Boğaziçi gösterilerinde gözaltına alınan öğrenciler anlattı: İşkence sarmalından geçirildik
'Kayyım rektör' protestolarına katıldıktan sonra gözaltına alınarak işkenceye maruz kalan öğrenciler, akademik özgürlük ve demokrasi için mücadelelerini sürdüreceklerini belirtti.
Yağmur KAYA
ARTI GERÇEK- Boğaziçi Üniversitesi’ne daha önce AKP milletvekili aday adayı olan Prof. Dr. Melih Bulu’nun 2 Ocak’ta rektör olarak atanması öğrencilerin tepkisine neden olmuştu. 'Kayyım rektör' istemiyoruz diyen Boğaziçi Üniversitesi ve daha önce okullarına rektör atanan çok sayıda üniversitenin öğrencileri protesto gösterisi düzenlemişti.
Yapılan basın açıklamaları ve protestolar sonrasında "2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet" ve "Görevli memura mukavemet" suçlarını işledikleri gerekçesiyle 45 öğrenci gözaltına alınmıştı. Öğrenciler, gözaltında kaldıkları süre zarfında kollu kuvvetlerinin hakaret, tehdit, çıplak arama işkencesine ve darbına maruz kaldı.
Üniversitelerinde akademik özgürlüğü ve demokrasiyi sürdürmek ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle dayanışmak için protesto gösterilerine katıldıklarını söyleyen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi 3’üncü sınıf öğrencisi Roni Gören ve İstanbul Üniversitesi 2’inci sınıf öğrencisi Ferhat Ergen gözaltı şekli, sağlık muayenesi olmak üzere maruz kaldıkları uygulamaları anlattı. "Kayyım rektör" diye adlandırdıkları rektörlerin olduğu üniversitelerde okuyan Gören ve Ergen, Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle atanan rektörle birlikte, öğrencilerde biriken öfkenin açığa çıktığını ifade ediyor.
‘REKTÖRLERİN SEÇİMLE BELİRLENMESİ İÇİN ORAYA GİTTİK’
"Ben de kayyım atanan bir üniversitede okuduğum için arkadaşlarıma destek olmak, dayanışmak amacıyla gittim" diyen Roni Gören, üniversitelerin özerkliğini, öğrencilerin iradesini hiçe sayan, gökten zembille inen kararlara tepkili olduklarını söylüyor. Üniversitelilerin hayatlarına yönelik alınan kararların Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektörle bir patlama noktasına dönüştüğünü söyleyen Gören, "Sadece Melih Bulu’ya değil oraya (Boğaziçi Üniversitesi) giden her üniversiteli kendi üniversitesi için de itiraza gitmiş oldu. Biz de kendi rektörümüzün seçimle belirlenmesi için gittik oraya. Bu bir patlama noktasıydı" diye ekliyor.
‘TERS KELEPÇEYLE ALTI SAAT BEKLETİLDİM’
Gören, gözaltı işleminden Vatan Emniyet’e, Vatan Emniyet’ten muayene için götürüldükleri Bayrampaşa Hastanesi transfer sırasında yaşadıklarını "Bir işkence koridorundan geçirildik" diyerek özetliyor: "Koca bir işkence sarmalarının içerisindeydik. Özel Hareket Polisleri silahları ve kalkanlarla bizi tekmeleyerek yere yatırması, ters kelepçe vurularak bir buçuk saat boyunca yerde bekletmesi... Kelepçe usule uygun da takılmıyor. Doktor raporunda da kayıt altına alındı. Fazla sıkmaya bağlı morluklar ve şişlikler oluştu bileklerimizde. Hâlâ geçmiş değil. Devamla hastaneye götürülürken yine ters kelepçe bekletilmemiz. Sabah 06:00’dan öğlen 12:00’a kadar ters kelepçeyle bekletildim" diye ekliyor.
Gören, Vatan Emniyet’te işkence boyutunun farklı bir düzey kazandığını vurguluyor. Çıplak arama işkencesine burada maruz kaldığını dile getiren Gören, kaba üst araması yapılacağı gerekçesiyle küçük ve doğal ışığın olmadığı bir odaya alındığı belirterek, yaşananları şöyle anlatıyor: "Odaya girdikten sonra 2 polis benimle birlikte girdi. Polis ceketi çıkarmamı istedi. Ben de ‘kaba üst aramasında neden ceket çıkarıyorum’ dedim. Polis prosedür gereği olduğunu, kaba üst araması yapıldıktan sonra biteceğini söyledi. Ben de ‘pekala’ deyip ceketimi çıkardım. Üst araması gerçekleşti. Ben bitti zannedip ceketimi giyerken polis ‘şimdi de pantolonunu indirmen ve öne doğru eğilmen gerekiyor’ dedi. Ben de ‘neden böyle bir şey yapayım’ diye sordum. Polis de 'kesici, delici herhangi bir aleti emniyete sokup sokmadığını öğrenmemiz gerekiyor' diye cevap verdi.
‘BİR AN OLSUN YANIMIZDAN AYRILMAYAN POLİS, YANIMIZDA KESİCİ ALET OLABİLİR GEREKÇESİYLE ÇIPLAK ARAMA YAPMAK İSTEDİ’
"Sabah 06:15’te polisler tarafından evimiz şafak vakti basılmış, bu 6 saat içinde bir an olsun yanımızdan ayrılmamış ancak gerekçe bizim emniyete kesici, delici alet sokmamız olduğu. Ben de bunun ne yasal ne de meşru olduğunu, bu yüzden pantolonumu indirmeyeceğimi, bunun bir çıplak arama olduğunu, bunun bir suç olduğunu ve defalarca bu suça dair yargı kararları olduğunu söyledim. Polisler de bize, bunu yapmalarının sebebi olarak ‘yukarıdan verilen talimattır, biz bunu talimat gereği yapıyoruz, yapmak zorundayız’ dedi.
"Ben de ‘pantolonumu ya da herhangi bir şeyimizi çıkarmayacağımı söyledim. Ardından ‘o zaman sen görürsün’ diyerek iki polis üzerime atladı. Polisler üzerime atlayınca savunma refleksi gelişti haliyle ben kendimi korumaya çalıştım. Arbededen sonra iki polis beni yere yatırıp üzerime çıktılar ve üzerimdeki kıyafetleri çıkarmaya çalışıyorlardı. Bir yandan gömleğimin düğmelerini açmaya bir yandan pantolonumu açmaya çalışıyorlardı. Arbedeyle dolu, elleriyle bütün bedenimi yoklayarak kendilerince bir çıplak arama yaptılar. Bu yaptıklarının suç olduğunu ve haklarından suç duyurusunda bulunacağımı söyledim."
‘HER POLİSİN VURDUĞU BİR KORİDORDAN GEÇİRİLDİK’
Gören, maruz kaldıkları darp ve çıplak arama işkencesine karşı gözaltında olan öğrencilerle birlikte açlık grevi eylemi gerçekleştirdiklerini belirtiyor. Savcılığa sevk edilmeden önce muayene edilmek üzere Bayrampaşa Hastanesine götürüldüklerini, burada araçlardan atılarak çıkarıldıklarını aktarıyor ve kamuoyunun destek ve dayanışmasıyla kolluk kuvvetlerinin kendi yasalarına uymaya başladıklarını anlatıyor. Gören, şöyle devam ediyor:
"Ancak emniyetle ilişiğimizin kesileceği gün öfkeli bir şekilde bize saldırgan davrandılar. ‘Çıkacaksınız’ dedikten sonra hücrelerde tutuluyorduk. Koridorda arkadaşımızın slogan atmasından anladık. ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ diye slogan atmaya başlayınca ‘bir şey oluyor’ dedik. Hücrelerden koridora adım attığımız andan itibaren küfür etmeye başladılar. Her polisin mutlaka vurduğu, ittiği, küfür ettiği bir koridordan geçirildik. Çevik kuvvetin, Güvenlik Şube Polislerinin olduğu, sivil polislerin olduğu grupların içerisinden geçirilerek çevik kuvvet otobüslerine götürüldük. Doktor kapısına girene kadar hiçbirimizin kelepçesini sökmediler. Arkadaşlarımızı otobüsten atarak, yere düşen arkadaşları tekmeleyerek, hastane içine götürürken de kollarından baskı uygulayarak götürdüler. Çevredeki insanlar ciddi şekilde tepki gösterdi ve pek çok insan kameraya çekmeye başladı. Şöyle bir formül geliştirdiler; 10 polis kameraya çekenlerin telefonlarını almakla görevlendirildi. Bunu çevik amiri emir verirken duyduk. ‘Kim videoya çekerse onun telefonunu alın’ şeklinden emir verdi. Hatta katlara çıkarak doktorların çektiği görüntüleri sildirmeye çalıştıklarına tanık olduk. Bu şiddet adliyeye gidene kadar devam etti. Düşman hukukunda bile olmayan yöntemler gerçekleşti."
‘KAYYIM REKTÖR İSTEMEYEN ÖĞRENCİLERE FÜTURSUZCA SALDIRI’
"Biz oraya (Boğaziçi Üniversitesi) protesto araçlarıyla gittik. Öğrenciler kendi üniversitesine girmeye çalışırken polis biber gazı, TOMA ve tazyikli suyla saldırdı" diyen İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi Ferhat Ergen, polisin müdahalesi yetmezmiş gibi medyanın da kendilerini hedef gösterdiğinin altını çiziyor. Ergen, "Kayyım rektör istemeyen öğrencilere karşı çok geniş, fütursuzca saldırılar oldu" diyor. Çıplak arama işkencesinin kamuoyu tarafından tepki gördüğü bir süreçte çıplak arama, saatlerce ters kelepçeli halde bekletilme gibi uygulamalara maruz kaldıklarını anlatan Ergen, "Bize herhangi bir arama izni göstermeden evi aradılar. Telefonlarımıza el konuldu. Hâlâ alabilmiş değiliz" diyor.
‘AYNI TALEPLERİ KENDİ OKULLARIMIZDA DA SÖYLÜYORUZ’
Ergen, ev arkadaşı Roni Gören’in üst araması yapılacağı gerekçesiyle bulunduğu odada "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" sloganı atmasıyla çıplak arama işkencesine maruz kaldığını anladığını aktarıyor. Ergen, çıplak aramayı kabul etmeyince polisler tarafından darp edilerek kıyafetlerinin zorla çıkartmaya çalıştıklarını ifade ediyor ve şöyle devam ediyor: "Öğrencilerin meşru, demokratik haklarını savunduğu bir şey. Ama çok sert saldırıldı.
‘BİZİM MEŞRULUĞUMUZ ONLARIN SÖYLEMLERİNDEN DOĞRU DEĞİL’
"Her birimiz öğrenciyiz. Onların ‘terörist’lik söylemi; kendi fikirlerini savunmayan herkes onlar için terörist. Bu söylem siyasetçilerin konuştuğu, medyanın servis ettiği bir söylem. Boğaziçili değiliz ama benzer talepleri kendi okullarımızda da gösteriyoruz."
‘DEMOKRASİ ANLAYIŞINA KAYYUM GİREMEZ’
Ergen, öğrenciler olarak temel taleplerini ise şöyle ifade ediyor: "Üniversitenin daha demokratik olmasını istiyoruz. Bu demokrasi anlayışı içerisine en basit bir şekilde kayyum ataması giremez."