12 Eylül’de iki devrimcinin idamına tanıklık eden Avukat Barlas: Bugünkü mahkemeler darbe dönemini aratıyor
Esra ÇİFTÇİ
Artı Gerçek - Üzerinden 43 yıl geçen 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde binlerce devrimcinin avukatlığını yapan Nebi Barlas, iki kişinin de idamına tanıklık etti. 12 Eylül’ün yıl dönümünde o anları Artı Gerçek’e anlatan Nebi Barlas, “Asla unutamam, her ikisi de güler yüzleriyle geldiler ve kararlı bir şekilde sehpaya çıkıp, ayaklarıyla tekme attılar” dedi.
“12 Eylül darbe döneminin sıkıyönetim mahkemelerini on yıl boyunca yaşamış bir hukukçu olarak günümüzde açılan davalarda yapılan uygulamaların, verilen kararların darbe dönemi mahkemelerini arattığını kesinlikle söyleyebilirim” diyen Barlas, “Darbe döneminde bile böyle uygulamalarla karşılaşmadık” ifadelerini kullandı.
Balıkesir Akçay’da yaşayan Barlas’ın evine konuk oluyoruz ve 12 Eylül günlerini kendisinden dinliyoruz.
'İLK MÜVEKKİLİM TALAT TURHAN’DI'
1974 yılında Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra kendi bürosunu açan Barlas, ilk müvekkilinin Talat Turhan olduğunu söylüyor:
“Talan Turhan sözde Boğaz Köprüsü’nü uçuracak, Marmara gemisine bomba koyacak. Büyük bir tertip yani. Bununla suçlanıyordu. Olayın tertip olduğunu kanıtladık, af kapsamına soktular, Talat Ağabey kabul etmedi. Avukatı olmaktan yaşamım boyunca onur duyacağım Kurmay Yarbay Talat Turhan, bomba davası sorgu ve savunması sırasında, kontrgerilla gerçeğini de anlatmaya çalışıyordu. Kontrgerilla gerçeğini ilk dile getiren insanlardan biridir de. On klasörlük bomba davası savunmalarında ortaya koymaya çalıştığı belge ve bilgilerden Türk kamuoyu ve aydınlar çok şey öğrendiler kanısındayım.”
NEBİ BARLAS KİMDİR?
1940 yılında İstanbul’da doğdu, çocukluğu ve gençliği Nişantaşı’nda geçti. Askeri liseden mezun olduktan sonra Harbiye’ye girdi, ardından 1963 Harp Okulu ayaklanması ile Talat Aydemir’e destek veren öğrencilerden biri olduğu iddiasıyla Mamak Cezaevinde 4 yıl 2 aylık mahkumiyet yaşamasına rağmen Harbiye rozetini hiç ceketinden çıkarmadı. Cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi ve avukatlığa başladı. 12 Eylül döneminde 807’si idamla yargılanan 2480 müvekkili oldu, iki müvekkilinin idamına tanıklık etti. “Savcı Faik Tarımcıoğlu çok istedi beni bir örgüte sokmayı. Bunun için çok uğraştı ama başaramadı. Çünkü hiçbir örgütle bağlantım olmadı” diyen Nebi Barlas, o devrimcilerle ideolojik değil ama duygusal bağı olduğunu da saklamıyor.
‘BAZEN AYNI GÜN 10 CEZAEVİ DOLAŞIYORDUM’
Barlas, emeklilik dışında bir maaşının ve birikiminin olmadığını söylüyor. “Siyasi nedenlerle yargılanan bir kişiden avukatlık ücreti istemek çok ayıp, akıllardan bile geçmez. Müvekkillerimin hemen hepsi fakir aile çocuklarıydı, ekonomik güçleri olsaydı kendiliğinden verirlerdi zaten” diyen Barlas, kendine ait bir otomobili dahi olmadığını, adliyelere ve cezaevi görüşmelerine müdavimi olduğu taksici Hacı ile gidip döndüğünü anlatıyor. “Öyle ki bazen aynı gün içinde İstanbul’da 10 ayrı cezaevini dolaşıyordum. 2480 müvekkilim oldu, bunların 807’si hakkında TCK 146/1 maddesi gereğince idam talep ediliyordu. Müvekkillerimin 340’ı kadındı, cezaevlerinde kadınlara yapılanlar, gözaltında yapılanlar ise zaten insanlığın bittiği nokta” diyen Barlas’a müvekkillerini hatırlayıp hatırlamadığını sorduğumuzda ise, “Hepsini hatırlıyorum, zaman varsa hepsinin ismini tek tek sayarım” cevabını verdi.
‘İKİ MÜVEKKİLİM İDAM EDİLDİ’
25 Haziran 1981’de Paşakapısı Cezaevinde idam edilen Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan’ın da avukatlığını yapan Barlas, onların idamlarına da tanıklık ediyor. Barlas o anları sesi titreyerek anlatıyor:
“24 Haziran 1981’de saat 16.35’de Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcısı Süleyman Takkeci, Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan hakkında ölüm cezasının infazı ile ilgili tebellüğ belgesini Av. Alirıza Dizdar ve bana tebliğ etti. Aynı gün saat 21.15’te Av. Alirıza Dizdar ile beraber Selimiye Askeri Ceza ve Tutukevinde bulunan Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan ile görüşmek için verilen özel izin üzerine, sanıklar tel örgülü görüşme yerine getirildi. Önce Kadir Tandoğan geldi, son derece sakin ve cesur bir görüntüyle geldi. Morali çok iyi idi. Sonra Ahmet Saner geldi, bizlere avukatları olarak infazda bulunmamızı arzu ettiğini söyledi. Ayrılırken, “Ben çok iyiyim, arkadaşlara selam söyleyin” dedi. Gerçekten de çok güç bir görevdi, hayatlarının baharında 20 yaşında iki gencin biraz sonra ölüm cezasının yerine getirilmesi süratiyle idam edileceklerini bilerek, onlarla konuşabilmek hazin ve üzücü bir durum.”
Darbe sonrası resmi rakamlara göre 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi askeri mahkemelerce yargılandı, cezaevlerinde ise işkence sonucu 171 kişi olmak üzere yaklaşık 300 kişi öldü, 48 kişi idam edildi, 1 milyon 683 kişi ise fişlendi.
‘ARAMALAR REZİLCE DEVAM EDİNCE AVUKATLIĞI BIRAKTIM’
2000 yılına doğru Sağmalcılar Cezaevi’nde avukatlara yönelik hukuk dışı aramalar yapıldığını anlatan ve bunun üzerine mesleği bırakmak zorunda kaldığını anlatan Barlas şöyle devam ediyor:
“Bel kayışı ve ayakkabılar çıkartılıyordu. Sağlık yönünden son derece mahsurlu, pislik içindeki terlikler veriliyordu. Bu rezil uygulama bittikten sonra demir parmaklığa doğru yürüdüğümde, askerin ayakkabılarıma adeta şut çekercesine vurduğunu gördüm. Askere verdikleri terlikleri fırlattım. Büyük olay oldu. Savcı ve müdür geldi. Her zaman sakinliğimle tanındığım halde şahsıma yapılan bu hakareti kabul edemediğimi, onurlu bir avukatlık yaptığımı, Harbiyeli olmanın onurlu ve gururunun her şeyin üstünde tuttuğumu, bu hakareti kabul etmemin mümkün olmayacağını ifade etmeye çalıştım. Savcı ve müdür bana hak vermiş olacaklar ki beni teselli etmeye çalıştılar. Aramaların bu şekilde rezilce devam etmesi üzerine bu şartlarda avukatlık görevini yapamayacağımı düşündüğümden, çok sevdiğim mesleğimi bırakmak zorunda kaldım.”
‘BUGÜNKÜ MAHKEMELER DARBE DÖNEMİNİN MAHKEMELERİNİ ARATIYOR’
12 Eylül 1980 askeri darbe dönemindeki hukuk uygulamalarıyla AKP dönemindeki hukuk uygulamaları arasındaki bir fark görüp görmediğini sorduğumuz Barlas şöyle yanıtlıyor:
“12 Eylül darbe döneminin sıkıyönetim mahkemelerini on yıl boyunca yaşamış bir hukukçu olarak günümüzde açılan davalarda yapılan uygulamaların, verilen kararların darbe dönemi mahkemelerini arattığını kesinlikle söyleyebilirim. Davaların tahkikat aşaması, mahkeme safahatı sırasında sanıklara ve savunma avukatlarına yapılan muamele hukuk açısından dehşet verici. Darbe döneminde bile böyle uygulamalarla karşılaşmadık. En önemli farklardan birisi, savunma ve avukatlara karşı gösterilen tutum ve davranışlardır.”
‘BİZ BİRKAÇ KELİME DAHA FAZLA SÖYLEYELİM DİYE ÖLDÜLER’
Nebi Barlas bütün dava dosyalarını hâlâ titizlikle koruyor ve saklıyor. Düzenli ve titiz oluşunu Harbiyeli olmasına bağlayan Barlas’ın hafızası, ilerlemiş yaşına ve birçok hastalığına rağmen hâlâ çok taze. Eski müvekkilleriyle hâlâ görüşüyor, gelebilenler ziyaret ediyor, gelemeyenler telefonla arıyor. Gündemi ve Türkiye siyasetini yakından takip ediyor.
Barlas sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Hrant Dink’in anma töreninde yaptığı konuşmada Murathan Mungan, ‘Bu ülkede ölenler, öldürülenler, katledilenler, biz onlardan sonra birkaç kelime daha fazla söyleyelim diye öldüler’ demişti. Temel hak ve özgürlüklere sahip olunması için insanların ölümü göze alan bir mücadele içine girmek zorunda olmaları çok üzücü. Sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum: Hukuk yerlerde sürünmekten kurtulsun, adalet duygusu toplumun tüm fertleri tarafından hissedilsin, yaşansın. Haksızlıklar sona ersin. Cumartesi Annelerine yıllardır yapılan zulüm ortadan kaldırılsın, o anaların acılarına saygı gösterilsin.”