GAZETECİLER NEDEN YARGININ HEDEFİNDE?
Artı Gerçek - Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, gazetecilerin gözaltına alınmasını ve T24 yazarı Tolga Şardan’ın tutuklanmasını Hicran Cengiz’in sunduğu Dar Alan programında değerlendirdi.
Şardan’ın tutukluğuna giden sürecin “yargıda yolsuzluk” iddiaları ile başladığına dikkat çeken Bildirici “Yargıdaki çürümeyle ilgili haberler, iddialar, tartışmalar ve soruşturmalar Timur Soykan'ın BirGün’de yazdığı yazıyla başlıyor. O yazılara zaten İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın HSK'ye bir şikayet mektubu gönderildiği ve orada erişim engellemelerinin yargıda parayla verildiği, uyuşturucudan yargılanan kişilerin hemen serbest bırakıldığı gibi vs. bir takım somut örneklerde suçlamalar var. Bunun üzerine gazetecilerin gitmesi gerekiyordu. Ama iktidar medyası tamamen görmezden geldi. Eleştirel gazeteci arkadaşlar bunun üzerine gitmeye başlayınca normalde demokrasiden yana olan, yargının bağımsız ve adil karar vermesinden yana olan bir siyasi iktidarın aslında bu iddiaların ortaya çıkması için çalışması, çaba harcaması gerekiyordu.” Diyerek iktidarın üzerine düşeni yerine getirmediğine dikkat çekti.
Bildirici bu süreçte yargılananların iddiaya söz konusu olan kişiler değil de neden gazeteciler olduğuna yanıt verdi, “Suçlamaların üzerini örterken suçlamaları açığa çıkmaya çalışan, gerçekten görevini yapan gazetecilerin üzerine gitmeye başladılar. Tolga Şardan için yapılan şey de bu aslında. Tolga Şardan yazdığı yazıda Milli İstihbarat Teşkilatı'nda yargıdaki patlamayla, kokuşmayla ilgili bir rapor hazırladı. Bu rapor, Daire Başkanlıklarının katıldığı bir toplantıda Cumhurbaşkanı'na anlatıldı deniyor. Yani burada anlatılan şey, siyasi iktidar yargıdaki kokuşmadan rahatsız, Milli İstihbarat Teşkilatı rahatsız, Cumhurbaşkanı'na anlattılar ve önlem almasını istediler.” dedi.
Şardan’ın tutukluluk gerekçesi olarak dezenformasyon yasası kapsamındaki 'Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma' maddesinin gösterilmesini değerlendiren Bildirici “Dayandıkları maddeyi de yasayı da biz gazeteciler ve gazetecilik örgütleri eleştirdiler. Bununla haberciliğin suç haline getirileceğini söylediler, uyardılar. Buna rağmen siyasi iddia yaptı. Çünkü eleştirel gazeteciliğin karşısında yeni bir silaha ihtiyaç duyuluyordu anlaşılan ve şimdi onu uyguluyor.” dedi. Yasa maddesindeki 'Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma' ibaresi için “Bu haberde halkı yanıltmak ya da kışkırtmak diye bir şey söz konusu değil. Kim kışkırtılmış olabilir ki yani yargıdaki çürümenin üzerine gidiliyor diye yazıldığında aslında hiç kimsenin bundan gocunmaması gerekir.” açıklamasında bulundu.
Bildirici Şardan’ın ifadesinde “Şu ana kadar haberleri yalanlayan kimse olmadı.” cümlesini hatırlatarak “Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan bu raporla ilgili suçlama da yoktu. Buna rağmen tutuklanıyor. Bu siyasi iktidar belli ki gazeteciliği, eleştirel gazeteciliği suç haline getirmeye çalışıyor. Doğrudan haber yazana doğru yöneldiler. Daha önce bazı gazeteci arkadaşlarla ilgili gözaltına alınırken ‘onlar şu örgüte şu yardımı yaptı gibi gazetecilik dışı birtakım açıklamalarından tutuklandığını söylüyorlardı. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sorulduğu zaman ‘Onlar gazetecilikten gözaltına alınmıyor, gazetecilikten tutuklanmıyor’ demişti. Peki Tolga Şardan neden tutuklandı? Bütün suçlama sadece yazdığı bir yazı. Gazetecilik dışında bir suçlama yok.” diyerek gazeteciliğin kriminalize edilmeye çalışıldığına dikkat çekti.
Gazetecilerin gözaltına alınırken evlerinin aranmasına ve ekipmanlarına el konulmasına değinen Bildirici “Şardan 35 yılı aşan bir süredir gazetecilik yaptı, bu süre içerisinde her gazetecinin olduğu gibi ciddi bir arşiv oluşturmuştur. Şimdi bütün o arşivi polis almış bulunuyor. O arşivin içerisinde ‘Mutlaka başka suç uydurabilir miyiz?’ diye bir çaba içerisinde girecekler. Ama daha önemlisi o dava dosyasında gizli kalması gereken belgeler açığa çıkacak. Yani aslında sadece suç arama değil, Şardan’ın bütün mahremiyetine bir saldırı sözü. Daha açık deyişle bu ülkenin güvenlik güçleri hukuku ihlal ediyorlar. Hukuka tecavüz ediyorlar. Sadece o yazıdan dolayı bir suçlama varsa, zaten yazı ortada. Ondan dolayı alırsınız, aramaya ne gerek var? Ama siz bunu arayarak, zaten bütün bunları üstelik de dijital materyallerini kopyalarını vermeden el koyarak orada başka niyetle hareket ettiğinizi, kötü niyetle hareket ettiğinizi kanıtlamış oluyorsunuz, bunu gösteriyorsunuz.” şeklinde değerlendirdi.
Şardan’ın tutukluğunu haberleştiren gazeteleri değerlendiren Bildirici, Hürriyet Gazetesi’nde Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un demecini “Hürriyet gazetesi hiç olması diğer iktidar medyasından bir ölçüde ayrıldı. Bakana sordu ve Tolga Şardan'ın gözaltı almasını yazdı. Diğerleri hiç yazmıyor. Böyle bir fark olduğunu söylemek durumundayım doğrusu. Hiç olmazsa okurlarına böyle bir tutuklama olduğunun bilgisini vermiş oldular. Fakat şunu da hemen ardına eklemek durumundayım; keşke o Adalet Bakanı'na geçen yıl yine AKP yöneticisi Mahir Ünal ziyaret ettiği sırada söylediği sözlerini sorsalardı. Geçen yıl basın yasası değişikliği yapılırken o zaman da Hürriyet'in Ankara temsilcisi Hande Fırat, Mahir Ünal'a gazeteyi ziyaret sırasında gazetecilerin sansür yasası ile zor durumda kalacağı bu maddeyi sormuştu. Mahir Ünal da ‘Hayır bu gazetecileri kastetmeyecek, yaklaşık olarak da mealen söylüyorum 5 ayrı koşulun yan yana gelmesi lazım ki gazeteciler bu suçlamayla tutuklansın, amaç gazeteciler değil’ demişti.” Hatırlatmanın ardından Bildirici “Ama şimdi görüyorum ki Adalet Bakanı'na 'Tolga Şardan'ın yazdığı yazıda bu 5 maddenin hangisi, hangi hükmü acaba gerçekleşiyor?' diye sormamışlar. “ dedi.
Bakan Tunç’un demecinde yer alan “Herkes istediğini yazabilir. Ama bunun da bir sınırı var” cümlesini de değerlendiren Bildirici “Elbette gazeteciliğin de sınırı vardır ama bu sınırı çizecek olan Adalet Bakanı'nın kendisi değildir. Çünkü bu ülkenin Adalet Bakanı hukuksuzluğu, adaletsizliği savunan bir kişi haline geldi. Açıklamasının yanında bir konu daha var. Orada Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararını eleştiriyor. AYM kararının doğru olmadığını, AYM’nin anayasayı değiştirmeye çalıştığını ve bu yetkinin aslında mecliste olduğunu ve de hiçbir mahkemenin diğer mahkemenin üstünde olmadığını falan söylüyor. Açıkça AYM kararının yargı tarafına uygulanmamasını savunuyor. Şimdi bu ülkenin anayasası ortada. Anayasa Mahkemesi de en üst yargı mercii aynı zamanda. Diyor ki gazeteciliğinde sınır var. Anayasayı da ihlal etmeyi savunan, hukuksuzluğu savunan bir Adalet Bakanı'nın anladığı sınır ne olabilir ki? Onların anladığı sınır iktidarın hoşlanmayacağı şeylerin yazılması sınırıdır. Kamu yararına yayıncılık yapılmaması ya da özgürlüklerin ihlal edilmesi, topluma zarar verilmesi vesaire gibi birtakım kaygılar taşımıyorlar. Hukuksuzluğu savunan, adalete karşı çıkan, adaletin tecelli etmesini engelleyen bir Adalet Bakanı'ndan söz ediyoruz. Böyle bir kişinin Tolga Şardan arkadaşımızın hakkını savunmasını da elbette beklemiyoruz, beklememek gerekiyor zaten.” dedi.
Hafta içerisinde gözaltına alınan gazetecilerden Cengiz Erdinç'in, gözaltı işlemleri sırasında avukatları ve yakınlarına bilgi verilmeyişine de değinen Bildirici “Cengiz Erdinç arkadaşımızın avukatlarına yalan söylenmiş. Ankara'ya götürüleceği bilgisi verilmiş. Savcının kendisine yaptığı açıklamalardan anlıyoruz ki, gerçekten de önce Ankara'ya götürülmesi düşünülüyormuş. Sonra vazgeçilmiş. Arka planda ne oldu? Neden vazgeçtiler? Neden sadece elektronik ortamda ifadesini aldılar? Bunları bilmiyoruz. Zamanla ortaya çıkacaktır. Ama bir bu şekilde gözaltında bir gazetecinin yapması gereken şeyi zaten Erdinç yapmış. ‘Baro'dan avukat ister misin?' denmiş, 'evet isterim demiş’ ki doğru yapmış. Kendisine yapılan hukuksuzlukları da ifade tutanağına geçirmiş. Avukatlarının yanında bulunmadığını, materyallerin kopyasının kendisine verilmeden alındığını tutanaklara geçirmiş ve bu anlamda doğru yapmış. Başka türlü olamazdı zaten. Onun dışında zaman, fırsat olabilirse gözaltına alınırken bütün arkadaşların meslektaşlarına haber vermesi, avukatlarını çağırması gerek.” dedi.
Bildirici, gazetecililerin gözaltı bilgisinin paylaşılmasına ilişkin “Biz daha önce başka arkadaşlarda da gördük. Gece yarısı havaalanındayken mesela gözaltına alınan bir meslektaşımız hemen oradan bir paylaşımda bulunduğunda, herkes hep birlikte dayanışma gösterip sosyal medyadan itiraz ettiğinde bir şekilde ona sahip çıkılıyor diye daha hızlı işlemler yapıldığına tanık olmuştuk. Ama tabi tersi örnekler de oluyor maalesef. Mezopotamya Ajansı’ndan galiba Sedat Yılmaz arkadaşımız Ankara'ya getirilirken darp edilmişti polisler tarafından. O da yazıldı, itirazlar edildi. Ama maalesef bir şekilde engellenemedi. Yani o polislerin kötü davranışlarına maruz kaldı yine. Bizim elimizden gelen şey yazmak, çizmek, anlatmak. Gazeteci olarak yapabileceğimiz şey bu. Yine bu yoldan hukuksuzluğa itiraz edeceğiz. Son dakikaya kadar mücadele edeceğiz.” diyerek mesleki dayanışmanın önemini vurguladı.
Gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamalarından ardından gerçekleşen mesleki dayanışmayı işaret eden Bildirici “Şardan’ın tutuklanmasının ardından İstanbul'da gazetecilik meslek örgütlerinin T24 Bürosu'nu ziyaret ederek dayanışma göstermiş olması ve Ankara'da yine T24 Bürosu'nun önünde bütün meslek örgütlerinin dayanışma göstermesi, ortak açıklama yapılması ve gazetecilerin, milletvekillerinin de gelerek Şardan’a destek olması... Her ne kadar siyasi iktidar medyayı görmezden gelse, üzerini örtmeye çalışsa da medya uzun zamandır olmadığı kadar ciddi bir dayanışma içine girdi.” diyerek mesleki dayanışmaya dikkat çekti.