Bir yılda 286 kadın öldürüldü, 81 ilde kadınlar şiddet görüyor
Türkiye’de kadına yönelik şiddet artıyor. Yıllar içinde kadına karşı uygulanan şiddet, çocuktan kin ve öfkeyi çıkarabilen bir yönteme dönüştü.
Remzi BUDANCİR
GÜNCEL- Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan sözleşme Mayıs 2011 tarihinde Türkiye tarafından da imzalandı. Sözleşme İstanbul’da imzalandığı için bu sözleşme "İstanbul Sözleşmesi" olarak anılıyor. Kadına yönelik ev içi şiddetle ilgili yaptırım gücü olan ilk uluslararası sözleşmeyi toplam 26 ülke imzaladı. Devletler tarafından kabul edilen bu sözleşmenin gereklilikleri bir türlü uygulanmıyor.
İstanbul Sözleşmesinin uygulanması için çalışmalar yapan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, Diyarbakır ve İzmir Barosunun katılımı ile Diyarbakır’da "Türkiye'de Kadına Karşı Şiddetle Mücadele" konulu yuvarlak masa toplantısı gerçekleşti. Toplantıda avukatlar, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü yetkileri ve kadın dernekleri katıldı. Diyarbakır Baro Başkanı Ahmet Özmen’in açılış konuşmasının ardından başlayan yuvarlak masa toplantısında, kadın ve çocuklara yönelik uygulanan şiddet, cinsel istismar vakaları, yargının bu olaylar karşısındaki tutumu ve İstanbul Sözleşmesinin uygulamasında yaşanan sorunlar tartışıldı.
79 BARO İLE ORTAK ÇALIŞMA YAPILIYOR
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyon Başkanı Canan Güllü, İstanbul Sözleşmesini yaptığı sonumla anlattı. Sözleşmenin aile içi başta olmak üzere, kadın ve çocuklara karşı uygulanan şiddet ve cinsel istismar olaylarının engellenmesi için devlet ve hükümetlere sorumluk yüklediğinin altını çizen Güllü, "İstanbul Sözleşmesi devlete, ‘kadına ve çocuğa yapılan her türlü şiddetin karşısında hükümetler ve devletler durur’ yükümlülüğü getiriyor. Devlet sözleşmede bu sözü veriyor. Bizde bu mekanizmanın işlemesi adına kendimizi hükümlü kıldık. Yaklaşık 79 baro ile sahada çalışırken, adli mekanizmalarının da içinde olduğu kurumlarla koordinasyon kurulları oluşturuyoruz. Eskişehir’de Nevşehir’de, Antalya’da İzmir’de Antep’te bunları yaptık. Sıra Diyarbakır’daydı" dedi. Güllü, Barolarla İstanbul Sözleşmesini, bu sözleşmenin baktıkları davalarda nasıl kullanılabileceğini ve devlete yüklediği sorumlukları konuştuklarını söyledi.
"BİR YILDA 286 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ"
Güllü, kadına yönelik artan şiddetin boyutuna da dikkat çekti. Son bir yılda 286 kadının öldürüldüğünü ve çok sayıda cinsel istismar vakalarının yaşandığını hatırlatan Güllü, "Kadına yönelik şiddet ve istismar son yıllarda biraz yön değiştirerek çocuk istismarı ile birlikte, çocuktan kin ve öfkeyi çıkarabilen bir ölüm metodolojisine dönüştü. Kadına karşı şiddet önce kadının ailesineydi, şimdi çocukları öldürme noktasına geldi" diye anlattı. Kurum olarak acil yardım hattı hizmeti verdiklerini ifade eden Güllü, bu hat üzerinden gelen çağrılar ile ilgili şu bilgiler verdi: "Bu acil yardım hattına 81 il ve yaklaşık 18 ülkeden çağrı geliyor. Çağrılar bu 18 ülkedeki Türk vatandaşından geliyor. Kendi ülkemiz dışında dışarıya da süreci götürebiliyor bu şiddet. Türkiye’de İstanbul’da daha yoğun gözükmekle birlikte, hiç şiddet vakasının olmadığı bir il yok."
"4 YAŞINDAKİ ÇOCUK BAĞIRMADIĞI İÇİN SUÇLU SAYILMIŞ"
Türkiye’nin bu sözleşmeye taraf olmasına rağmen bir çok hakimin bu sözleşmeden haberdar olmadığını ifade eden Güllü, yargının özellikle cinsel istismar ve kadına yönelik verdiği kararları eleştirdi. Güllü, bu kararlardan iki örnek verdi: "Çocuğun 4 buçuk yaşında, geçen 2017 yılında Yargıtay’da bir karar vardı. 4 buçuk yaşındaki çocuk konuşma ve bağırma ehliyetine sahip olduğu için, istismara uğrarken bağırmadığı için suçludur diye karar çıkmıştı. Bunun üzerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı müsteşarına gittik. Nihayetinde o yargı kararını yanlış olarak uygulanmaması için aydınlatıcı bilgilerle tekrar incelememsini sağlayabilmiştik.
Birde Gebze’de bir dava var. Geçtiğimiz Cuma günü duruşması görüldü. 21 Haziran’da da ikinci duruşması var. Kadın 8 yaşındaki kızına ensest uygulayan babayı mahkemeye veriyor. Adli Tıp ve Psikologların verdiği raporlar var... Taciz yaşamış kız çocuğu. Savunma avukatı diyor ki, ‘Aslında kadınında bir sevgilisi vardı.’ Kadın ayaklarını yere vuruyor, yok öyle bir şey diyor. Hakim bunun üzerine tutuyor, ‘Ben bu söylenen lafı takip etmek durumundayım. Açığa çıkarmak zorundayım’ diyerek sanığı serbest bırakıyor."
SAVAŞTA OLAN KADININ SIĞINDIĞI YER "KONUK EVİ" DEĞİL, "SIĞINAKTIR"
Yargının bu yönlü verdiği kararları eleştiren Güllü, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kadınlara yönelik çalışmalarının yeterli olmadığını söyledi. Bakanlık bünyesinde olan şiddet gören kadınların gittiği ‘Sığınma’ evlerinin ‘Konuk evi’ diye tanımlanmasını da eleştiren Güllü, şunları söyledi: "Şiddet mağdurları ‘Konuk evine’ yani sığınma evine gidiyorlar. Buralara Konuk Evi diyorlar. Siz hiç ayağınız kırılmış, gözünüz mor, kolunuz askıda bir eve misafirliğe gidermesiniz? Gitmezsiniz. Konukluk sıfatı farklıdır. Biz oralara Konuk Evi demiyoruz. Savaşlarda insanlar sığınaklara gidiyor. Erkeklerle kadınlar arasındaki şiddetli bir savaş olması sebebi ile kadın sığınma evi dedikleri yerler için ‘Sığınaklar’ kelimesini kullanılmasını istiyoruz."