BM özel raportörü: Türkiye çok kötü bir örnek

Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda şu anda çok kötü bir örnek olduğunu söyleyen BM Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü David Kaye, sorularımızı yanıtladı.

BM özel raportörü: Türkiye çok kötü bir örnek

Rüştü DEMİRKAYA

ARTI GERÇEK - Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda şu anda dünyada çok kötü bir örnek olduğunu söyleyen BM Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü David Kaye, hükümetin hazırladığı ‘kara listelerin’ olduğunu ve insanların bu kara listeler doğrultusunda tutuklandığını ya da işten atıldığını söyledi.

Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere birçok uluslararası kuruluş ve insan hakları örgütü Türkiye’de yaşanan ‘hak ihlalleri’ konusunda endişelerini dile getiriyor. Özellikle Birleşmiş Milletler son iki yıl içinde Türkiye’yi sert dille eleştiren çok sayıda raporlar hazırladı. Bu raporlardan birini de yakın tarihte Türkiye’ye gidip incelemelerde bulunan BM Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü David Kaye kaleme aldı. Türkiye’de yaşananların ülkenin geleceği konusunda çok ciddi kaygılara neden olduğunu belirten Kaye. Geçtiğimiz Haziran ayında BM İnsan Hakları Konseyi’ne yaklaşık 24 sayfalık bir rapor sunan Kaye, raporda 177’den fazla medya kuruluşunun kapatıldığı, 231 gazetecinin gözaltına alındığı, 150’den fazla gazetecinin tutuklanarak cezaevinde gönderildiği, yaklaşık 10 bin gazeteci ve medya çalışanın görevden alındığı, en az 778 gazetecinin basın kartının iptal edildiğine dikkat çekiyor.

Siyasi partilerden, akademisyenlere, sendikacılardan insan hakları savunucularına, sanatçılardan yargı mensuplarına ve sıradan insanlara kadar hemen herkesin ciddi baskı altında olduğunun altını çizen Kaye, hükümetin ‘kara listeler’ oluşturup insanları tutukladığını, insanların kendi aralarında iletişim kurmaya bile çekindiğine vurgu yapıyor.

Ülkenin çok endişe verici bir yöne doğru gittiğini söyleyen Kaye ile Türkiye’yi konuştuk.

Şu günlerde medya ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar nedeniyle en çok konuşulan ülke. Siz de Türkiye’ye gittiniz ve yaşananları raporlaştırdınız. Türkiye’de neler oluyor?

Ne mi oluyor, devletin köklü yapısında ciddi değişimler ve kırılmalar söz konusu. Bütün bunlar niye oluyor diyorsanız, birçok nedenleri var. Bazı meşru nedenler de var: terörizm var, darbe girişimi var ve tehditler var ki bunlar hala da mevcut. Hükümetin bazı konularda belli sınırlamalara gitmesi anlaşılabilir ama çok geniş bir biçimde, bir demokratik toplumda olması gereken bütün temel değerlerin kısıtlanması, baskı altına alınması söz konusu.

Birkaç yıl öncesine kadar AB üyesi olmaya çalışan, ekonomisi güçlü bir Türkiye’den bahsediyorken nasıl buraya geldik? Yaşananları ‘terörizm var’ veya ‘darbe var’ gerekçeleri ile açıklamamız mümkün mü?

Hayır hayır. Bu şekilde düşünmüyorum. Fakat samimi olmak gerekirse neden böyle oldu sorusuna bir cevabım tam olarak yok. Belki de Türkiye uzmanı biriyle konuşmanız daha iyi olur. Ben Erdoğan’ın neden insanların ifade özgürlüğü üzerine bu kadar gittiğini anlayamıyorum, bilmiyorum. Fakat açık bir durum var ki o da hükümetin birçok nedenden kaynaklı yaptığı bu uygulamalar demokratik değil. Fakat sanıyorum ki bu konuda Türkiye’yi çok iyi tanıyan birilerinin anlatacağı çok daha fazla şeyler vardır.

Raporunuzda hükümetin hazırlamış olduğu bir ‘kara liste’den bahsettiniz. Nasıl oluyor bu? Bir devletin kara listesinin olması nasıl açıklanabilir?

Aslında bu bir kriz durumu. Olağanüstü halin olduğu bir ülkede, sıklıkla bazı listeler olur. Sonunda bazı spesifik kişilerin içinde olduğu listeler. Bunlar gözaltına alınır veya görevlerinden alınır. Eğer siz bu listelerden birinde varsanız başka bir iş bulamazsınız. Eğer bu sivil bürokrasinin içinde yer alıyorsanız ve işten atılmışsanız başka bir iş bulamazsınız. Bunlar gerçek yani bilinen kara listeler olabiliyor ya da defacto bazı kara listeler olabiliyor.

Avrupa devletlerinin buna tepkilerini nasıl buluyorsunuz?

İnsan Hakları Konseyi’nde de gördük. Birçok üye ülke benim hazırlamış olduğum rapora destek sundu ve Türkiye’ye ifade özgürlüğü üzerindeki baskılara son vermesi çağrısında bulundu. Öyle görünüyor ki Avrupa ülkelerinde bazı değişimler var. Fakat siz de kabul edersiniz ki mülteci meselesinden dolayı Avrupa ülkelerini bu noktada bir şeyler yapmaya itmek çok zor. Türkiye mülteciler konusunda yaptığı anlaşmayı bitirmekle tehdit ediyor. Türkiye mevcut durumda Suriye’den en çok mülteci kabul eden ülke. Bu konuda yapılan anlaşma Avrupa için birçok insan hakları konularından daha önemli. Fakat belki bu değişir.

Akademisyenlerin yerine imamların atandığı, sokakta insanların giyimlerine müdahale edildiği şeklinde haber okuyoruz. Türkiye nereye gidiyor?

Bilmiyorum. Ve çok endişeliyim. Yaşanan toplumsal sosyal değişim konusunda bir şey diyemem ama medya, akademi ve muhalefet ile ilgili meselelerde çok açık bir biçimde Türkiye demokratik temellerinden uzaklaşıyor. Bu gerçek bir sorun. Yaşananların gelecek üzerinde çok olumsuz etkilere sahip olacağı konusunda endişeliyim. Üniversitelerdeki eğitim konusunda, medyanın geleceği konusunda, kendi politik tercihlerini yapan veya bilgiye ulaşmak isteyen bireylerin geleceği konusunda endişeliyim. İnsanların birbiriyle iletişim kurmaları veya online olarak iletişim kurmaları ile ilgili meseleler Türkiye’de kaygı verici bir yöne doğru gidiyor. Bunlar gerçekten büyük sorunlar.

İnsanların kendi aralarında iletişim kurma olanakları hala mümkün mü Türkiye’de?

Şu aşamada henüz mümkün ama bu git gide zorlaşıyor imkansızlaşıyor.

İnsan Hakları Yüksek Komiseri, diğer raportörler ve sizin raporunuz da Türkiye ve Kürt illerinde yaşananları ele almışsınız. Kürtlere yönelik baskıları ele alırken demografik yapının değiştirildiğine, yoğun ve ‘sistematik’ hak ihlallerine vurgu yapılıyor. Bütün bu raporları ‘sosyal ve kültürel soykırım’ olarak okuyanlar var. Bu yorum ile ilgili ne söylersiniz?

Bilmiyorum. Gerçekten böylesi bir dil, ifade kullanamam. Fakat günümüzde global bir sorunla karşı karşıyayız. Bir çeşit global anlamda ifade özgürlüğüne yönelik bir tehdit. Türkiye de bu konuda çok kötü bir örnek şu durumda. Fakat bunu her yerde görebiliyoruz. Dünyanın birçok yerinde ifade özgürlüğüne yönelik baskılar mevcut. Muhalefetin sesini kısmak, toplumu kısıtlama, sıradan bütün insanların sesini kısıtlamak, onların politik tercihlerini kısıtlamak… bunu bir kültürel soykırım olarak yorumlayacağımdan emin değilim ama her ne ise bu çok zor bir durum. (Cenevre)

Türkiye 15 temmuz