'Bebekler annelerinin kanını emerek yaşadı'
Devletin yüzleşmediği katliamın acısı Dersimlileri derinden yaralıyor.
Bahar KILIÇGEDİK/ DERSİM
Bebekler, süngülenen annelerinin kanlarını emerek hayatta kaldı. Daha sonra askerler tarafından parçalanarak öldürüldü. Tüm bunlar Dersim 38 katliamında yaşandı. Devletin yüzleşmediği katliamın acısını Dersimliler her defasında yeniden yaşıyor.
4 Mayıs 1937 tarihinde, ‘Tunceli Tenkil Harekatı’ kararının ardından 1938 yılında Dersim’de yapılan askeri harekatla aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 10 binlerce Alevi Kürt katledildi. Binlercesi topraklarından kopartılarak sürgün edildi. Binlerce çocuk evlatlık olarak verildi.
Katliam tarihinin alındığı 4 Mayıs’ta Dersim’de anma etkinliği düzenlendi. Katliamda öldürülen Seyit Rıza heykelinin önünde anma etkinliği yapılmasına Valiliğin, OHAL gerekçesiyle izin vermemesi üzerine etkinlik Demokratik Alevi Derneği binasında yapıldı. "Seyidona Xo Yad Kemi 1937-38 Xo Vera Nıkemi" (Seyitlerimizi Yad Ediyoruz, 1937-38’i Unutmuyoruz) konulu anmaya HDP Milletvekilleri Alican Önlü, Erdal Ataş, Müslüm Doğan, sanatçılar Ferhat Tunç, Erdoğan Emir ile Alevi dedeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
KİMİN TORUNU OLDUĞUMU ANLATIRSAM ÇOĞUNUZ BENİ TAŞLAR
Dernek binasında başlayan anmada, Dersim katliamının tanıkları konuştu. Panele katılanlardan biri de Menşure Doğan’dı. Ailesinin çoğunun 1938’de katledildiğini anlatan Doğan, nenesinden dinlediği katliamı aktardı. Doğma büyüme Ovacık’lı olan Menşure Doğan, aynı zamanda Seyit Rıza’nın da yakını. Konuşmasına "Kimin torunu olduğumu anlatırsam, çoğunuz beni taşlar" diye başlayan Doğan, bir bir anlatmaya başlıyor hem kahramanlık, hem de sırtındaki ihanet yükünü… Doğan, Seyit Rıza’nın amcasının oğlu Dersim’in öncü liderlerinden Alişer ve Zarife’nin ölümüne neden olan, Dersim’de ihanetle adı anılan Reyber’in torunu olduğunu belirtiyor. 120 yaşına kadar yaşayan nenesinden her fırsatta katliamı dinlediğini belirten Doğan, "Babam, Dersim katliamının anlatılmasını istemezdi. Ama nenem her fırsat bulduğunda, babamdan gizli bize anlatırdı. Nenem, Reyber’in eşiydi. Katliamın bire bir tanığıydı. Bize, ‘Unutmak ihanettir. Dersim katliamının unutulmaması için, sizin bilmeniz için anlatacağım’ derdi. Seyit Rıza’yı, süngülerle parçalanan körpe bedenleri, tecavüze uğramış kadınları, toplu katliamları ağıtlarla gözyaşları ile anlatırdı" diyerek yıllardır zihninde tuttuğu, yüreğini acıtan katliamın detaylarını bir bir anlatmaya başlıyor.
MUNZUR KAN AĞLIYORDU
Seyit Rıza ailesinden bebek, çocuk, erkek hiç kimsenin sağ bırakılmadığını anlatan Doğan, "Munzur’a akan tüm çaylar ceset taşıyordu. Laç deresi, Leş deresi olmuştu. Holvori kayalıklarından binlerce ceset atıldı. Munzur kan ağlıyordu. Nenem öldüğü güne kadar hafızası güçlüydü. Tanık olduğu katliamlarda öldürülen her erkeğin, her kadının ve her çocuğun ismini biliyordu" diyor.
BEBEKLER, ANNELERİNİN KANINI EMEREK HAYATTA KALMIŞ
Nenesinin kendilerine, ‘Biz Dersim 1938’i yaşayınca Kerbela’yı unuttuk. 1938 bizim Kerbela’mızdı’ dediğini aktaran Doğan’ın, katliamla ilgili anlattıkları insanın kanını dondurur nitelikte… "Askerler, Seyit Rıza ailesinden çoluk, çocuk, bebek, kadın ve yaşlıları Geyiksuyu köyünde topladı. Hepsini makinalı tüfeklerle katletti. Öldürülenler arasında çocuklu gelinler vardı. Bazı bebekler birkaç aylıktı. 2 aylık bir bebek annesinden akan kanı emmiş, öyle hayatta kalmıştı. Toplu katliamdan 3-4 bebek sağ kurtulmuştu. Bu bebeklerin hepsi ölenlerin kanlarını emdikleri için hayatta kalmıştı. Bizim aileden bir kadın Türkçe biliyordu. Bebekleri görünce almış. Köyde bulunan askerlerin yanına koşmuş. ‘Öldürmeyen Allah öldürmüyor. Bu bebekler sağ kalmış, bunların yaşamasına müsaade edin demiş. Askerin komutanları ‘Getirin o çocukları’ demiş. Zavallı kadın çocukların yaşamasına izin verileceğini düşünmüş, sevinerek bebekleri komutana götürmüş. Komutan, kadının elinden bebekleri aldığı gibi havaya fırlatmış, süngüyü havada saplayıp, param parça edip öldürmüş. Bir de ‘Bunlar neden ölmüyor’ deyip bağırmış.
İHANET EDEN DEDESİ DE İHANETE UĞRAR
Evet dedem Seyit Rıza’ya ihanet etti. Ama sadece bu ihanetle Dersim katliamı anlatılamaz. Dedem Kendi başını da yedi. Nenem hep ‘O yaptığını çekti’ derdi. Seyit Rıza idam edildikten, Dersim katliamı yapıldıktan sonra General Alpdoğan, dedem Reyber’e ‘Senin fermanın çıkmış. Seni kurtaramam. Ama oğlunu kurtarabilirim’ diye haber göndermiş. Dedem 15 yaşındaki oğluna, ‘Gel seni generale götüreyim, hayatın kurtulur’ diye yalvarır. Oğlu babasından rahatsız olduğu için inmez ağaçtan. ‘Ben tek başıma yaşamak istemiyorum, akrabalarıma ne oluyorsa, bana da aynısı olsun’ der. Köyün yaşlıları gitmemesi durumunda başlarının belaya gireceğini anlatınca çocuk ikna olur. Çocuk askerin yanına götürülünce olan olur. 15 yaşındaki Ali Haydar hançerlenerek öldürülür."
Menşure Doğan, çocukluğundan itibaren dinlediği ve bizlere aktardığı katliamın ağır yükünü taşıyor. Anlatımları salonda derin bir sessizliğe nede oluyor.
ÖNLÜ: DEVLET KENDİ İLE YÜZLEŞMELİ
Dersimliler, her yıl yapılan anma etkinliğinde yeni bir acıya tanıklık ediyor. Anmaya katılan HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü, 1937-38’de Dersim’de yaşanan katliamı ‘soykırım’ olarak tanımlayarak, gelinen aşamanın talepleri geçtiğini, devletin somut adım atarak kendisi ile yüzleşmesi gerektiğini savundu. Dersim’de kimlik, kültür ve inanç soykırımın hayata geçirildiğini ifade eden Ünlü, "Alevi toplumunun tarih boyunca devlet dışı toplumsal bir ilişkisi vardır. Devlete ihtiyaç duymadan yaşamıştır. Devlet dışı toplumsal yapısı olan, kendi içinde hukuku olan Dersim bunun için hedefti. Osmanlı’dan beri girilmeyen Dersim’de ‘Tertele’ (Soykırım) yaşanmıştır" dedi.
Dersim katliamının, dünyadaki bütün soykırımlardan farklı olduğunu ifade eden Ünlü, "Dünya’daki diğer soykırımlar fiziki soykırımdır. Almanya’da Yahudiler fiziki soykırıma uğradı. Almanlar özür diledi soykırımla yüzleşti. Ama Dersim’deki soykırım sadece fiziki değildi. Fiziki, doğa, inanç ve kültürel soykırım yapıldı. Bu soykırım yıllarca sürdü ve hala devam ediyor" diye anlattı.
Sanatçı Ferhat Tunç, Dersim katliamı ile ilgili dönemin Başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın özür dileğini hatırlatarak "Bu özür aslında Dersim’de olanlara dair bir itiraftı. Bugün katliamın 80. yılında Dersim’de yitirdiklerimizi anıyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun devletin üst düzeyinde biri bunun katliam olduğunu kabul ediliyorsa, bunun gereği yapılır. Ama Türkiye’de ülkeyi yönetenler, Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir sözü tutmamışlardır. Mevcut iktidar da gerek Dersim olsun, gerek Kürt sorunu olsun verdiği hiçbir sözü tutmadı" sözleri ile devletin katliamla yüzleşmemesini eleştirdi.
TUNÇ: DERSİM DEVLET TARAFINDAN İŞGAL EDİLMİŞ DURUMDA
Dersim’de 1937-1938’de yaşanan acının hala devam ettiğini belirten Tunç, "Bugün Dersim dağları bombalanıyor. Belediyelere kayyum atanıyor, Belediye binasındaki Dersim ismi sökülerek atılıyor, çocuklara anadilini öğreten kurumlar kapatılıyor. Ciddi bir asimilasyon var. Cemevi üzerinde ciddi bir baskı var. Açıkçası Dersim devlet tarafından işgal edilmiş durumda… Dersim her gün yaşanan ölüm haberleri ile sarsılıyor. Bunun sonu gelmiyor. Bizim en büyük temennimiz, beklentimiz devletin Dersim katliamıyla yüzleşmesi, savaş ve şiddet politikalarının son bulmasıdır" diye konuştu.
Anma etkinliğine katılan kitle, valilik tarafından izin verilmeyen Seyit Rıza Meydanı’nda toplanarak katliamda hayatını kaybedenlerin anısına mumlar yaktı. Seyit Rıza heykeli karanfiller ve mumlarla donatıldı. Katliamda ölenler anılarak, lokmalar dağıtıldı.. Anma etkinliği sanatçıların okuduğu ağıt ve konuşmaların ardından son buldu.
BAKANLAR KURULU’NDAN 'ÖZÜR' TALEP EDİLDİ
Öte yandan Dersim Barosu katliamın 80. yıldönümünde Bakanlar Kurulu’na dilekçe ile başvurarak "özür dilenmesini" talep etti. Dersim Baro Başkanı Barış Yıldırım, başvuru taleplerini "Kamuoyundan özür dilenmesi, gerçeklerin tamamının kamuoyuna açıklanmasını istedik. Bunun yanı sıra öldürülenlerin ve kayıpların akıbetlerinin kamuoyuna açıklanması, naaşları tespit edilen kişilerin kültürel pratiklerine göre defnedilmesi gerektiğini belirttik. Resmi anma törenleri yapılması, öldürülen kişilerin haklarının itibarlarını, onurlarını iade eden resmi bir açıklama yapılması, ihlallerin tekrar etmeyeceğine dair garanti verilmesi" diye sıraladı.
FOTOĞRAF: Remzi BUDANCİR