Can Dündar: Sokak, halk için elzem, iktidarlar için korkutucu

Can Dündar, CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun 'CHP’li gençler hesap sormak için sokağa çıksın, istiyorlar. Bunu yapmayacağız' açıklamasını değerlendirdi.

Can Dündar: Sokak, halk için elzem, iktidarlar için korkutucu

ARTI GERÇEK- ARTI TV'de yayınlanan Söz Sırası programında konuşan gazeteci Can Dündar, daha önce Enis Berberoğlu için Adalet Yürüyüşü yapmış olan CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun 'Bugün koşullar farklı, CHP'li gençler hesap sormak için sokağa çıksın, gerginlik çıksın istiyorlar. Bunu yapmayacağız' açıklamasını değerlendirdi.

Erdoğan’ın gerilimden beslenen kutuplaştırıcı yönetiminin geçmişte de aynı olduğunu belirten Can Dündar, "Bu Haziran'da ne değişti ki? Bugün neden koşullar farklı…?" diye sordu:

"Agora fobi" sözcüğünü duymuş muydunuz?

Bu, psikolojik bir rahatsızlığın adı…

Agora Yunancada "geniş meydan" anlamına geliyor.

'Fobi', yine Yunanca "Korku" karşılığı kullanılıyor, biliyorsunuz.

"Agorafobi", yani "meydan korkusu"na, özellikle panik atağı olduğu için, kalabalık yerlerde kalıp kaçamama korkusuyla açık alanlardan kaçınan insanlarda rastlanıyor.

Bunun siyaset biliminde de yeri var.

Agoralar, Batı kültüründe şehir halkının buluştuğu, tartışıp konuştuğu, itirazını dillendirdiği meydanlar… Demokratik tartışmanın, dayanışma ruhunun canlandığı yerler…

Halk için elzem, iktidarlar için korkutucu… Çünkü meydan, otoriteye meydan okumanın da mekânı aynı zamanda…

Lafı CHP liderinin, "Bizi sokağa çekmeye çalışıyorlar" teşhisine getireceğim…

Kılıçdaroğlu bunu, partisinin Yüreğir Gençlik Kolu Başkanı’nın tutuklanmasından sonra söylemişti ilkin… 'CHP’li gençler hesap sormak için sokağa çıksın, gerginlik çıksın istiyorlar. Bunu yapmayacağız' dedi.

Bir ay geçmeden bu kez, HDP’nin iki, CHP’nin bir milletvekili, hapsedilince yine sokak geldi gündeme…

Daha önce Enis Berberoğlu için Adalet Yürüyüşü’nü yapmış olan Kılıçdaroğlu, 'Bugün koşullar farklı' dedi. Yürüyüşü yanlış bulduğunu, tüm muhalefet partilerinin dikkatli olması gerektiğini söyledi. Gerginlik yaratacak, provokasyona açık eylemlerden uzak durmayı tavsiye etti. Kılıçdaroğlu’na göre Erdoğan tam da bunu istiyordu: Muhalefeti provokasyonlara açık şekilde sokağa dökmek ve bu gerginlik üzerinden politika yapmak..

"Erdoğan’ın bu oyununu bozmalıyız" dedi Kılıçdaroğlu…

Erdoğan’ın gerilimden beslendiği, kutuplaştırarak yönettiği doğru… Ancak bu yeni bir şey değil. 2017 Haziranında da böyleydi. Bu Haziran’da ne değişti ki? Bugün neden koşullar farklı…?

CHP lideri, bir süredir kendisini ringe davet eden Erdoğan’ı duymazdan gelen bir siyaset izliyor. CHP’li belediye başkanları da bütün tahriklere rağmen polemik değil, hizmet yapmaya çalışıyorlar.

Bence doğru taktik… Bunun doğru olduğunu Erdoğan’ın oy kaybından ve o kaybın yol açtığı öfkesinden de anlıyoruz. Öfkelendikçe baskıyı ve gerilimi büyütüyor, büyüttükçe daha da geriliyor.

Şu koşullarda, baskı rejimini meşrulaştıracak ve sıkıyönetimi kalıcı kılacak bir provokasyon, iktidarın çok işine yarar. Bazı köşe yazarlarının yeni darbe hazırlıklarına ya da Erdoğan’a yönelik suikast planlarına dair uyarılar yaptığını da hatırlatalım. Mesela "Son anda ortaya çıkarılmış" bu tür bir plan, geride kalan son cesur sesleri de hapse tıkmak, bazı partileri kapatmak için ideal bir vesile olmaz mı?

Bu riskleri görmekle birlikte, CHP’nin dün doğru olan yürüyüşü bugün neden yanlış bulduğunu anlamakta zorlanıyorum. Toplumun yine ağır bir baskı altında olduğu dönemde yapılan Adalet Yürüyüşü’nün gün be gün artan katılımlarla nasıl çığ gibi büyüdüğünü gördük. Çoğumuz, bunun Kılıçdaroğlu’nun siyasi kariyerindeki en başarılı eylemi olduğunu teslim ettik. Şimdi yine aynı hükümet, aynı konuda, aynı milletvekilini hapsettiğine göre, aynı CHP’nin farklı tavır almasının bir nedeni olmalı…

Neden vekillerin gözaltına alındığı HDP’liler Güven Park’ta sokağa çıkarken, CHP’lilerin tepkisi, Meclis’in güvenli kampüsü içinde Başkanın kapısına anayasa koymakla sınırlı kaldı?

Evet, sokak tehlikeli, sokak riskli… Ama bir yandan da iktidar, muhalefete sokak dışında siyaset alanı bırakmadı. Yasama organı, tamamen yürütmenin emrine girdi. Yargıda savcı ve yargıçlar, parti mensubu gibi çalışıyor. Üniversiteler, medya, sivil toplum ya ele geçirildi ya tamamen kuşatıldı. Tabii sokak da ağır kuşatma altında… Ama oradaki kuşatmayı yarmak da siyasetin görevi…

Bir haftadır ABD’de yaşananları izliyoruz. Demokrat kamuoyu, o cinayete sokağa çıkarak tepki vermese, ne polis yargılanır ne de bugünkü yasal değişiklik hazırlığına ihtiyaç kalırdı.

Bizde de "sokak fobisi"ni yendiğimiz birçok örnek var:

Gezi mesela, sokakta nasıl siyaset üretileceğinin eşsiz bir örneğidir. Sonunda karşılaştığı iktidar saldırısına rağmen, sokakta katılımcı, barışçı, demokratik bir siyaset yapılabileceğini göstermiştir.

Cumartesi Anneleri, adalet arayışları sonuç vermeyince sokağa çıktılar; Galatasaray’daki mevzilerini korumak için her baskıya göğüs gerdiler.

Ankara’da KHK ile atıldığı işini geri isteyen Yüksel direnişçileri, polisin acımasız tavrını bile bile, tek başlarına da kalsalar, inatla hak arayışlarını sürdürüyorlar.

Ve şimdi CHP’nin 'Yanlıştır' dediği adalet yürüyüşünü HDP yapmaya hazırlanıyor.

Kimse -hele de gün be gün gerilemekte olan- iktidarın işine gelecek bir provokasyona, Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürecek bir gerilim siyasetine alet olmak istemez. Ancak "Aman tatsızlık çıkmasın" diye siyaseti Meclis’in işlevsiz duvarları arasına hapsetmek, belediye hizmetine indirgemek, üç liderin kendi arasında yapacağı pazarlıktan ibaret zannetmek de yanlıştır.

Bu, sokağı, meydanları tamamen polise, askere, bekçiye, AKP’nin milislerine teslim etmek anlamına gelir. O zaman da gün gelir, seçimi alsanız da sokağa çıkamazsınız.

Unutmayalım: Sokaklar, halkındır.

cumhurbaşkanı erdoğan Can Dündar kemal kılıçdaroğlu