AKP'li köşe yazarlarına solcu yazarı örnek gösterdi
AKP yanlısı köşe yazarı Salih Tuna, 'Yere yakın Asuman network'u olarak tanımladığı bazı AKP'li yazarlara, solcu yazarlar Barış Pehlivan ve Soner Yalçın'ı örnek almaları çağrısı yaptı
GÜNCEL- AKP'li köşe yazarları arasındaki kavgada Salih Tuna, "utanma duygusunu yitirmiş yere yakın Asuman network"u olarak tanımmladığı, Erdoğancı görünüp aslında Erdoğan'a karşı olan AKP'li yazarları hedef aldı ve Oda TV yazarları Barış Pehlivan ile Soner Yalçın'ın örnek alınması gerektiğini yazdı.
Son günlerdeki yazılarında "fırıldak" çevirmekle suçladığı kimi yazarlar için, "Asuman da sadece bir şahıs değildir. Kurnazdır. Müraidir. Çemkirgendir. Sinsidir. Fırıldaktır. Hep hesap peşindedir. "Erdoğancıymış" gibi yapar ama Erdoğan'ın yanında duran kim varsa itibarsızlaştırmaya çalışır. İkiyüzlüdür. Fırsatçıdır. Menfaati için yapmayacağı alçaklık yoktur" ifadelerini kullanan Tuna, bu isimler karşısında Pehlivan'ı öven bir yazı kaleme aldı.
İşte yazının ilgili bölümü:
Yere yakın Asuman networku şayet utanma duygusunu yitirmemiş olsaydı Sözcü gazetesi yazarı Soner Yalçın'ın birkaç gün evvel yazdığı yazıdan utanır, insan içine çıkmazdı.
Söz konusu yazıda, 200 yıllık geçmişi olan İngiliz The Guardiangazetesiyle Barış Pehlivan'ın bundan yaklaşık 2 ay önce "yaşadığı mücadelenin" özeti anlatılıyordu.
Barış Pehlivan kim mi?
FETÖ'nün Oda TV kumpası yüzünden mahpus damında yatırılan bir gazeteci. AK Parti ve Sayın Erdoğan'a da kıyasıya muhalif bir adam.
Soner Yalçın mezkur yazısında diyor ki: "İngiliz Guardian gazetesi (…) Türkiye'deki basın özgürlüğü sorunu konusunda kampanya başlatacaktı. Bu kapsamda cezaevinde kalmış gazetecilerden yazı istedi (…) Barış, FETÖ kumpasını yazmıştı! Eh bu yazı 'oyunu' bozuyordu! Avrupa'da artık 'moda' haline getirilen 'diktatör Erdoğan'ı' kötülemesi gerekiyordu! (…) Barış, Avrupa medyasıyla bunu hep yaşadığımızı; ne zaman Fethullah Gülen'e dair gerçekleri söylesek ya da yazsak sansürlendiğini belirtti…"
Bu yazıyı okuyunca, Barış Pehlivan'dan mezkur "mücadelesini" özetleyen kısa bir açıklama istedim. Bana gönderdiği açıklamayı noktasına virgülüne dokunmadan şuracığa alıyorum: "Ben kafasında ne varsa dudaklarının, kaleminin ucunda o olan biriyim. Burada ne söylüyorsam hapiste de onu söyledim. Açıkça Erdoğan'ın temsil ettiği değerlere, eylemlere, politikalarına karşı olan, eleştiren bir gazeteciyim. Bunu hiç saklama gereği duymadım. Ama Erdoğan'a Fethullahçı çetenin kucağından muhalefet etmeyi yanlış buluyorum. The Guardian'ın sorularına bu duruşumla yanıt verdim, istedikleri analizde tabloyu böyle resmettim. Ama ısrarla, Gülen'i eleştirilerimde 'itinalı', Erdoğan karşıtlığında ise 'cesur' bir duruş sergileyen yazıydı istedikleri. Ben de bunu ısrarla reddettim. Bana onlar gelmişti, sonunda çizik yiyen ben oldum. Bunu hiç önemsemiyorum. Türkiye'de muhalefete de söylüyorum, başta Gülen Örgütü olmak üzere herhangi bir karanlık odakla iş tutmak sizi güçlendirmez. Aksine ya başka ülkelerin hesaplarının aparatı, ya kirli iktidar kavgasının oyuncağı yapar…"
Bu açıklamada, sadece, Batı medyasının Erdoğan düşmanlığına nasıl memur edildiğinin ifşası veya basın özgürlüğü konusundaki çifte standardı yok.
Esas konumuzla alakalı bir şey daha var.
O da şudur: Bizim bütün "değerlerimize" karşı olduğunu söyleyen "solcu" bir gazeteci belirli ilkeleri gözetmek için mücadele ederken, bizimle aynı "değerleri" paylaştığını iddia edenler nasıl oluyor da Allah'tan korkmaz kuldan utanmaz biçimde gündüz gözüyle yalan söylüyor, iftira atabiliyorlar?
Bu ne menem çürüme, bu nasıl ahlaksızlıktır?