12 Eylül'de avukatlık yapan Bayraktar: İsim değişti ama öz aynı

Kazım Bayraktar henüz genç bir avukat olduğu 12 Eylül dönemi yargısı ile bugünkü yargıyı kıyasladı.

12 Eylül'de avukatlık yapan Bayraktar: İsim değişti ama öz aynı

Henüz genç bir avukat olduğu 12 Eylül dönemi yargısı ile bugünkü yargıyı kıyaslayan Kazım Bayraktar, o dönem yargısının asgari de olsa hukuksal görüntü verme kaygısı taşıdığını, bugün ise yargıda asgari utanma duygusunun dahi olmadığını söyledi. Mezopotamya Ajansı'ndan Berivan Altan'a konuşan Bayraktar "12 Eylül, aslında bugündür" dedi.

Kenan Evren’in başında olduğu askeri cunta tarafından 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen darbenin üzerinden 38 yıl geçti. Oluşturulan Milli Güvenlik Konseyi tarafından ilan edilen 39 aylık "sıkıyönetim" süresince Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 650 bin kişi gözaltına alındı, 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde öldü, 171 kişi sorgularda ve cezaevi işkencelerinde hayatını kaybetti, 49 kişi ise sıkıyönetim mahkemelerinin kararları ile idam edildi.

Aynı dönem içerisinde 669 yasa ile 139 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, HSYK, TRT ve YÖK gibi kurumlara dair yapılan düzenlemelerin yanı sıra yine o dönemde çıkarılan Siyasi Partiler Kanunu, Olağanüstü Hâl Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu gibi yasalar, kimi değişikler yapılmasına rağmen hala yürürlükte.

Darbe döneminde henüz genç bir avukat olan Kazım Bayraktar, 12 Eylül’ün mirası ile yargının bugün içerisinde bulunduğu hali değerlendirdi.

12 Eylül’de kurulan sıkıyönetim mahkemelerinin 80 öncesinde yükselen devrimci mücadeleyi hedeflediğini belirten Bayraktar, o dönem devrimciler, sosyalistler, Kürt siyasetçiler ve aydınların yargılanarak en ağır cezalara çarptırıldığını hatırlattı.

‘İŞKENCE İLE DELİL YARATILIYORDU’

12 Eylül faşizminin siyasi-yargısının ise, kurumsal olarak TSK bünyesinde ve onun hiyerarşik yapısı içinde yer alan mahkemelerden oluştuğunu kaydeden Bayraktar, mahkemelerin resmi adlarının bile bağlı olduğu ordunun adını taşıdığını dile getirip, örnek olarak Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 4. Kolordu 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi’ni verdi.

Av. Bayraktar, kurulan bu Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin ise, yargıladığı sanıkları "terör" suçundan mahkûm edebilmek için delile ihtiyaç duyduğunu, bu delillerin ise işkence yoluyla elde edildiğini ifade etti. Öyle ki o dönem mahkemeye çıkarılanların neredeyse tamamının işkenceden geçirildiğini vurgulayan Bayraktar, o döneme dair şunları anlattı: "İnsanlar tutuklandıktan sonra da hapishaneden alınıp tekrar emniyete götürülebiliyor, savcılık ya da mahkeme önünde reddettikleri emniyet ifadeleri, yeni olaylar eklenip yeniden imzalattırılabiliyordu. İşkence ile ifade imzalatma yöntemi öyle yaygınlaşmıştı ki, bir süre sonra Askeri Yargıtay emniyette alınan ifadelerin, başka maddi kanıtlarla desteklenmedikçe tek başına mahkûmiyete yeterli delil olamayacağına dair içtihatlar çıkarmak durumunda kaldı."

MAHKEMELER MGK’YE BAĞLIYDI

12 Eylül mahkemelerinin yine doğrudan Milli Güvenlik Kurulu’na (MKG) bağlı olduğunu belirten Bayraktar, buna rağmen tıpkı günümüzde olduğu gibi o dönemde ‘yargı bağımsızlığı’ ironisine başvurulduğunu dile getirdi

‘İSİM DEĞİŞTİ AMA ÖZ AYNI’

Bayraktar, o günlerden bu güne sadece biçimsel bir değişim yaşandığı, özde bir değişimin yaşanmadığı görüşünde.

Sonraki yıllarda Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin yerini önce asker-sivil karışımı Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) aldığını belirten Bayraktar, devamında "DGM’ler çok yıpranıp, faşist özleri teşhir olunca tabelaları değiştirildi. İsmi önce Özel Yetkili Mahkemeler oldu sonra da, Ağır Ceza Mahkemeleri’ne dönüştürüldü. Birçoğunun mahkeme kalemleri ve hâkimleri dahi değişmedi" ifadelerini kullandı.

‘DEVRİMCİ, DEMOKRAT, YURTSEVER VE KÜRTLER KONUSUNDA FİKİR BİRLİĞİ İÇERİSİNDE OLDULAR’

12 Eylül’den bu yana yargıda bir çok atama, sürgün ve tayine şahitlik ettiğini, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası hakimlerinin birbirlerini tutukladığını hatırlatan Bayraktar, "Birbirlerini tutuklayan, sürgün edenlerin ortaklaştığı tek nokta; devrimci, demokrat, yurtsever ve Kürtlerdi. Bu noktada her zaman yanı fikirde oldular ve aynı tutum içinde hareket ettiler" dedi.

‘12 EYLÜL ASLINDA BUGÜNDÜR’

Bugün ise, yargı kurumlarının 12 Eylül faşizminde olduğu gibi bir konsey veya partiye değil, tek adama bağlı olduğunu söyleyen Bayraktar, "Yaşadığımız bu dönemin siyasal yapısı, özü itibariyle 12 Eylül’ün sivil hedefi ve biçimi olarak tasarlanmış bir yapıdır. 12 Eylül aslında bugündür" diye belirtti. 12 Eylül yargısının asgari de olsa hukuksal görüntü verme kaygısı taşıdığını, "terör" iddialı suçlamalarda bu iddiayı kanıtlayacak uygun maddi kanıt aradığını, bulamadığı durumlarda da işkenceyle imzalatılmış ifadeleri kullandığını belirten Bayraktar, bugünkü durumu ise şöyle özetledi:

"Şimdi ise, işkence hala devam etmekle birlikte bugün daha vahim olan maddi kanıta ihtiyaç duyulmamasıdır. İhtiyaç duyulduğu koşullarda ise 12 Eylül ile kıyaslanamayacak oranda ve yoğunlukta sahte delil üretiliyor, var olan maddi deliller karartılıyor. Hatta ‘gizli tanık’ gibi icatlar kurumsallaştırıldı ve yasal hale getirildi. Hiçbir şey bulamazlarsa ‘gizli tanık’ temin edip delil uyduruyorlar. 12 Eylül ile başlayan süreçte geldiğimiz kesitte asgari utanma duygusunun da yok olduğunu görüyoruz."

‘DENETLEYECEK, YARGILAYACAK YARGI YOK!’

‘12 Eylül darbecilerini yargılayacağız’ diyen iktidarın bugün yargıyı daha bağımlı hale getirdiğini söyleyen Av. Bayraktar, bugün tek adam ve çevresinde kümelenmiş siyaset ve sermaye odaklarının her türlü yasa dışı ve suç teşkil eden işler yapmasına rağmen artık onları durduracak, denetleyecek, yargılayacak hiçbir yargı kurumu ya da mensubu olmadığını kaydetti.

12 eylül Kazım Bayraktar avukatlık