‘Ankara’dan İstanbul’a yürümek değil koşmak istiyorum’
Bir hukukçu ve tutuklu gazeteci eşi Adalet Yürüyüşü’nde buluşuyor. Kabarık dosyalar içinde suç yaratılan günlerde umut yollarda diyor Yaman Akdeniz ve Şehriban Aksoy.
Fatma YÖRÜR
Adalet Yürüyüşü’nün 21’inci gününde iki konuğumuz var. Hukuk talebinin en derinden dillendirildiği bu eylemde bir hukukçu ve tutuklu gazeteci eşi yürüyüşte yan yana. Onların talebi de kuşkusuz ‘adalet’.
Hukukve insan hakları alanında çalışan akademisyen Yaman Akdeniz ve tutuklu gazeteci Murat Aksoy’un eşi Şehriban Aksoy bugün adalet yürüyüşünde. Her ikisinin de ortak görüşü geç kalınmış bir yürüyüş olduğu yönünde ama etkisine bakılırsa diyor Yaman ve Aksoy, buradan bir ışık doğacak.
‘UMUDUMUZ DAĞLARA TAŞLARA KALDI’
Şehriban Aksoy, "Burada bir tutuklu gazeteci eşi olarak derdimizi anlatmak için geldik" diyor ve ekliyor, "umudumuz yollara dağlara taşlara kaldı."
Aksoy: O kadar çok haksızlığa uğradık ki, içimizde öfke, kızgınlık birikti. Bunu nasıl dışa vuracağız bilmiyorum ama ben Ankara’dan İstanbul’a yürümek değil koşmak istiyorum.
Şehriban Hanım kendisini en çok üzen asılsız iddialar olduğunu söyleyerek "Ellerinde bir liste vardı ve o listeye göre insanları gözaltına aldılar. Bu uydurulan suçlar zorumuza gidiyor, keşke bize siz solcusunuz, şusunuz busunuz diye başka bir bahaneyle bunu yapsalardı, FETÖ’cü iddiasıyla almasalardı benim eşimi. Bizim yaşam tarzımız belli. Eşimin şunca yıldır yazdığı binlerce yazıdan bir tane soruşturması yok."
"O kadar uzun süren bir tutukluluk yaşadık ki iddianameler görüldü, okundu iki müebbetle yargılanmak bizi incitti ama biz masumuz. Bunu bilmek çok güzel ben de eşimi temsilen buradayım ve umutluyum bütün mağdur ailelerin sesi oldu Kemal Kılıçdaroğlu. Geç kalındı belki ama muhteşem bir eyleme dönüştü. İstanbul sonrasında da bunun kapsamlı ve kitlesel olacağını tahmin ediyorum."
Yaman Akdeniz: Aslında başlangıçta biraz garipsemiştim biraz geç kalındığını düşünmüştüm. Ama bu umudu görünce fikrim değişti. Hükümetin duyduğu rahatsızlık da gösteriyor ki, büyük bir olaya dönüşmeye başladı burası, hükümetin rahatsızlığı bile gösteriyor ki destek vermemiz lazım bu eyleme."
Yaman Akdeniz’e göre, medya ve yargı o kadar etki ve baskı altına alındı ki bu bir dondurucu etkiye dönüştü.
"HDP’li vekiller başta olmak üzere siyasetçiler, gazeteciler tutuklu, akademisyenler görevlerinden yargılanmadan uzaklaştırıldılar. Medya susturuldu, sosyal medya bile denetim altında. İşlemeyen bir adalet var, hükümet kontrolünde yürüyen. Her şey kontrol altında.
Eskiden görüşümüz alınmak için telefonlarımız susmazken şimdi işte bizden fikir almaya korkuyorlar. BBC arıyor New York Times arıyor o kadar.
Korkutucu etki, baskın mekanizmasıyla da azalmadı arttı. Baskıda azalma yok artma var hükümet kanadının açıklamaları da artışı gösteriyor. Ve şimdi siyasette bu yürüyüşün yarattığı büyük bir baskı var.
Sıcağa rağmen insanların katılımı umut verici bana kalsa geç kalınmış bir eylemdi ama azimle insanlar adalet için yürüyor.15 Temmuz sonrası mağdurları burada KHK’larla atılan akademisyenler burada, Tutuklu gazetecilerin yakınları burada, herkeste bir adalet umudu var."
Ben de gerek Atilla Taş, Murat Aksoy, Tunca Öğreten, Mahir Kanat birebir hukuki destek verdiğimiz gazeteciler için de buradayım. Barış Akademisyenleri için buradayım. Kemal Beyle de görüşeceğim, durumları hakkında bilgi vereceğim. Az da olsa bir katkımız olursa ne mutlu."
Şehriban Aksoy: Bu mağduriyetlerin tek sebebi yanlış politikalar ve bir gazetecinin yıllarca yazdığı binlerce yazıda bir dava açılmadı. Birileri bu işi bir yere koymak derdinde. Bu iş siyasi.
Hiç kimseyle hiçbir yasadışı bağımız yokken siyaset bizi buralara getirdi. Murat Aksoy da dahil, neden bu kadar insan mağdur edildi?
KHK’lılar açlığa ölüme terk edildi. Böyle yargı olmaz, bir yargı siyasallaştığı zaman demokrasi ve adalet bekleyemezsiniz. Korku toplumu oldu, korku çemberi oluştu etrafımızda. Artık günlük hayatta evden çıkarken bile acaba nasıl giyiniyorum diye soruyoruz. Bunun yine sebebi yargının sıkıntılı problemli insanların despotizminde kalmasıdır.
Başka suçları kışkırtan, gerçek somut suçları olan insanlar salı verilirken, gazetecileri ocu, bucu diyerek hapsetmek saldırganlıktır.
Bizimde özgürlüğe ulaşmamız, demokrasiden siyasetten geçer. Bunu da bir arada yapabiliriz. Ayrılarak saflaşarak değil.
‘İÇERDE BULAMADIĞIMIZ ADALETİ DIŞARDA ARAMAYA BAŞLADIK’
Akdeniz: Özellikle Murat Aksoy ve Atilla Taş dosyasında biliyorsunuz tahliye kararı çıkmasına rağmen daha önce olmayan bir soruşturma o gece açıldı. Tekrardan gözaltına alınıp tutuklandılar.
O iddianameler o kadar asılsız o kadar içleri boş ki, ben ve Kerem Altıparmak her gün iddianameleri okuyoruz.
O kadar kötü ve içleri boş iddianameler ki terör örgütü üyeliği, darbe girişimi suçlaması iki çarpı müebbet var işin içinde. Aynı şekilde dün Tunca Öğreten’le Mahir Kanat görüşmeleri geçti elimize. Bakan Albayrak’ın Redhack tarafından yayınlanan iddialarıyla ilgili haber yapmışlar. Haber bu tabi ki yapılacak. Böyle bir baskı var bu baskıdan doğan rahatsızlığında bu yürüyüşe yansıması çok doğal.
Barış için akademisyenlerin durumu da öyle, hukuki olmayan, siyasi bir sürece işaret ediyor. Bunun sonucunda da bu işi insan hakları mahkemesine taşıdık.
Adil bir yargılama ve adalet yok dolayısıyla biz ilk derece mahkemesi gibi Starzburg’da AİHM’de aramaya başladık hukuku, orada da tabi yavaş yürüyen bir süreç var. Bu süreçte aileler çok yıpranıyor. Silivri yollarında geçen bir hayat gerçekten üzücü ve kaybedilen yıllarında telafisi yok geri dönüşü yok.
AİHM başvuruları ciddiye aldı ve hükümetten 4 Ekim’e kadar yanıt vermesini istedi. Aynı şekilde Selahattin Demirtaş ve diğer tutuklu vekiller içinde hükümetten cevap istendi. Dolayısıyla burada bulamadığımız adaleti, AYM’nin vermediği haklarımızı AİHM’de aramaya başladık. Kendimizi eli kolu bağlı hissetmiyoruz. Oradan sonuç almaya çalışacağız.
‘SİLİVRİ’DEN UMUT VE TEŞEKKÜRLER GETİRDİK YÜRÜYÜŞE’
Şehriban Hanıma soruyorum, Murat Aksoy nasıl değerlendiriyor yürüyüşü diye, "Geç kalınmış buluyor. Gazeteciler tutuklandığında yapılmalıydı görüşünde. O gün de başkaldırıda bulunmak lazımdı. Korktuk, sindik, çekindik ama birikmişti bir yerlerde ve patladık artık.
Ama hepsi çok umutlu tabi ki yine de, biz artık arkadaş olduk Silivri yolunda, cezaevlerinde o kadar çok mağdur var ki, Murat’ın da tüm arkadaşlarımızın da selamlarını getirdik ve hepsi teşekkürlerini gönderdi Kılıçdaroğlu’na. Umarım pazar günü daha güzel bir güne ve ülkeye uyanırız.
Murat sadece fikirlerini yazdı hatta kırıcı bir dille de yazmadı. Hem naif bir dili vardı. Özgürlüğü savundu, 12 ayda bulunmayan delilleri 120 yılda olsa bulamayacaklar, yok çünkü. İddianameyi gördük. Sadece telefon kayıtları var. Bir gazeteci ile konuşmak suç mu? Bir gazeteci aramış ya da bir medya kurumu aramış,"Neden onla konuştun?" diye soruyorlar. Ki arayanlar bile serbest şimdi ama "O seni neden aradı?" diye Murat tutuklu. Bir gazeteci söyleşi yapmak için aramış, o bile iddianamede var.