AKP medya mahallesinde kavga büyüyor

Nagehan Alçı, AKP medyasındaki kavganın taraflarını yazdı; Ahmet Kekeç Alçı'ya 'sus cahil' ayarı verdi. İşte derinleşen İslamcılık kavgasında son durum

AKP medya mahallesinde kavga büyüyor

GÜNCEL- Günlerdir AKP medyasında İslamcılık ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın medyada "en çok kimi sevdiği" üzerinden bir tartışma yürüyor.

Tartışmanın başından beri Erdoğan'ın bakış açısın yazan Nagehan Alçı, son yazısında kavganın aslında İslamcılık üzerinde değil İslamcılar arasında döndüğünü iddia etti ve kavganın taraflarını yazdı.

İşte yazının ilgili bölümü:

İslamcılar arası meydan muhaberesi: Bu kavgada kim nerede?
Bu savaşın birçok cephesi mevcut. Öncelikle Star gazetesinde Ahmet Taşgetiren-Ahmet Kekeç, Yeni Şafak gazetesinde ise Salih Tuna-Aydın Ünal kavgası çok uzun süredir devam ediyor. Burada ismi geçen dört yazar da kendilerini İslamcı olarak tanımlıyorlar. Fakat kavga sırasında bir taraf öbürünü İslamcı olmamakla itham ediyor hatta çok ağır sözler sarf ediyor. Bu saflaşmada Kemal ve İsmail Kılıçarslan gibi İslamcılar, Ünal-Taşgetiren kanadını Turgay Güler ve Cem Küçük gibi İslamcılar Kekeç-Tuna tarafını destekliyor. Bu dört isim de söylediğim gibi kendini İslamcı olarak tanımlıyor ama yine birbirilerini İslamcı olmamakla itham ediyorlar. Ayrıca Karar gazetesinde toplanan İslamcı yazarlar ve Akif Beki ilk kanadı destekliyor. Karar’daki İslamcılar ve Beki, olayı bir İslamcılar-Pelikancılar kavgası olarak görüyor. Karar’ı hedef alan İslamcılar ise bu grubun Erdoğan düşmanı bir çete olduğunu iddia ediyor.

Hangi İslamcıların tasfiyesi?
Bir başka sert tartışma hattını Pelikan meselesi oluşturuyor. İHH’nin bir mitinginde, ‘Müslümanlara hesap verecekler’ diye pankart bile açıldı. O mitingde İslamcı gruplar tarafından açılan pankartta yine İslami kesimin mensubu olan ve İslamcı kimlikleriyle bilinen Hilal Kaplan ve Salih Tuna var. Bu konuda bu iki İslamcı yazara ve özellikle Kaplan’a en sert hücumları yapan yazar ise yine bir İslamcı olan Kenan Alpay. Öyle ki Alpay Hilal TV’de İslamcılara karşı örgütlenmiş bir Pelikan terör şebekesinden bahsediyor. Pelikan örgütünün tüm İslamcıları tasfiye etme planı olduğunu iddia ediyor. Bu terör örgütünün üyelerinin bir gün FETÖ ya da ETÖ gibi yargılanacağını söylüyor. Hilal Kaplan, Süheyb ve Selman Öğüt’e çok ağır ifadelerle yükleniliyor. İtham edilen Öğüt kardeşler ise merhum ilahiyat profesörü Salim Öğüt’ün oğulları ve onlar da İslamcı camianın içinden geliyor. Hilal Kaplan ise karşı tarafın Erdoğan’a komplo kurduğunu ve kendisi ile eşinin bu komploya direndiği için hedef olduğunu söylüyor. Yani neredeyse tüm tarafları İslamcı olan ama herkesin birbirini suçladığı İslamcılar tasfiye ediliyor- tartışmasının ortasındayız. Bu ortamda nasıl İslamcılar tasfiye edilir, anlamak mümkün değil...

Bu arada bu iki İslamcı kanat da karşı tarafı seküler gibi göstermek istiyor. İki kanadın da yanlarında duran seküler isimler üzerinden birbirini ‘İslam-dışı hatta İslam karşıtı’ olmakla suçlama yarışına girebiliyor. Fuat Uğur, Melih Altınok, Haşmet Babaoğlu, Cemil Barlas, Can Paker bir İslamcı (karşı tarafın deyimiyle Pelikancı) tarafta, Etyen Mahçupyan, Yıldıray Oğur, Ceren Kenar diğer İslamcı tarafta olarak takdim ediliyor ve bir hücum alanını da bu isimler oluşturuyor. Bu kavga esnasında Paker’in Açık Toplum Başkanlığı’ndan ötürü George Soros bile konu oluyor! Mahçupyan’ın Ermeni kimliği hatta merhum Hrant Dink bile bu kavgaya karıştırılıyor. Oysa bugün iki tarafın birbirini yemek için düşman kamplara attığı Can Paker, Podem Başkanı olarak, Mahçupyan ise Podem’in önemli bir aktörü olarak beraber çalışıyorlar.

Esas itibarıyla, bu yaşananlar tarafların seküler isimleri birbirlerini etiketleme aracı olarak kullandığı ‘İslamcılar arası bir meydan muharebesi’. Nasıl neticeleneceğini zaman gösterecek...

Bu yazıya Star yazarı Ahmet Kekeç'ten yanıt gecikmedi. Kekeç, Alçı'yı "cahil" olmakla suçladı ve bir uyarıda da bulundu: Bilmediğin konulara girme!

İşte Kekeç'in yazısının ilgili bölümü:

Kavganın çetelesini tutan ama merkeze koyduğu "İslamcılık" kavramıyla ilgili yüzeysel bilgi sahibi bile olamayan biriyle müsademe edecek, hele "İslamcılık" kavramını tartışacak değilim.

Bugüne kadar, kendimle/siyasal duruşumla ilgili bir tanımlama çabası içinde olmadım, kendimi ideolojik karşılığı olabilecek bir kavramla, bir aidiyetle tanımlamadım.

Buna ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum.

Başkaları tarafından tanımlanmış, sınırları çizilmiş bir "inanç ve kültür ortamı"nda (dairesinde) bulunduğumu biliyorum. Bir aidiyetten geliyorum ve bundan rahatsız değilim. Bu bilgi yeterlidir.

Dolayısıyla, "İslamcılık" kavramının merkeze konulduğu bir tartışmanın, bir "yer kapma" ve "yakın olma" savaşının parçası, aktörü ya da militanı değilim.

Bunun kavgasını da vermedim, vermiyorum.

Konusunun cahili olduğu besbelli o yazarın iddia ettiği gibi, gazetemiz yazarlarından Ahmet Taşgetiren’le de bir kavgam, bir mücadelem, bir alıp veremediğim bulunmuyor. Yürüttüğümüz iddia edilen kavga "taraftarlar" ve "muarızlar" oluşturmuşsa, bu tamamen benim ve kavga partnerim olduğu iddia edilen Taşgetiren’in ihtiyarı dışındadır.

Evet, Taşgetiren’in bazı yaklaşımlarını itirazlarım oldu; bunları kırmadan, dökmeden, özenli olmaya çalışan bir dille köşemde ifade ettim. Bazılarına cevap aldım, bazılarına alamadım. Kaldı ki, itirazlarım/rezervlerim, merkezinde "İslamcılık" kavramının bulunduğu tartışmayla alakalı değildir.

Konusunun cahili olduğu besbelli yazar, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’na yakınlığıyla bilinen bir gazetenin (yani o gazetede toplaşmış kişilerin), bazı İslamcılar tarafından "Erdoğan düşmanı bir çete" olarak tanımlandığını ileri sürüyor.

Söz konusu gazetedeki bazı köşe yazılarına itiraz ettiğim, bu itirazlarım zaman zaman birileri tarafından "İslamcılık" tartışmasına malzeme yapıldığı için, ister istemez alınganlık gösterdim, gösteriyorum.

Kimseye "çete" yakıştırmasında bulunmadım.

O gazetenin varlık sebebini, hangi siyasi yaklaşımı benimsediğini, kimleri desteklediğini sorgulamayı zül addederim.

Kimi destekliyorsa, destekler.

Bana ne, sana ne, kime ne!

Sadece, o gazetenin bazı yazarlarını ve o yazarların temellük ettiği hoyrat, alaycı, çürütücü, haksız dili eleştirdim. Eleştirilerimin bugün de arkasındayım...

Sözcüve Cumhuriyet yazarlarında bile görmediğimiz kıyıcı dil, bu gazetenin yazarları tarafından bol bol tüketildi; "Hitler esintileri"nden "diktatör"e, "tek adam rejimi"nden "Midas’ın eşşek kulakları"na... Berbat, çirkin, tahammülfersa bir dil...

İlaveten, "üst akıl" kavramıyla dalga geçen, Erdoğan’a diyemediklerini "üst akıl" kavramını "karikatürize" ederek ve çürüterek demeye çalışan, bütün bu demeye çalışmaların sonucunda bizden "Erdoğan’ın kötü bir yönetim sergilediği, bizi bütün dünyayla düşman ettiği, ekonomiyi batırdığı, AB hedefini boşladığı, diktatörlüğe yöneldiği" şeklinde bir çıkarsama yapmamızı isteyen haksız bir dil.

Bu dilin kimin tarafından kurulduğunu bilmiyorum.

ahmet kekeç salih tuna nagehan alçı akp medyası