'Amed'de Marksizm Günleri' etkinliği: 'Asimilasyon sürekli ve bitmeyen bir olgudur'
'Amed’de Marksizm Günleri' etkinliği devam ediyor. ‘Kürdistan’da Tarih Sosyoloji Siyaset!’ başlığında yapılan oturumlarda Kürt dilinin durumu, asimilasyon politikaları ve Kürt tarihi tartışıldı.

Rojhat ABİ
DİYARBAKIR - Amed’te Marksist Okul'un (AMEP), “Amed’te Marksizm Günleri” ana başlığı altında her yıl ekim ayı ikinci haftasının düzenlediği etkinlikler 13 Ekim’de başladı. “Kürdistan’da Tarih Sosyolojisi Siyaset” konusu ile başlayan üç günlük etkinliğin son oturumu bu gün gerçekleşecek. “Kürdistan’da Tarih Sosyolojisi Siyaset” konulu gerçekleşen “Amed’te Marksizm Günleri” etkinliğine alanına uzman çok sayıda tarihçi, yazar, siyaseti ve akademisyen katıldı.
'KÜRT ELİTLERİ KÜRTÇEYİ BIRAKIYOR'
Etkinliğin dünkü oturumunda ‘Kürdistan’da Tarih Sosyoloji Siyaset!’ başlığıyla uzmanlar bir araya gelerek tartışma yürüttü.
Şerefxan Cizîrî’nin yaptığı açılış konuşmasından sonra söz alan dilbilimci-yazar Samî Hêzil, Kürtlerin üzerindeki asimilasyon politikalarını ‘sessiz bir ölüm’ olarak nitelendirdi. Asimilasyon türleri ve uygulama biçimleri arasında en kötü olanın egemene benzeyerek kendi kültür, gelenek ve normlarını tamamen bırakması olduğunu vurgulayan Hêzil, “Entegrasyon kısmı da bulunmaktadır. Burada ezilen halk egemenin dilini kullanarak sırtını dayamasıdır. Ayrıca egemenler kendi politikalarını kabul etmeyenleri zorba olarak lanse eder. Kürtler için 20. Yüzyıldan itibaren şark ıslahat fermanı ile ulus devlet yapısı kendini iyice bastırmaya başladı. Bakur'da dili öldürmeyi hedef alan bir asimilasyon politikası var oldu. Kürt elitleri Kürtçeyi bırakmaya başladı. Prestijli alanlarda Kürtçe kullanılmazsa asimilasyon o zaman başarılı olur. Başur ve Rojhilat'ta kısmen de olsa Kürtçe eğitim dili oldu. Ama Kuzey Kürdistan'da durumlar çok daha karışık bir durumda" dedi.
'ASİMİLASYON BİTMEYEN BİR OLGUDUR'
Akademisyen Dr. Dilawer Zeraq ise, asimilasyonun başlayıp biten bir olgu olmadığına dikkate çekerek, şunları söyledi:
“Asimilasyon sürekli olan ve bitmeyen bir şeydir. Kürtlerin içinde bulunduğu durum ezilenin de ezildiği bir durumdur. Madun denilen kavram gibi. Kolonyalizmde süreçler böyle işliyor. Bu süreçlere her ezilen halklar farklı reaksiyonlar gösteriyor. Bunlar coğrafyaya ve egemenin politikalarına göre de değişkenlik gösterir. Devlet artık kendi başlattığı asimilasyonu durduramıyor. Bizde artık önüne geçemeyiz. Ama Kürtçe ölmeyecek."
'KÜRTLERİN EKSİKLİĞİ BİRLİK OLMAMALARI'
İkinci oturumda ilk söz alan tarihçi-yazar İhsan Colemergî, tarihsel olarak Kürtler içerisinde var olan aşiret sistemine dikkat çekti.
Kürt coğrafyasında tarihsel olarak egemen olan uygarlıklara değinen Colemergî, “Persler, Emevîler ve daha uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Kürdistan coğrafyası savaş meydanı olagelmiştir. Kürtlerin tarihi direniş ve kahramanlık destanıdır. Ama bugün Kürtlerin en büyük eksiliği birlik olamamalarıdır. Ümit ediyorum ki birlik olmamız için en kısa zamanda bir çözüm bulunur" ifadelerini kullandı.
ETNİSİTE VE SOSYALİZM
Araştırmacı Özcan Kırbıyık, arızalı siyasal bir ilişki etnisite başlıklı sunumu ile konuşmasına başladı. “Etnisite ve sosyalizm ilişkisinin arızalı olduğunu söyleyebilirim” tespitinde bulunan Kırbıyık, şöyle konuştu:
“Tarih yazımında etnisite ve ezilen ulusların penceresinden bakmak gerekir. Kürtler hep bir şeylere maruz kalıyor. Kürtler arasındaki iç dinamikleri ıskalıyoruz. Sürekli dışsal nedenlerle açıklamaya çalışıldığını gördüm. Ezilen ulusların iç dinamiklerine bakmamız gerekiyor. Tarihte var olmamış bir ulusun sosyalist bir perspektiften tarihi yazılmasını arızalı buluyorum. Modern anlamda Kürt siyasi hareketinin en büyük trajedisi zamanında hepimizin sosyalist olmasıdır. Halkların kendi kaderini tayin etme hakkının Kürtler için geçersiz olduğunu gördük. Türkiye'deki komünist hareketler müesses nizam ile karşı karşıya gelmemiştir. Bugün de Kemalizm ile komünizmi bir araya getirmek istiyorlar. Bu bence iyi bir şey reelde olanı resmiyete çeviriyorlar."
KÜRT SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
İkinci oturumun kapanış konuşmasını ise tarihçi-yazar Mehmet Baran Aydın yaptı.
Kürt ve Kürdistan sözcükleri üzerine konuşma yapacağını ifade eden Aydın, “Kürtleri araştırırken sadece Kürt sözcüğü üzerinde durmamak gerekir. Zira Kürt adının en eski kullanımı Sümerlere dayanır. Kur sözcüğü Sümerce doğu, düşman ve dağ anlamına geliyor. Ve Kürtleri en iyi ifade sözcük olarak da dağ sözcüğü kullanıyor. Bilinen en eski Kürt sözcüğü Sümer yazıtlarına dayanmıştır. Kürdistan sözcüğü Kürt kelimesinden daha sonradır. Bu ayırdı bilerek tarih yazımını ve eylemleri ele almak gerekiyor diye düşünüyorum” dedi.
SINIFSAL PERSPEKTİF
Kürdistan Komünist Partisi (KKP) sözcüsü Nusrettin Maçin, Marksist oldukları için, her olaya sınıfsal perspektiften bakmak durumunda olduklarını söyledi.
Maçin, “Kürdistan durumunu ele aldığımızda da jeopolitik ve bilimsel seviyesini ölçmemiz lazım. Jeopolitik çok önemli bir faktördür. Kürtler yaşadıkları coğrafya itibariyle söz ve karar sahibi bir konumdadır. Aynı zamanda savaş ve ticaret alanı da olmuştur. Bu bağlamda ağır bedeller ödemişlerdir. Ama birlik olamamıştır. Bu bölge tarihten bu yana her zaman savaş ve işgal bir arada olmuş. Bu coğrafya emperyalistler ve işgalciler için önemli olmuştur. Buda Kürt halkının üzerinde belirgin olarak görüşmektedir” diye konuştu.
'MARKS'I ANLATAMADIK'
Etkinliğe Irak Fedaral Kürdistan Bölgesinden katılan Partîya Zehmetkêşanî Başur Merkez Komite Üyesi Segvan Ertisi, Arap ve Farsların da diğer halklar gibi Irak'a sonradan geldiğini vurguladı.
Avrupai devletlerin kendilerine karşı direnen Kürtlerin toprağını dört egemen ulus devlet arasında paylaştığını vurgulayan Ertisi, “Araplar ve Farslar bu toprakların sahibi değildir. Araplar esasen Yemen ve etrafının sahibidir. Sonradan Altay dağlarından Kürdistan'a gelen Osmanlılar gibi diğer halklar da gelince kendi çıkarlarına göre çeşitli rollere bürünmüştür. Kürdistan'da hiçbir devlet doğal ve meşru değildir. Bu güce dayanan dört ulus devlet eğer arkalarındaki güçten sadece bir saat mahrum kalsa bir saniye bile yaşayamaz. Zira tarihsel olarak Irak Kürdistanı aklınıza gelebilecek her türlü katliamı ve işkenceyi yaşamıştır. Iraktaki Şii-Arap zihniyeti ile ortak yaşam kurmak çok zor, neredeyse bir ütopyadır. Kadınlarımızı çocuklarımızı alıp pazarda satan IŞİD zihniyeti de bu Arap zihniyetinin ürünüdür. Fakat bizde uyanık ve dikkatli bir nesil yetiştiremedik. Marks’ı anlatamadık" dedi.
'HER ÜLKE ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA HAREKET EDER'
Irak Federal Kürdistan Bölgesinden etkinliğe katılan Partîya Komunista Kurdisran/Başur Merkez Konsey Üyesi Hiwa Mihemmed ise şunları söyledi:
“Savaşta ve mücadelede amaç olmalı amaç olmazsa eğer başarı olmaz. Devlet olabilmek için birçok alanda çalışmalar yapılmalı. Türk Arap ve Farslar kendi haklarını kendilerini korumak üzerine kurulu. İran devleti her ne kadar Amerika’dan farklı dursa da amaçları işgaldir ve şu an bunun etrafında şekil alıyorlar. Bu üç devlet sadece kendi çıkarlarını koruma konusunda bir noktada buluşuyor. Bahsettiğim ülkeler Fransa'dır, Amerika'dır bunlar hiçbir halkı özgürleştirip ülke kurmadılar. Onların bizi kurtarmasını beklemeyin. Amerika'nın çalışmaları sadece kendi çıkarları içindir. Dünya da bir ülkeniz yoksa sözünüzün bir anlamı da yok. Kürdistan uluslararası güçler ve egemen Ortadoğu ülkeleri arasında paylaşıldığı için statü sahibi olunması istenmiyor."