özgüden Sürgün anılarını 3 ciltde topladı. Belge yayınlarıda çıktı.
Gazeteci-Yazar-Yönetmen Can Dündar; "Hürriyet", "Sabah" "Milliyet", ‘‘Cumhuriyet‘‘ gibi pek çok gazetede yazdı. 2015 Kasımında casusluk suçlamasıyla tutuklandığında "Cumhuriyet" gazetesinin genel yayın yönetmeniydi. 2016 Şubatında Anayasa Mahkemesi kararıyla serbest bırakılan Can Dündar beş yıl on ay hapis cezasına çarptırıldı.
Duruşmanın gerçekleştiği gün silahlı bir saldırıya uğradı. Silahlı saldırıyı gerçekleştiren kişinin ifadesi alınıp serbest bırakıldı.
Can Dündar bugün Berlin’de yaşıyor ve Alman araştırma merkezi Correctiv ile birlikte Özgürüz adlı bir internet portalı hazırlıyor. Artı Tv de haftanın beş günü ‘‘Günün Yorumu‘‘nu yapıyor.
AKP/MHP rejimi Can Dündar’ın mal varlığına el koydu.
'Tuhaf zamanlardı, sudan çıkmış balık gibiydim'
Sanatçı Mehmet Ali Alabora; Gezi davası‘nda müebbet hapis cezası istemiyle yargılanan ve hakkında yakalama kararı bulunan tiyatro ve televizyon oyuncusu Mehmet Ali alabora Türkiye’den binlerce km uzakta yedi yıldır Galler'de yaşıyor. Gezi parkı direnişinde yüzlerce sanatçı arasındaydı ve AKP iktidarının yaptığı kötülükleri eleştirdi. Düşüncelerini sosyal medya hesaplarından paylaştı.
Mehmet Ali Alabora, Türkiye‘den ayrılmaya karar verdiğinde uzun yıllar süreceğini hiç düşünmemişti, daha önce gelen sürgünler gibi. Gezi parkı direnişinden dolayı hakkında yılları bulan tutuklama davası devam ediyor. Sanat çalışmalarını Avrupa’da sürdürüyor.
Kısa Dalga Net, Manşet roportajında Türkiye’den ayrılışı için şöyle diyor Alabora ‘‘Ayrılık hüznü yaşamaya vakit yoktu‘‘. 'Bu 7 sene içinde dönebileceğim zamanlar oldu ama her seferinde dönmenin riskli olacağını düşündüm . Burada yeni bir hayat kurmak için günde 18 saat çalışıyorum. Neden hedef olarak seçildim bilmiyorum.'
Sürgün ve göçmen olmanın zorlukları yaşanıyor.
'Hayat değiştirmek kolay değil elbette. Ayrıcalık sahibi olduğunuz bir zamandan, yerden, bir mevkiden gelip başka bir yere yerleşiyorsunuz Tabi ki zor ve hala bitmedi zorluklar. Her şey tıkır tıkır işliyor değil.
Şu an burada yaşıyorum. Elbette Türkiye ile sürekli bir ilişkim var, ana dilim Türkçe ama ne kadar bağlantılı olursam olayım benim Türkiye ile ilgili referanslarım 7 yıl öncesine ait.'
Gezi davasının kararında açıkca sindirme, korkutma, yıldırma ve göz dağı var. Gezi davasından dolayı yurtdışında bulunan 7 kişi için yakalama kararı devam ediyor.
Gazeteci-Yazar Celal Başlangıç; Almanya’da yaşıyor. Alman televizyonu WDR ile yaptığı bir röportajında şöyle diyor Başlangıç. Evden ayrılıp işe giderken Dom kilisesini görüyordum o zaman Almanya'da olduğumu hatırlıyorum, İşe (Artı Tv) geldiğimde ise Türkiye’de olduğumu hatırlıyordum. Televizyonun ilk kuruluş aşamasında çok yoğunduk dolayısıyla kanal da yattığımız günlerde olurdu. 16 saat çalışırdık.
Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak için başlatılan "Nöbetçi Yayın Yönetmenliği" kampanyasına katılan gazeteci Celal Başlangıç, "Suç İşlemeye Alenen Tahrik Etme", "Suçu ve Suçluyu Övmek", "Terör Örgütü Propagandası Yapmak" iddialarıyla yargılanıyor.
Gazeteciliğe 1975'te Ege Ekspres’te başlayan Başlangıç, devamla Demokrat İzmir, Politika gazetelerinde çalıştıktan sonra Cumhuriyet’te (1981-1994) Adana Bölge Temsilciliği, İç Politika Servis Şefliği, Yazı işleri Müdürlüğü yaptı.
Evrensel gazetesinin kurucu genel yayın müdürü oldu. Radikal gazetesinde çalıştı. Beyoğlu gazetesini çıkardı. Duvar ve T24'te yazdı.
Artı Tv Genel yayın yönetmeni, Cuma akşamları Artı Gerçek programını hazırlıyıp yönetiyor. Artı Gerçek yazarı.
Gazeteci Ayşe Yıldırım; Almanya’da yaşıyor. Artı Tv de Yedinci Gün programını Kemal Göktaş ile birlikte sunuyor.
Gazeteci-Yazar Ragıp Duran; Selanik’te yaşıyor. Artı Gerçek yazarı ve Artı Tv’de Global Medya yapımcısı. İstanbul, Ankara, Londra Amsterdam, Paris ve Boston'da Aydınlık, Hürriyet, Cumhuriyet ve Özgür Gündem gazetelerinde, AFP'de ve BBC'de çalıştı.
Kapatılan Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmenliğini üstlendiği tarihlerde terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle Ragıp Duran'ın hakkında dava açıldı.
Gazeteci Fehim Işık; Belçika’da yaşıyor. Artı Gerçek haber sitesinin ve Artı Tv’nin kurucuları arasındaydı. Fehim Işık Artı Gerçek’teki bir yazısında şöyle diyor. Artı Gerçek ve Artı TV, o kadar kolay ortaya çıkmadı. Kuruluşunda yer aldığım ilk kurum değildi ancak tamamen yabancısı olduğum bir ülkede, yurt dışında, göçmenlikte kuruluşuna katıldığım ilk kurumdu. Bu nedenle zorlukları da vardı. Bu zorluğu kolaylaştıran en önemli etken bize gönüllü destek veren dostlarımız, meslektaşlarımız oldu. Onlar olmasaydı bu yükün altından kalkmak o kadar kolay olmayacaktı. İyi ki dostlarımız vardı, iyi ki gazeteciliği mücadelenin bir parçası olarak gören meslektaşlarımız vardı ve iyi ki kapısını çaldığımız her bir dost, her bir meslektaşımız bize sadece destek vermekle kalmadı, yüreğini de açtı. Salt yüreğini değil kesesini de açan çok sayıda insanımız oldu. Bu vesileyle her birine bir kez daha gönülden teşekkür ediyorum.
Kürd dili ve edebiyatı üzerine çalışmaları var. Evrensel gazetesi'nde yazdı. Medya Haber’de Gündem Programı yapıyor.
Milletvekili-Gazeteci Ertuğrul Kürkçü; Almanya’da yaşıyor. Çeşitli gazete ve dergilerde makaleler yazıyor.
Araştırmacı-yazar- Gazeteci Fehim Taştekin; Paris’de yaşıyor. Gazete Duvar ve Al Monitor'da köşe yazılarına devam ediyor.
Gazeteci-Yazar Ergun Babahan; Kanada’da yaşıyor. Medya Haber Tv kanalında program yapıyor
Gazeteci Eser Karakaş; Artı Gerçek yazarı, Paris’de yaşıyor.
Hayko Bağdat; Berlin’de yaşıyor. Medya Haber’de ile Birebir programını hazırlayıp sunuyor.
Mehmet Tanlı; Almanya’da yaşıyor, Tele 1 Almanya temsilcisi, ABC yazarı.
Yazar, Ressam Muzaffer Oruçoğlu; Sidney’de yaşıyor.
Gazeteci-yazar Hüseyin Şimsek; Viyana’da yaşıyor. Öneri Gazetesi kurucusu ve yazarı.
Ressam Hüseyin Işık; Viyana’da yaşıyor. Pazar günleri İnstagram’dan ‘‘Viyana İstanbul Hattı’nda Tuhaf Diyaloglar‘‘ programını Merih Akoğul ile birlikte hazırlıyor.
Yönetmen- Doktor Mustafa Altıok; Berlin’de yaşıyor. AKP iktidarını eleştirdiğinden dolayı hakkında davalar açıldı.
Basın özgürlüğüne yönelik tehditler, gazeteciler için tehlike demektir.
Dünyanın pek çok ülkesinde medya özgürlüğü ve bağımsızlığı yok denecek durumda ve medya çalışanları tehdit altında.
Medya çalışanları neden hedef alınmaktadır? İnsan hakları ihlalleri, yolsuzluk, silah tacirlerinin ipliğini pazara çıkardıklarından, savaş tacirlerinin kimliğini açıklamalarına ilişkin haberler yaptıklarından dolayı devlet tarafından; işkence, gözaltı, öldürme, sürgüne gönderme, mal varlıklarına el koyma, eşini rehin tutma, pasaport alamama vb gibi durumlarla karşı karşıya kalıyorlar.
Medya bağımsızlığı ve özgürlüğü tehdit altında olduğundan dolayı birçok gazeteci kendi ülkelerinde özgürce çalışma olanağından yoksun kaldıklarından dolayı sürgünde yaşamak zorunda kalıyorlar.
Avrupa’ da birçok kurum ve vakıf baskıya maruz kalanlara yardım elini uzatmaya çalışıyor.
Sınır tanımayan gazeteciler (RSF) Avrupalı sivil toplum kurumları (STK) ve resmi kurumlar bu girişimleri farklı ve sınırlı şekillerde destekliyor.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Siyasi Baskıya Maruz Kalanlar Vakfı, Rosa Lüksenburg Vakfı, Heinrich Böll Vakfı (HBS) Friedrich Ebert vakfı (FES)
Vakıfların amacı; Vakıf tanımında esas amaç, kültürel çeşitlilik, tarih içinde yaşanan toplumsal farklılıkları, zorlukları ortaya çıkarmaktır, desteklemektir. Kişinin iradesini başka insanlara yansıtmasının aracısıdır. Bu aracın varlıkları maddi olabileceği gibi düşünce için de olabiliyor. Vakıflar tarihsel gelişimin sivil toplumun diğer örgütleriyle eşit ilişkide yürütülmektedir. Toplumun her kesimden bireylerin siyasi ve toplumsal eğitimini demokrasi ve çoğulculuk ışığında desteklemek, Uluslararası uzlaşma ve işbirliğine katkıda bulunmak‘ yasal bağımsızlık içinde, açık fikirlilik esasına dayalı olarak yürütülmektedir Vakıf çalışmaları.
Avrupa’da eksiklerimiz
Sürgün Müzesi, Sürgün Arşivi, Sürgün Vakıf‘ı, Sürgün’de Medya Akademisi en hissedilir eksiklerimizdir.
Göçmenlere yönelik kurulan derneğin sayısı o kadar kabarık ki saymakla bitmez. Ama gelin görün ki Medya mesleğini icra edici, Sanat çalışmaları ve Edebiyat ve Tiyatro atölyelerini görmek maalesef olanaklı değil.
Siyasal faaliyetler ise gece etkinlikleri, piknik düzenlemeleri, dernek de saz ve gitar kursları, halk oyunları kursları yapmaktan kurmaktan öteye gitmedi. Derneklerde kültürel bir gelişme olmadı. Binlerce afiş çıkartıldı ama o afisleri bir olsun sergilenmedi. Dernekler kendi ürettiklerini ne sahiplendi ne de ilgi gösterdi.
Ne acıdır ki Brüksel’de sürgün hayatı yaşayan gazeteci Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul’un, çok değerli "Göçmen Arşivleri"ni Türkiyeli bir kurum olmadığı için, Brüksel Belediyesi’ne vermek zorunda kalması düşündürücü değil mi?
İnternet üzerinden birçok haber kanalı, gazete ve dergi yayın yapmaktadır.
Artı Gerçek, Avrupa Forum, Demokrat Avrupa, Realite Haber, Avrupa Postası, Özgür Politika ‘günlük gazete‘ vb İnternet gazeteleri ve haber kanalları var.
Bedenim mülteci
Yüreğim sınırsız
Sürgünüm yalnızım
Dilsiz dolaşırım
Düşlerim o yanda
Ben bu yanda
Sürgün’de yaşam, insanın kendi doğduğu topraklardan kopup, adı her ne kadar "Avrupa ülkeleri bile olsa " gelinen bedelin karşılığıdır. Bedelin ödenmesi, hatta ölümün göze alınmasıdır.
Sürgün’de yaşamak; düşüncenin ve haksızlığa karşı gelmenin bedel vermek zorunda kalmasıyla açıklanabilir. Ve ne kadar acıdır ki, bu ölüm kalım savaşının temelinde medya bağımsızlığı ve özgürlüğü yok. İktidarın yaptığı kötülük, haksızlık, yolsuzluk, insan hakları ihlalleri var.
Düşünsenize şöyle bir; Sadece 1980-83 yılları arasında 29.500 insan Türkiye'den kaçmak zorunda kaldı. 12 Eylül darbecilerinin baskı ve zulmünden dolayı Avrupa ülkelerine iltica başvuruları yaptılar. Sürgünde yaşadılar.
1990'lı yıllarda Kürt coğrafyasında Devlet tarafından17.500 faali belli cinayet işlendi, dört bin köy boşaltıldı, 300 bin insan Avrupa'ya zorunlu göç etti.
AKP Rejiminin Tahammülsüzlüğü:
Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerinden, Sibel Yiğitalp, Saadet Becerikli, Nursel Aydoğan, Ziya Pir, Hasip Kaplan, Faysal Sarıyıldız, Tuğba Hezer , Özdal Üçer ve Hatip Dicle, Ertuğrul Kürkçü zorunlu olarak sürgünde yaşıyor.
AKP rejimi; muhaliflere Türkiye’ye dönüş çağrısı yaptı. Gelmedikleri takdirde 300 kişinin vatandaşlıktan atılacağını resmi gazeteden duyurdu. (12 Eylül askeri faşist darbecileri de binlerce muhalifi vatandaşlıktan attı.)
AKP iktidarı tarafından yürürlüğe konulan yasa Resmi Gazete'de yer aldı ve ilan şöyle: "26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 302'nci, 309'uncu, 310'uncu, 311'inci, 312'nci, 313'üncü, 314'üncü ve 315'inci maddelerinde yazılı suçlar nedeniyle haklarında Cumhuriyet Savcılıkları/ Mahkemeler tarafından soruşturma ve kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede bulunmaları nedeniyle kendilerine ulaşılamayan aşağıdaki kimlik bilgileri yer alan kişilerin, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 29'uncu maddesinin 2'nci fıkrası gereğince bu ilanın Resmi Gazete'de yayınlandığı tarihten itibaren 3 ay içinde Türkiye'ye dönerek ilgili mercilere müracaat etmedikleri taktirde anılan Kanun hükümlerine göre Türk vatandaşlıklarının kaybettirileceği ilanen tebliğ olunur."
AKP rejimi, şükür edenlere, alın yazım diyenlere, kadere inananlara, vurdumduymazlara oynuyor.
Nasıl bir iktidar bu, ağaçlardan bahsetmenin bile neredeyse suç sayıldığı bir sürecin karanlık yüzünü göstermesine yetti. İnsana dair zaaflar ve çıkar ilişkileri her zaman iktidara yakınlıktır.
Onlar, iktidarla beraber yürüdük bu yolları şarkısını söylemeye devam ediyor. Çıkar hesapları örtüşüyor daha.
Birçok kötülüğe suskun kalan vurdumduymazlar AKP/MHP’den kötü haberi almamışlar daha. Güvende hissediyorlar kendilerini. Diyorlar ki; her şeyimiz var, şükür etmesini bileceksin, dua etmesini bileceksin. Sevin, neyin varsa! Fakat nasıl yenilip içildiğinin çarkını sormak kimsenin aklına gelmiyor?
Bir açın elinden kaptığı lokmaya, kaderine razı olacaksın diyen iktidarı unutmayacaksın. Yapılanlar arasında hiç bir şey hak vermiyor karın doyurmaya...
AKP/MHP iktidarından kötü haberi alanlar kötülükler kendilerine ulaştığı için seslerini çıkarmaya başladı. Fark etmenin ayrıcalığını sokakta söylüyorlar artık. Zaaflarından bahsediyorlar, elim kırılsaydı da oy vermeseydim diyorlar.
İktidardakiler hala güvende hissediyor kendilerini. Fakat emek mücadelesinin ortasında, çaresiz, haksızlığın olup, öfkenin olmadığı yerde insan insanın yardımcısı olduğunu bilmek de bir ayrıcalıktır.
Sesini kısan haksızlık karşısında boyun eğenler de bir gün mutlaka, bu kan denizinin ufkunda patlayacak. Ben değil BİZ, dendiği zaman ve hatırlayınca emeğin mücadelesini, işte o zaman içinden geçecek ah insanlık diye.
Ne mülteciliğin
Ne de sürgünlüğün
Paralosı yok
Ne yeniden başlamaktır
Ne silebilmektir
Ne de yabancılaşmadır
Uzak da olsan
Emek yaşatır...
Sürgün haller ...
Bir insanın doğup büyüdüğü topraklardan zorla koparılıp çok farklı bir yerde, çok farklı bir kültürde yaşamını sürdürmeleri. emekten ve özgürlükten yana oldukları içindir.
Sürgün süreç; farklı yaşamın acı ve zorlukları yanında hasretlik, özlem, hayatta kalabilme gibi insani duyguları da ortaya çıkarmaktadır.
Kemal Cemal Altun...
1960 doğumlu Cemal Kemal Altun, Samsun’da doğdu. Abisi, Köy-Kopp Başkanı CHP Milletvekili Ahmet Altun'dur. Cemal Kemal Altun, 12 Eylül askeri faşist darbesi sonrası yurtdışına çıkmak zorunda kalan devrimcilerden biridir. Cemal Kemal Altun, iltica ettiği Berlin'de gözaltına alınır. 11 ay süren mahkeme sonucunu beklemeden hem Türkiye-Almanya arasındaki ekonomik, diplomatik ve askeri ilişkileri hem de iltaca yasasını protesto ederek 30 Ağustos 1983 günü mahkeme binasının 6. katından kendini atar.
Almanya'nın Berlin, Kassel ve Hamburg şehirlerinde Kemal Altun adına anıt ve park yerleri bulunmaktadır. Hamburg Altona'da bir oyun parkı "Kemal Altun İnisiyatifi" tarafından kendi adına dikilen "Kemal-Altun Platz" parkı levhası ‘Altona Belediyesi'nce yenilenmiş ve ilçede resmi statü kazanmıştır.
Hamburg’un Altona ilçesindeki ‘Kemal Altun Meydanı’nda ‘Kemal Altun İnsiyatifi’ öncülüğünde gerçekleştirilen anma etkinliğiyle anılıyor.
Sürgünün adı zorunlu kaçmak...
Sürgün ile zorbalık ve zulümlük arasında bir bağıntı söz konusudur.
Musa, Firavun’un zulmünden, Hz. Muhammed ise Mekkelilerin zulmünden kaçan sürgünlerdi.
Şili Devlet yöneticisi O'Higgins 1823 yılında düşürüldü ve Peru’ya sürgüne gitmek zorunda kaldı.
Sürgün deyince isimler çok kabarık, bazılarını aktarmak gerekirse; Bertolt Brecht, Ariel Dorfman, Eduardo Galeano, Heinrich Mann, Albert Einstein, V. İliç Lenin, Ho Shi Minh, Leon Troçki, Karl Marx, José Marti ve daha niceleri sürgün yaşamı iliklerine kadar yaşayanlardır...
Sürgün sorunu bitip tükenmeyen toplumsal bir yabancılaşmayı konu alsa da bu duygunun yani sürgünlüğün sayısız anısı ve yaşanmışlığı vardır.
Avrupa'nın günlük hayatında; sürgün, göçmen/göçer, mültecilerin yaşadığı hikâyeleri ya duyuyorduk ya da bire bir görüyorduk. Sonunda bir de baktık kendimiz sürgün olduk. İster sürgün, ister göçer, isterse mülteci olsun, ne olursa olsun insan olmanın duyarlılığı önce insan olmaktan geçiyor.
Sonuçta ‘‘Sürgün‘‘ demek yaşadığı, kimlik bulduğu, büyüdüğü topraklardan uzak, başka bir hayatın içinde çok farklı bir yaşam sürmektedir. Tüm bu olumsuz koşullara karşın sürgün ve mültecilik durmuyor, dünyanın dört bir yanında her gün yeni boyutlar kazanarak devam ediyor…
Savaşlardan, siyasi baskılardan, ölüm tehdidi nedeniyle zorunlu olarak kaçanlar; acı, gözyaşı ve hasretlikle yoğruluyorlar. Aslında bir nevi "Acıyı Bal Eyliyor"lar, hayatta kalabilmenin ve insan gibi yaşayabilmenin zorluklarına katlanıyorlar.
"Bir gün döneceğiz ama ne zaman belli değil"