'Asbest, Çernobil’den daha beter'
Halk Sağlığı Uzmanı Doktor Kaan Karadağ, kentsel dönüşümle havaya yayılan asbest liflerinin ölümcül bir tehdit olduğunu belirtiyor ve “Çernobilden daha beter” diyor.
Aynur Tekin
ARTI GERÇEK - Türkiye, AB uyum süreci kapsamında 2011 yılında asbest kullanımı yasakladı; fakat kentsel dönüşümle birlikte yıkılan yapılardan yayılan asbest lifleri aramızda dolaşmaya devam ediyor. Uzmanlar, tek bir lifi bile solumuş olmanın geri dönüşü olmayan sağlık sorunlarına yol açacağını belirtiyor.
Kentsel dönüşümle ortaya çıkan ve havaya yayılan asbest lifleri, halk ve işçi sağlığı için ölümcül bir tehdit niteliği taşıyor. Yıkım ve dönüşüm sırasında havaya salınan asbest minerali, o bölgede çalışan işçilerin ve ikamet eden yurttaşların nefes aldığı sırada, akciğerlere kadar ulaşıyor. Akciğerde tahribat yaratıp yara dokusu oluşturuyor. Kişinin asbest maruziyeti bitse bile; asbest lifleri akciğerde kalarak yara dokularının büyümesine neden oluyor ve yara dokuları sebebiyle akciğer çalışamaz hale geliyor. Uluslararası verilere göre 2000 yılından bu yana asbestos hastalığından ölen işçilerin sayısı, diğer yaralanmalarda ölenlerden çok daha fazla.
20 İLE 40 YIL ARASINDA ÖLÜME GÖTÜRÜYOR
Artı TV’de yayınlanan Her Açıdan programının Yapımcısı ve Sunucusu Erdal Doğan, konuklarıyla birlikte milyonlarca insanın hayatını tehdit eden asbest tehlikesini masaya yatırdı. Programa konuk olan İSİG Meclisi’nden Akademisyen Aslı Odman, asbest liflerinin işçi sağlığını tehdit ettiğini fakat konuyla ilgili yeterli verinin kamuoyuyla paylaşılmadığını belirtti: "Asbest esasında bir mineral ve lifleri 20 ile 40 yıl arasında kesin ölüme götürüyor. Belli kanser türleri yalnızca asbest kaynaklı olabiliyor. Bu lifler normal fonksiyonu yerine getirmeye çalışan akciğerlerde öyle bir reaksiyona yol açıyor ki akciğer taşlaşıyor. Bazı kanser türleri yalnızca asbeste maruziyetten çıkıyor. O yüzden buradan anlıyoruz ki Türkiye’de asbestle ilgili ölümler var."
20 sene içerisinde 6 ila 9 milyon bina için kentsel dönüşüm hedefi koyulduğunu hatırlatan Odman, "6306 sayılı afet kanunu dediğimiz bir kanun var. Hasarlı olmayan binalar bile riskli alan ilan edilerek dönüştürebiliyor, bunun kanuni altyapısı da var. Kitlesel ölümlere ve kitlesel kanser salgınlarına yol açacak bir sürecin içine girdiğimizi bilimsel olarak görebiliyoruz" diye konuştu.
İstanbul’da sadece 7 belediye (Kadıköy, Maltepe, Ataşehir, Beşiktaş, Şişli, Bağcılar, Tuzla) tarafından asbest denetimi yapıldığını vurgulayan Odman, şöyle devam ediyor: "Belediyelere hiçbir maliyeti yok. Takip edilmesi gereken adımlar yıkım yani yapım hızını azalttığı için istenmiyor. Belediyelerle müteahhitlik şirketleri iç içe geçmiş durumda. İnsan sağlığı kar etmenin sermaye birikiminin hızını azaltıyor ve bu istenmiyor."
Avrupadaki verileri paylaşan Odman, Almanya’da 20 sene önce asbestin her türünün yasaklanmasına rağmen, yasaktan 20 yıl sonra senede yaklaşık 1500 kişinin asbeste maruziyetten hayatını kaybettiğini belirtiyor: "Asbest, spesifik kanser formlarına yol açtığı için tanısı daha kolay. O yüzden buna meslek hastalıklarının kralı gibi bir isimlendirme kullanıyorlar."
58 İLDEKİ 1240 KÖY ASBESTLİ SU İÇİYOR
Türkiye’deki pek çok kırsal yerleşimde altyapı çalışmaları için döşenen su borularının asbestli borulardan oluştuğunu belirten Odman, şöyle devam ediyor: "Sağlık Bakanlığı 10 Ocak 2015’te bir soru önergesine cevap veriyor ve 58 ildeki 1240 köye akciğer kanseri yapan asbestli borularla su taşındığını açıklıyor. Belediyelerin birçoğu asbestli su boruları değişti diye faaliyetlerinin haberlerini yayımlıyor. Onlara girip baktığınızda taşeron işçilerin tişörtle, gündelik kıyafetlerle boruları kırarak çıkardıklarını görüyorsunuz. Yani kırıldığı için insana daha fazla zarar veriyor. Bir tek çıkaran işçiler değil etraftaki kentliler, köylüler, buna maruz kalıyorlar."
"ÖNLEM ALMAK ÖZELLİKLE BELEDİYELERİN SORUMLULUĞU"
Programa katılan Kent Politikaları Uzmanı Avukat Fevzi Özlüer, asbestle çalışanların sağlık ve güvenlik önleminin nasıl alınacağının yasayla düzenlendiğini söylüyor: "Özellikle kentsel dönüşüm alanlarında ve yoğun yapılaşmanın olduğu bölgelerdeki dönüşümlerde takibini izlemek için ÇED raporlarına bakmak lazım. 500 konuttan daha fazla yapılaşmanın olduğu alanlarda ÇED raporlarının düzenlenmesi gerekiyor. Fakat bu raporlarda asbest yönetmeliği hükümleri uygulanacak şekilde bir ÇED Raporu süreci işletildiğini söylemek maalesef mümkün değil. 2004 yılında Resmi Gazete’de yayımlanan Hafriyat Toprağı İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’ne göre bu tür atıkların atık alanından kontrollü bir şekilde çıkartılmasıyla ilgili belediyelere yüklenmiş açık bir sorumluluk var. Asbest yönetmeliğine uygun bir yıkım süreci gerçekleştirildiğini söylemek mümkün değil. Yurttaşlar en az 40 yıllık binaların bulunduğu yerleşim yerlerinde yaşıyorlarsa ilgili belediyeye başvurarak bu yıkımların yönetmeliğe uygun olarak yıkılıp yıkılmadığının denetlenmesini talep edebilirler. İstanbul, Ankara, İzmir gibi yoğun yıkımların olduğu şehirlerdeki yurttaşlar da Sağlık Bakanlığı’na genel bir tarama yapılması için başvurabilirler. Anayasa’nın 56. Maddesine göre halk sağlığını korumak merkezi ve yerel yönetimlerin sorumluluğu altındadır."
Kentsel dönüşümünde asbest yönetmeliğine uyan belediyelerden Maltepe Belediyesi, asbest söküm ve uzaklaştırma işlemi yapılmadan yıkım ruhsatı vermiyor. Belediye çalışanlarından Çevre Mühendisi Cevahir Efe Özçelik, uygulamayı ve aksinde oluşabilecek sonuçları şöyle aktarıyor: "Hafriyat Yönetmeliği’ne dayanarak belediye meclisinden bir karar çıkardık. Numune alınıyor ve numune sonuçlarında asbest çıkarsa yıkım ruhsatı vermiyoruz. O asbestin yönetmeliğe uygun bir şekilde bertaraf edildiğine ve uzaklaştırıldığına dair raporu aldıktan sonra yıkım ruhsatını veriyoruz. Bugüne kadar bin civarında binada asbest denetimi yaptık ve bunların yüzde 25’inde asbest tespit ettik."
İSTANBUL’DA 12 MİLYON KİŞİ RİSK ALTINDA
Asbest Yönetmeliği’ne uygun hareket etmenin belediyeler için herhangi bir maliyeti olmadığını belirten Öz, şöyle devam ediyor: "Belediyelerin kasasından çıkan bir gider kalemi yok. Bu tamamen belediyelerin uyguladığı politikalarla ilgili bir şey. 39 ilçesi var İstanbul’un ve sadece 7 belediyesi bunu yapıyor. Yaklaşık 2012’den beri kentsel dönüşümde Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamada yaklaşık 19 bin bina yıkılmış. 2012’den beri ve sadece 7 belediyede asbest denetimi yapılıyor. Bu 7 belediyede ikamet edenlerin nüfusu 7 milyon. En kaba hesapla burada 12 milyon insanın 10-20 yıl arasında asbestten kaynaklanan hastalıklara karşı risk altında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz."
Asbestin sebep olabileceği sağlık sorunlarını işaret eden Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Kaan Karadağ, "Oldukça kara bir tabloyla karşı karşıyayız" diyor. Türkiye’de bu konuda hem Bakanlıkların hem de kurumların ciddi bir bilgi eksikliği olduğunu ifade ederek şöyle devam ediyor: "Türkiye’ye ne kadar asbest girdiğini ve ne kadar asbest kullanıldığını bilmiyoruz. Zarar verecek şeyin nerede ve ne kadar olduğunu bilmiyorsanız önlem alamazsınız. Türkiye’de Çalışma Bakanlığı’nın ya da Çevre Bakanlığı’nın bu konuda verileri ortaya koyması mümkün olmadı. 1960’lardan itibaren Türkiye’ye çok yoğun bir asbest girişi var. Özellikle Avrupa’da yasaklanmaya başlayınca Türkiye hem pazar olarak kullanıldı hem de asbestli üretim yapan fabrikaların bazıları Türkiye’ye taşındı."
"Asbest çok yoğun kullanılan bir yapı kimyasalıdır. Bu malzemenin bir binada bulunması ciddi bir sağlık zararı anlamına gelmez. Yalnız o asbestli malzemeye dokunursanız ve toz haline getirirseniz sıkıntınız büyük olur. Çünkü toz haline gelip solunduğu zaman zararlı. Türkiye’de son yıllarda bazı çalışmalar yapıldı, ancak gene de yeterli diye değerlendiremiyoruz. Bir halk sağlığı uzmanı olarak asbest ve diğer kirleticilerin yayılmasına engel olunmazsa kentsel dönüşüm sırasında elde edilen yararın çok üstünde toplumsal ve ekonomik zararla karşı karşıya kalacağız."
"ON BİNLERCE İNSANIN ETKİLENECEĞİ BİR KANSER TÜRÜ"
Asbest liflerinin sınır tanımadığını söyleyen Karadağ, "Çernobilden daha beter bir durumla karşı karşıyayız. Toplumda akciğer kanseri görülme olasılığı binde üçtür, bu tür etkilenmeler bunu neredeyse 7 katına çıkartır. İstanbul için 10 binlerce insanın etkilenebileceği bir kanser türünden bahsediyoruz. Çünkü bu tozlar sınır tanımıyor. Bugün Şişli Camii’nin karşısında yıkılan bir binada düşünelim. Orada bir bina yıkıldığı zaman o bölgedeki insanlar ciddi bir etkilenme ve risk altındadır. Ancak sadece onlar değil kilometrelerce ötede Üsküdar’da bir çocuk da oradan çıkan bir lifi soluyabilir. Bir tek lif solunması dahi kansorejen etkiye yol açabilecek bir durumdur. Onun için çernobilden daha beter." ifadelerini kullanıyor.
"SÜREÇ TANISIZ, VERİSİZ ve POLİTİKASIZ"
Programın son bölümünde tekrar söz alan Aslı Odman, asbest yayılmasının ciddi bir kamu güvenliği sorunu olduğunu belirtiyor ve nerede ne kadar asbest olduğunu söyleyen haritaların çıkarılmasının hayati önem taşıdığını vurguluyor: "Biz 2011’de kurduğumuz dernekler ve ailelerin takibiyle kamu kurumlarının işini yapmaya çalışıyoruz. Bu konunun senelerden beri kamu tarafından takip edilmesi gerekiyor. Süreç verisiz, tanısız ve politikasız. Böyle bir yıkım sürecine girilmeden önce yapılması gereken ilk şey buraların asbest haritası nedir diye bakmak olmalıydı."