'Bıraksalar Türkiye'nin en iyi gazetesi Silivri'de çıkar'

92 davadan yargılanıp, 440 gün cezaevinde kalan İnan Kızılkaya, 439 günün ardından kendisine tek bir soru bile sormayan hakim ve savcıları vicdanında yargılıyor.

'Bıraksalar Türkiye'nin en iyi gazetesi Silivri'de çıkar'

Fatma YÖRÜR

ARTI GERÇEK - İnan Kızılkaya, 2002’de İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun olduğunda başına geleceklerden habersizdi ama bu ülkede Musa Anter’in, Uğur Mumcu’nun, Ahmet Taner Kışlalı’nın neden öldürüldüğünü de biliyordu.

Gazeteciliğe plazalarda değil Evrensel Kültür Sanat’ta başladı. Gazetecilikten 15 aya yakın yatıp çıktıktan sonra, "Neden gazeteci oldunuz?" soruma, "Babamdan etkilendim. Rahmetli babam zeki bir insandı, soru sormayı seven bir insandı, sorar ve dinlerdi. Gazete alırdı, gazetecileri zeki bilirdi." diyor.

Gazetecilik hayatının bir döneminde Radikal 2’ye yazılar yazan İnan Kızılkaya, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda çalıştı. Kızılkaya 2016’nın başından itibaren Özgür Gündem Sorumlu Yazı İşleri Müdürü oldu.

Barış sürecinin sona erip çatışma ve gerilimin tırmandırıldığı bu dönemde Özgür Gündem’de yazı işleri müdürü olmak kolay iş değil. Bu zorluğu insan neden göze alır anlamak için "Özgür Gündem size göre neyi temsil ediyor?" diye soruyorum.

Kızılkaya: "Özgür Gündem, Türkiye toplumunun bir arada yaşama çabasını temsil ediyor." diyor.

"Bu ülkenin tarihi çok derindir ve geçmişten gelen birikimi vardır. O birikim Cumhuriyet’in ilk döneminden itibaren fiziki ve sosyal tahribata uğrasa da o kökleri duruyor. Özgür Gündem bu bir aradalığı savunur, buna engel olanları teşhir amacı taşır. Bir tartışma platformudur. Kürt gazetesi olarak bilinir ama Kürdü, Türkü, Ermenisi birlikte çalışır.

Bu gazete devletin gazabını hep çekmiş, başına gelmeyen kalmamış: Muhabiri öldürülmüş, editörü kaçırılmış, Musa Anter katledilmiştir. Bu sadece Özgür Gündem’e dönük bir saldırı da değil. Türkiye’de Uğur Mumcu da öldürüldü, Ahmet Taner Kışlalı da, Hrant Dink'te... Sadece biz çekmedik bunu.

Özgür Gündem sadece devleti eleştirmez, topluma da ayna tutar. Bir başka toplumun olabileceğini savunur ve özgürlüğü savunur. Para, ihale dertlerinin dışında dertleri vardır. Şeffaftır. Kripto ajandası yoktur ve dünyada bu kadar ağır bedeller ödeyen çok az gazete var. 1994 Aralık ayında İstanbul ve Ankara ofisleri bombalandı. Özgür Gündemi yazsak her yılı bir kitap olur.

-22 Ağustos’ta tutuklandınız ve Türkiye gündemi çok yoğun bir ülke. Dışarıda olsam bu haberi yapardım dediğim şeyler neler oldu?

"Hem yapardım hem yapamazdım dediğim şeyler oldu. Yapamazdım dediğim şey; Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesidir. Biz ölülerimizi yan yana gömemeyeceksek dirilerimiz nasıl konuşacak? Bir kadın, bir insan hayatını kaybetmiş, Allah’a teslim olmuş, benim bir birey olarak canlı olarak onunla hukukum bitmiştir orada. Dini ritüeller yerine getirilir. Gömülür, dualar okunur. İnsanlar acılarıyla baş başa bırakılır.

Aşiret hukukunda bile aileler birbirini öldürür ama ölülerine saygı duyar. Ankara’da gerçekleşen bu olay haber değeri taşıyordu ama insan olarak yapmak istemezdim. Bunu bu toplumun onaylamadığını düşünüyorum. Evet iktidardan nemalananlar bunu bir şekilde kullanır ama bundan büyük utanç düşünemiyorum. Beni insanlığa dair hapishanede en fazla yaralayan buydu.

Türkiye coğrafyasında farklı etnik kimlikler, farklı dinler, mezhepler onların aileleri yan yana yatıyor. Toplumun normalleşmesi için bunu unutmamak lazım. Bakın Şişli’ye Ermeni, Rum, Kürt, Türk, Yahudi yan yana yatıyor. Siz İstanbul’u hangi kimlik üzerinden okuyacaksınız? Rum, Ermeni, Osmanlı mı? Hepsinin geleceği bu coğrafyada şekillenmiş. Bir hiyerarşi kurup biri birinden üstündür demek kimseye bir hayır getirmiyor. Toplumun bunu onaylamadığını düşünüyorum, toplum hala bir feraseti ve birlikte yaşama umudunu taşıyor."

'GİT BİLİM KURGU YAZ NEDEN SENERYO ENERJİNİ BENİMLE HARCIYORSUN'

-Sizinle başlayan süreç ağır geçti, çok sayıda gazeteci tutuklandı, 440 gün nasıl geçti?

"Özgür Gündem’e dönük soruşturulmalar darbeden önce de çok yoğundu. Örneğin Eren Keskin benden çok daha fazla davası var. Bizim yaşadıklarımız, DİHA’nın yaşadıkları… hala pek çok muhabirleri hapiste. Amaç bizi tek tek avlayarak insanların arasındaki mesafeyi büyütmekti ama bu tutmadı. Herkes bir ağızdan "Biz meşru bir şey yapıyoruz, biz gazetecilik yapıyoruz' dedi.

Gazetecilerin gösterdiği dayanışma sadece gazetecilerin onuru değil bu ülkenin geleceğine dair olumlu bir işaret. Cumhuriyet’in yaşadıkları ortada. Birbirimize dokunabilsek, Türkiye’nin en iyi gazetesi Silivri’de çıkabilirdi ama temasa izin yoktu.

Soğukkanlılığı koruyarak yaklaşmalıyız, yoksa hukukun olmadığı bir yerdeyiz. Benim iddianamem ortada, bana ne savcı, ne hakim bir tane soru sormadı. Sorabilecekleri bir şey yoktu. Olasılıklar üzerinden gözaltına alınmışsın, ‘Gazeteciler şu şu yayın organlarında çalışıyorlar, o halde şu ya da şu olabilirler.’ Kafan o kadar çalışıyorsa ya fizikçi ol, ya bilim kurgu yaz, niye bizimle uğraşıyorsun?

Bak Kafka, George Orwel hala okunuyor... Roman yaz. Kendi senaryo enerjini neden bizim üzerimizde kullanıyorsun?

440 gün bana soru sormalarını bekledim, günlerce içeride tutuyorsan bir sorun olmalı. Tutuklanmanın kendisi bir cezaya dönüştü. 14,5 ay içeride kaldım bana atfedilen suçtan ceza alsam daha az süre yatardım."

-İktidar tutuklu gazeteci olmadığını ve Türkiye'de basın özgürlüğü olduğunu savunuyor.

"Yandaş medyada sınırsız özgürlük var, resmen ve açıkça tetikçilik yapıyorlar. İnsan olarak yazık. Hapishanede benim çok zoruma gidiyordu, sen kendini savunamayacak durumdasın televizyon izliyorsun, içeride adam senin hakkında diyor ki: 'Özgür Gündem şuydu buydu…' Tamam öyle düşünebilirsin ama ben ya da bana yakın durun birine de sor. Gazetecilik sosyal bilimlerin içindedir ama bunların haberlerinde sosyal bilimler yok. Onun dışında edebiyat, senaryo var. O da fason üçüncü sınıf. Üzerine düşünemiyorsun, sadece şaşırıyorsun 'Aaa bu nasıl olur?' diye.

Sizin ve karşı tarafın aynı kriterlere göre yargılanabileceği bir zemin ve mekanizma yok, muhatabınız yargı değil. Bir cezalandırma hukuku var. ‘Onu alalım bunu bırakalım şuna bu kadar çektirelim…’ diye yürütülüyor işler. Tek taraflı olarak benim hakkımda hüküm ve yargı veriyorsun. Hiçbir somut bulgu yok olasılıklar üzerine.

Darbenin halk tarafından püskürtülüp, yerine demokrasinin koyulmadığı, insan haklarına dönük ihlallerin arttığı bir dönemde gazeteci olarak ‘her şey güllük gülistanlık’ gibi yazamazdık. Evleri dümdüz edildi insanların. Bizler bunu yazdık ‘biri yalan haber’ diyemezler. Tüm haberlerimizin arkadaşındayız.

Sorun bizim kişisel sorunumuz değil. Toplumu ilgilendiriyor. Gazetecilik toplumun nefes borusu, nefes borusunu tıkarsanız o bünye sağlıklı çalışamaz. O beyine oksijen gitmiyor."

'KEMAL'LE AYNI OTOBÜSLE DURUŞMAYA GELEMEDİK'

Cumhuriyet davasına değiniyoruz. İnan Kızılkaya’ya göre Silivri’de bir gazete çıksa çok satardı. Ancak meslektaşlarıyla bir kez bile temas edememek ona çok dokunmuş.

"Aynı cezaevinde kalıyorsunuz onlarda gazeteci sizde ama temas şansınız yok. Günler önceden aynı gün adliyeye gideceğinizi bildiğiniz için ‘Belki çıkarken karşılaşır mıyız?’ diye düşünüyorsunuz ona bile ortam bırakmayacak şekilde hazırlanıyor her şey. Kemal Sancılı ve ben aynı davadan içerideyiz bizi duruşmaya bile aynı araçla götürmediler.

Tahliye olduk ama buruk kaldık bir tarafımız içeride kaldı. Çok sayıda gazeteci ve politikacı içeride. Hasta tutuklular var. Halkın oyuyla seçilenler orada, iktidar bugün geçmişte savunduğu ilkeleri çiğniyor. ‘Sonra hata yaptık’ diyor ama yanlışın da bir karşılığı olmalı."

Kızılkaya en zor olanın tecrit olduğunu belirtiyor bitirirken ve Deniz Yücel ve Nedim Türfent başta olmak üzere tüm tutuklu gazetecilere selam gönderiyor.

evrensel tutuklu özgür gündem gazeteciler Silivri İnan Kızılkaya Fatma Yörür