BM Özel Raportörü: Kriz dönemlerinde insan hakları ihlal edilebilir, Türk hükümetini tebrik ederim

BM Özel Raportörü Prof. Nils Melzer, bölgedeki sokağa çıkma yasakları ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi dönemlerde insan haklarının ihlal edilebileceğini savundu.

BM Özel Raportörü: Kriz dönemlerinde insan hakları ihlal edilebilir, Türk hükümetini tebrik ederim

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ile Küyerel Düşünce Enstitüsü'nün ‘21. Yüzyılda İnsan Hakları ve Kötü Muamele’ konulu konferansında konuşan BM Özel Röportörü Prof. Nils Melzer, bölgedeki sokağa çıkma yasakları ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi kriz dönemlerinde insan haklarının ihlal edilebileceğini savundu.

Prof. Nils Melzer, "İnsan hakları tartışmaya açık değil ama böyle kötü kriz dönemlerinde insan hakları ihlal edilebilir. Hükümet yetkilileri işkenceye ‘sıfır tolerens’ dediler, düzeni sağlamak işin bir şeyler yaptılar. Evet sıkıyönetim vardı ama yine de hükümeti tebrik ederim çünkü OHAL'i mümkün olan en kısa zamanda kaldırmayı başardı, gözaltı süreleri kısaldı" dedi.

Evrensel'in haberine göre, Taksim Divan Otel’de gerçekleşen konferansın açılış konuşmasını ve moderatörlüğünü Prof. Dr. Fuat Keyman yaptı. Konferansın konuşmacıları arasında İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele veya Cezalandırma alanlarında çalışan BM Özel Röportörü Prof. Nils Melzer de vardı.

"TÜRKİYE TRAVMA YAŞIYORDU"

Program kapsamında bir sunum yapan BM Özel Röportörü Prof. Nils Melzer, "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, sahip olduğumuz niteliklerin temelini oluşturan bildirgedir. İnsan familyasının eşit haklara sahip olması, özgürlüğün, barışın ve adaletin temelidir. Çünkü bu şekilde onurumuz bize teslim edilir. Bildirgenin temel meselesi de budur. İşkence ve kötü muameleyi ortadan kaldırmak için oluşturulmuştur" diye konuştu.

Melzer, "Türkiye’yi 2 yıl önce ziyaret etmiştim. 2016 Aralık ayı Türkiye için travma dönemiydi. O dönem yetkililerle görüşmüştüm. 15 Temmuz'a ilişkin herkes travma yaşıyordu. İnsan hakları tartışmaya açık değil ama böyle kötü kriz dönemlerinde insan hakları ihlal edilebilir." dedi.

Türkiye'ye geldiği dönemde görüştüğü devlet yetkililerinin "İşkenceye tolerans yok" söylemlerini güvenilir bulduğunu ifade eden Melzer, "O dönem Güneydoğu'da da çatışma vardı ama hükümet işkenceye sıfır tolerans tanıdığını söylediği için onlara inanıyoruz. Hükümet yetkilileri işkenceye sıfır tolerens dediler düzeni sağlamak işin bir şeyler yaptılar. Evet sıkı yönetim vardı ama yine de hükümeti tebrik ederim çünkü OHAL'i mümkün olan en kısa zamanda kaldırmayı başardı, gözaltı süreleri kısaldı. Tamam hala problemler var ama bunlar da çözülebilir. Mahkumiyet ve tutukluluk sitemi açısından tüm hapishaneler bir devrimden geçti evet problemler var ama o dönem yaşananlar ciddi olaylardı. Güneydoğu'daki çatışma ve OHAL devam ederken Türkiye hükümeti, beni 1 hafta süre ile istediğim yeri gezip istediğim herkesle konuşmam için davet etti." dedi.

Hükümete seslenen Melzer devam etti: "İnsan hakları toplumun sacayağı. Cemal Kaşıkçı öldürüldü, Türkiye Dışişleri Bakanlığı soruşturma açılmasını ve uluslararası soruşturmanın başlatılmasını istedi. Türkiye bu hareketiyle olayın faillerine duruş sergilemiş oldu."

"İNSAN HAKLARI HUKUKUNA OLAĞANÜSTÜ HALLERDE DE RİAYET EDİLMELİ"

İddianamesiz şekilde 1 yıldır hapishanede tutulan Osman Kavala'nın Açık Toplum Vakfı'nda üye ve yönetici olan isimlere geçtiğimiz hafta düzenlenen operasyonda gözaltına alınıp 17 saat sonra serbest bırakılan İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Turgut Tarhanlı da konuşmacılar arasındaydı. Tarhanlı, BM'nin insan haklarının korunması konusundaki yükümlülüklerini genişletmesi gerektiğini söyledi.

İnsan hakları hukukunun sadece OHAL ve olağandışı durumlarda değil uluslararası savaşlarda bile riayet edilmesi gereken bir alan olduğunu kaydeden Tarhanlı şöyle konuştu: "İstisna hali, sosyal teori ve hukuk kuramında zaruriyet hali hukuka gerek duymaz' aforizması bugün dünyada insan hakları hukuk paradigmasının önünde güçlü şekilde varlığını yeşertme konusunda siyasi karar alıcının elinde. Hakkın tanınmasının ortadan kaldırılması meselesi. Bu tanım 11 Eylül terör saldırıyla dünyaya bulaştı. Türkiye'de de OHAL'den sonra yaşandı. BM'nin koruma mekanizmalarının varlığına rağmen böyle bir mekanizma var. İnsan hakları hukukunda, ‘Özgürlük ve güvenlik dengesi’ diye bir kalıp yok. Özgürlükler belirli durumlarda duraklatılabilir ama hepsinde işkence ve kötü muamele dışarıda tutulmak zorunda. Hakları koruma paradigmasından yana olmak güvenlik paradigmasını gözardı etme anlamına gelmiyor. Ceza davalarının nasıl sonuçlandığına ilişkin yaptığımız incelemede davaların yarıya yakınının beraatle sonuçlandığını gördük. Bu demek oluyor ki yeterli delillerin toplanması gibi bir durum yok. Savcılar da açtıkları davaların sayısı kadar terfi alıyorlar. Yani liyakat esasında insan hakları parametresine vereceğiniz yer önem arzediyor kamu yönetimi politikalarında. Eğitim böyle muamelede bulunmanın kamusal anlamda bir terfi gerektirmeyecek eylem olduğu bilincini kişiye aşılmalı. Kamu otoritesinin de bundan fayda olmayacak etkili politikaları sergilemesi gerekiyor. Türkiyenin sosyal travmalarıyla ilgili bir yüzleşme tarihi boyunca yapılmadı. 80 ve 84 arası dönemde Türkiye uluslararası hukuk bağlamında bu tür muamelelerde bulunmaktan kaçınma ve hesap verme yükümlülüğü altında mıydı değil miydi? Ben hukuken altında olduğunu düşünüyorum. Türkiye BM’nin kurucu ülkelerinden biridir. İnsan hakları hukuku mağdur odaklıdır ve mağdurum diyenin sesini duymanızı gerektirir susturmak değil. Kamu yetkililerinin bunu bilmesi lazım. İdareyi insani kılmak için çalışanları böyle yetiştirmek lazım." (HABER MERKEZİ)

ohal insan hakları ihlal