Adalet Nöbeti’nde ‘bekleme yapmayın’
34. Adalet Nöbetini tutan avukatlar polis bariyerine alındı. Avukatların açıklamasını dinlemek isteyenlere polisler izin vermiyor.

Fatma YÖRÜR
ARTI GERÇEK – Avukat Akın Atalay’ın tutuklanmasıyla başlayan adalet nöbetinde 34. hafta geride kaldı. Çağlayan Adliyesi C kapısında her perşembe günleri tutulan Adalet Nöbeti için alınan güvenlik önlemleri nöbetle adliye çevresinde bulunan insanların iletişimini kesiyor. Nöbeti kordona alan polis basın açılamasını dinlemek isteyenleri "Bekleme yapmayın" diye uyarıyor ve fotoğraf çekmelerini engelliyor.
'İSTANBUL ADLİYESİ HUKUKSUZLUĞUN MERKEZİ HALİNE GELMEKTEDİR'
Adalet nöbetinin 34. haftasında basın açıklamasını Av. Sibel Aydın okudu:
"Adalet nöbetinin 34. haftasında yine inatla ısrarla buradayız!
Meslektaşımız Akın Atalay, Murat Sabuncu, Emre İper ve daha önce FETÖ işbirliği ile hakkında dava açılanı o dönem tutuklu yargılanan ve bu davadan kısa süre önce beraat eden Ahmet şık, memleketteki bütün örgütlere yardım etmekle suçlanarak tutuklu yargılanmaktadırlar.
İsimlerini saydığım arkadaşlarımız ve cumhuriyet gazetesinin FETÖ ile adının birlikte anılması akla mantığa aykırı bir durumdur. Dört celsedir olmayan delillerle olmayan olgular ispat edilmeye çalışılmaktadır.
Yine bu adliyenin salonlarında yüzlerce aydın, akademisyen, sanatçı, gazeteci, öğrenci yargılanmakta. İstanbul adliyesi hukuksuzluğun merkezi haline gelmektedir, 15 Temmuz sonrası OHAL ilan edilmiş olup 16 aydır ülkemiz OHAL ile yönetilmeye devam etmektedir. OHAL ile birlikte hukuk ve adalet kavramları yok sayılmış, gazetecilerin avukatların tutuklanmaları ile haber alma ve savunma hakkına kısıtlamalar getirilmiş, toplum adeta bir korku iklimine hapsedilmeye çalışılmıştır. Daha geçen hafta Soma’nın, Suruç’un, Ankara gar katliamı davalarının avukatları tutuklanmış, dün Cumhuriyet gazetesi internet yöneticisi Oğuz Güven 52 saniye kalan ve silinen bir met nedeniyle 3 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılmış, hayatları boyunca tarikatlarla, darbelerle mücadele eden insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri savunan insanlar, akademisyenler ise FETÖ ile ilişkilendirilerek susturulmaya çalışılmaktadır. Bu durum toplumu, insanları korku ve çaresizliğe mahkum etme niyetinden başka bir şey değildir.
Unutulmamalıdır ki toplumsal barışın temeli hak-hukuk ve adaletten geçer.
Arkadaşlarımız serbest kalana kadar adalet nöbetine devam edeceğiz bundan kimsenin şüphesi olmasın."
'BU NÖBET 1909'DAN BERİ SÜRÜYOR'
Sakarya Barosu Başkanı Zafer Kazan'da Adalet Nöbeti'ne sakaryadan katıldı. Kazan açıklmasında:
"Adalet için buradayız. Hukuk için buradayız. Basın özgürlüğü için buradayız. Cumhuriyet için buradayız. Ben de başta Ahmet Şık olmak üzere tutuklu ve yargılanmakta olan Cumhuriyet gazetesi yazarları için buradayım. Her mahkemenin üzerinde, her yargıcın arkasında "adalet mülkün temelidir" diye yazar. İşte biz 34 haftadır tüm yargıçlara bunu hatırlatmak için buradayız! Hukuk diyoruz. Çünkü Hukuk Adaletin kaidesidir! Barışın, huzurun, özgürlüklerin kaynağıdır. Hukuk, bağımsız mahkemeler demektir, yargıçların cesaret ve korku duyguları hissetmeden sadece ve sadece hukuka ve yasalara göre karar verebilmesi demektir.
Evet, 34 haftadır basın özgürlüğü için adalet nöbetindeyiz ama esasen bu nöbet 1909 yılının 6 Nisan akşamında Galata köprüsü üzerinde öldürülen Hasan Fehmi'nin kanının Haliç sularına damladığı günden beri devam etmektedir. Fakat şu trajediye bakın ki, vurulan ve kanlar içinde yere serilen Gazeteci Hasan Fehmi 'Polis yok mu' diye feryat ederken ortaya çıkan polis 'imdat' diye bağıran yaralı Hasan Fehmi'yi 'katil' sayarak karakola sürükler. "Ben yaralıyım, katil oradadır" feryadına ise kulak asmaz polis. Ne acı ki bugün tutuklu olan Cumhuriyet yazar ve gazetecileri de "basın özgürlüğümüz vuruldu imdat" diye bağırdığı halde vuranlar değil "imdat" diyenler katil muamelesi ile hapishaneye sürüklenmiştir.
Zannediyorum hukuksuzluğun en fazla vurduğu meslek grubudur gazetecilik! Bu ülke kahpe kurşunlarla öldürülen nice gazetecinin tabut içinde taşınmasına, hapishane hücrelerine tıkılmasına tanık olmuştur. Kimileri "hoşgörü" ile satın alınmak istenmiş ve yazarları yazarkasaya dönüştürülmüş, kimileri tehdit edilmiş, kimileri hücrelere atılmış ve birçoğu da Hasan Fehmi gibi, Metin Göktepe gibi, Abdi İpekçi gibi, Ahmet Taner Kışlalı gibi, Çetin Emeç gibi, Uğur Mumcu gibi ve daha niceleri korkakça öldürülmüş ve susturulmuştur.
Görüldüğü gibi gazeteleri ve gazetecileri susturma veya yazarkasaya dönüştürme gayretleri günümüze özgü olmayıp tarih boyunca süregelen bir hastalıktır. Ama gerçekleri yazmakta kararlı olan yazarlar, gazeteciler, baskıya, zorbalığa karşı direnmiş ve yaşamları pahasına olsa da kalemlerini satmamışlar ve bu onurlu koşunun sahipleri olmuşlardır.
Değerli dostlar görüldüğü gibi hukukun içler acısı hali herkesten daha çok basını ve gazetecileri vuruyor, tehdit oluşturuyor. Demokrasinin vazgeçilmez koşulu ifade ve basın özgürlüğüdür. Basın özgür değilse, yapılan şey zaten gazetecilik değil propaganda yapmaktır.
O halde Hasan Fehmi'lerden devralınan bu onurlu koşunun nöbet bayrağını adalet için, hukuk için, demokrasi için, basın özgürlüğü için taşımanın tam zamanıdır diyoruz.
Ve yine diyoruz ki;
"Tam çağı işe başlamanın doğan günle,
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden,
Her satırında buram buram alın teri,
Her sayfası günlük güneşlik..
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı alfabetik çocuk ol.
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış telle örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına korkuluk ol"