Cezaevlerinde sorunlar derinleşirken, keyfi uygulamalar artıyor

Cezaevlerinde sorunlar derinleşirken, keyfi uygulamalar artıyor
Avukat Didare Hazal Sümeli, siyasi iklim çetinleştikçe cezaevlerinde yaşanan sorunlar katmanlaştığını söyledi. Mahpusların iradelerinin kırılmaya çalışıldığını belirten Sümeli "Her cezaevinin kendi keyfi uygulaması var" dedi.

Esra ÇİFTÇİ


Artı Gerçek - Türkiye cezaevleri bir kez daha hak ihlalleriyle gündemde. Bu ihlallerin başında cezaevi girişinde kötü muamele amaçlı çıplak arama, karantina uygulamasıyla hücre cezasının genele yaygınlaştırılması, sağlıklı yiyecek ve içeceğe ulaşmanın zorluğu, fikri gelişmenin aracı yayın ve kitaplara ulaşımın engellenmesi, keyfi sürgün ve nakiller, sosyal kültürel hakların kullandırılmaması ve yalnızlaştırma geliyor.

Özgürlükçü Hukukçular Derneği Üyesi Avukat Didare Hazal Sümeli, cezaevlerindeki ihlalleri ve 30 yılını cezaevinde geçirip yasal olarak bırakılması gerekirken keyfi nedenlerle tahliye edilmeyen mahpusların durumunu Artı Gerçek’e anlattı.

'ÜLKENİN SİYASİ ATMOSFERİNİN CEZAEVLERİNE YANSIMASI ÇOK BELİRGİN OLUYOR'

Avukat Didare Hazal Sümeli, ülkenin siyasi atmosferinin doğrudan cezaevlerine yansıdığına dikkat çekti. Mevcut siyasi atmosferin, cezaevi koşullarına ve ‘cezaevinde kalamaz’ raporuna rağmen tahliye edilmeyen hasta mahpuslara yansıdığını belirten Sümeli "Hücre cezaları, yakılan infazlar, disiplin soruşturmaları, sürgünler, kimi zaman şüpheli ölümler yaygınlaşıyor" dedi.

didare.jpeg
Avukat Didare Hazal Sümeli

Temel insan haklarının ihlali olarak değerlendirilmesi gereken bu durumun siyasi mahpusların yanısıra adli hükümlüleri de etkilediğine vurgu yapan Sümeli, şu değerlendirmede bulundu:

"Siyasi iklim çetinleştikçe cezaevlerinde yaşanan sorunlar katmanlaşıyor. Örneğin Marmara Ceza İnfaz Kurumu'na bakacak olursak, kötüye giden ekonominin cezaevlerine etkisi dikkat çekiyor. Her geçen gün artan kantin, ulaşım ve posta masrafları cezaevinde gündelik koşulların her geçen gün daha da zorlaşmasına sebep oluyor. Kısacası dışarıda hissedilen hayat pahalılığı mahpuslar açısından hem temel ihtiyaçların karşılanamaması hem de sevdikleriyle iletişimin güçleşmesi anlamına geliyor.”

'HER CEZAEVİNİN KENDİ KEYFİ UYGULAMASI VAR'

İktidarın 'düşman ceza hukuku uygulamaları'nın cezaevlerine bir diğer yansımasının ise keyfilik olduğunu anlatan Sümeli, yaptıkları görüşmelerde, her cezaevi idaresinin kendi keyfi uygulaması olduğunu da fark ettiklerini söyledi ve ekledi:

"Ülke genelinde cezaevlerindeki anlatımlar kıyaslandığında, uygulamalar arasındaki farklılıklar daha da belirginleşiyor. Örneğin Marmara 9 No’lu Ceza İnfaz Kurumu’nda kitap kotası 10 olarak belirlenmişken 2 No’lu Ceza İnfaz Kurumu’nda bu kota 3 ya da 5 kitapla sınırlanıyor. Benzer şekilde cezaevlerine çamaşır alınması gibi bazı konularda dahi bu keyfilikle karşılaşılıyor. Bu keyfiyete karşı avukatların cezaevi idaresi ile görüşme yapma istekleri ise çoğunlukla sonuçsuz bırakılıyor. Devlet aklı cezaevlerini görünmez kılmak istediği için tecriti derinleştiriyor. Tecrit derinleştikçe de mahpusların sesi yükseliyor. 27 Kasım’da siyasi mahpusların 'Abdullah Öcalan’a Özgürlük ve Kürt Sorununa çözüm' kampanyası kapsamında başlattığı dönüşümlü açlık grevi 4 Nisan itibariyle telefon görüşmelerine, aile görüşlerine çıkmama ve mahkemeleri boykot etme eylemlerine dönüştü.”

'MAHPUSLARIN İRADELERİ KIRILMAYA ÇALIŞILIYOR'

Cezaevlerinde yapılan eylemler süresince de cezaevi idarelerinin gözdağı verircesine mahpusların iradelerini kırmaya yönelik birtakım girişimlerde bulunduğunu belirten Sümeli, şu örneği verdi:

“Örneğin Marmara 7 No’lu Ceza İnfaz Kurumu'nda eyleme katılan 5 mahpusun Adalet Bakanlığı'na hitaben yazdıkları dilekçede Sayın Abdullah Öcalan’dan bahsederken kullandıkları 'Kürt halk önderi' ifadesi gerekçe gösterilerek disiplin soruşturmaları açıldı. Aynı cezaevinde daha önceden tahliye olan bazı mahpusların infaz kurumunda bıraktıkları defterlerde yazan notlar gerekçe gösterilerek disiplin soruşturması açılmıştı.”

'30 YIL YATAN MAHPUSLAR TAHLİYE EDİLMİYOR'

Müebbet hapis cezası verilen ve yasal olarak 30 yılını cezaevinde geçirip tahliye olması gereken mahpusların da bırakılmadığını söyleyen Sümeli, şu bilgileri paylaştı:

“Marmara 9 Numaralı Ceza İnfaz Kurumu'nda Nasrullah Kuran ve Çetin Arkaş’ın hücre cezaları gerekçe gösterilerek tahliyeleri engellendi. 32 yıldır tutuklu olan bu mahpusların cezalarını 36 yıl olarak yatmaları söz konusu.

Benzer şekilde yine Marmara 9 Numaralı Ceza İnfaz Kurumu'nda tutulmakta olan Soydan Akay da 30 yıldır tutuklu bulunmasına rağmen tahliyesi ikinci kez altı ay uzatıldı. Bu hukuksuz uygulamaların altında yatan sebep ise yalnızca bu insanlardan ve onların yakınlarından intikam alma arzusu değil. Devlet hukuk aygıtlarını kullanırken kamuoyuna gözdağı verme, halkı çaresizliğe sürükleme, sindirme ve demoralize etme gibi özel savaş politikaları yürütüyor. Sayın Abdullah Öcalan özelinde başlayan bir gün özgür olabileceğini 'umut etme' hakkının ihlali adeta tüm siyasi mahpuslara ve Kürt halkına dayatılmaya çalışılıyor. Fakat tüm bu hukuksuz uygulamalara rağmen başta mahpusların, onların yakınlarının ve Kürt halkının özgürlük ve barış umutlarını söndürmek mümkün gözükmüyor.”

Öne Çıkanlar