Çiftçi üretimden kopuyor: 'Üreten son kuşak olabiliriz'

Çiftçi üretimden kopuyor: 'Üreten son kuşak olabiliriz'
Girdi maliyetlerindeki artış, açıklanan taban fiyatların maliyetlerin altında kalması tarımsal üretimi bitme noktasına getirdi. Artı Gerçek'e konuşan çiftçiler, "üreten son kuşak olabiliriz" dedi.

EDİRNE - Mazot, gübre, ilaç ve sulama gibi girdi maliyetlerindeki artış nedeniyle zorlanan çiftçiler tarımsal desteklemelerin yetersiz kalması, açıklanan fiyatlar maliyetleri bile karşılamaması nedeniyle darboğazda. Borç ve kredi ile üretime devam etmeye çalışan çiftçiler yaşadıkları sorunları ve taleplerini Artı Gerçek'e anlattı. Köylerin boşaldığını, tarım ve hayvancılığın bitme noktasına geldiğini vurgulayan çiftçiler, girdi maliyetlerinin düşürülmesini, üretimin planlanmasını, sağlıklı fiyat politikası uygulanmasını, üreticilerin desteklenmesini ve iklim krizine yönelik politikalar üretilmesini istedi.

'HAYVANCILIK ÇOKTAN BİTTİ SIRADA ÇİFTÇİLİK VAR'

Kıyık Mahallesi'nde tarım ve hayvancılıkla uğraşan Adil Çobanım, "50 yıldır çiftçilik yapmaktayım. Dededen, babadan kalma mesleğimiz olan hayvancılığın yanında çiftçiliği de devam ettirmeye çalışıyorum. Hayvancılık çoktan bitti, sırada çiftçilik var artık. Önümüze gelen çayın fiyatı 10 lira. Sütü komşum satıyor litresini 15 liraya. Nasıl çıkacak bu işin içinden? Çiftçilikte artık yapılamaz noktaya doğru gidiyor. Küçük çiftçinin çoğu batmamak için mücadele ediyor" dedi.

'ÇALIŞIRKEN, ÜRETİRKEN BATIYORUZ'

Girdi maliyetlerindeki artışa dikkat çeken Çobanım, "Çalışan insan batar mı? Biz batıyoruz işte. Bu girdilerle, olmayan fiyat politikasıyla, karşılanamayan maliyetler nedeniyle üretirken, çalışırken batıyoruz. 2.5 liraya aldığımız gübre şu anda 16 lira. Mazot ve ilaçta gübreye oranla zamlanıyor. Bizim buğday 4 liradan 10 liraya çıksa neye yarar üç yıl içinde. Tarım yapmaya çalışıyoruz. Tarlalarımın tamamı Edirne civarında. Bugün satsam milyonlar kazanırım ama satmayıp üretmeye çalışıyoruz ve cezasını çekiyoruz. İcarla yer baktım, konu komşunun yerleri de boş kalmasın diye. icar fiyatları da yükseldi birden bire. Böyle giderse tarlalar arsa olacak. Bina, beton, demir mi doyuracak toplumumuzu?" diye konuştu.

adil.jpg
Adil Çobanım

'GİRDİ FİYATLARI DÜŞÜRÜLMELİ, SAĞLIKLI FİYAT POLİTİKASI UYGULANMALI'

İktidarın bir tarım politikası olmadığını söyleyen Çobanım, "Tarım politikası olsa üretici bu kadar mağdur edilmez, küstürülmez. Çözümü var bu konunun. Girdi fiyatlarını düşürürsünüz, sağlıklı bir fiyat politikası uygularsınız üretici de ne ekeceğini, üreteceğini bilir. Hem memleket kazanır hem vatandaş hem de devlet. Yaşım 61. Hadi bu işi daha 10 yıl yapayım. Böyle giderse tarlalar çıkacak pazara. Oğlum var dışarıda çalışıyor. Ben nasıl diyeyim 'oğlum gel çiftçilik yap' diye. Kendim ümit edemediğim, kazanamadığım bir işe oğlumu nasıl süreyim?" dedi.

'AMAÇ TARIMI BÜYÜK ŞİRKETLERE AÇMAK, KÖYLÜYÜ TOPRAKSIZLAŞTIRMAK'

Ağıköy'de çiftçilik yapan Fevzi Genç, "Dededen çocuklara, torunlara derken beş kuşaktır Ağıköy’de kendi topraklarımızda tarımla uğraşıyoruz. Bizden önceki kuşaklar bu topraklarda karınlarını doyurdular, hayatta kaldılar. 80’lere kadar fena değildi. Devletin gerçekten de üretenlerin ürünlerine ihtiyaçları olduğu için bir şekilde üretenleri ayakta tutmaya yetecek kadar destek veriyorlardı. Girdi fiyatlarını yükselterek, ürün fiyatını enflasyona ezdirerek köylüyü, çiftçiyi, üreten insanları mağdur etmenin tek bir açıklaması var. Bu ülkeyi yönetenlerin amacı tarımı büyük şirketlere açmak, köylüyü topraksızlaştırmak, bir nevi köleleştirmek. Köylerde yaşayanların köyleri terk etmeleri için her şey yapıldı. Okullar kapatıldı, hayvancılık ve tarım yapılamaz noktaya getirildi. Köyler boşalıyor, gençler artık köyde durmuyor" diye konuştu.

'BENDEN SONRA YEĞENLERİM BU İŞİ YAPAR MI DİYE DÜŞÜNÜYORUM'

Girdi maliyetlerindeki artışın kendilerini üretim yapamaz hale getirdiğini dile getiren Genç, "Köyde yaşlanan babamın işini ben yapıyorum. Tarlaları işleyerek bütçemize katkı yapmaya çalışıyorum. Kuşaklar boyu yaptığımızı yine yapmaya, üretmeye, ülke ekonomisine de katkı sunmaya devam ediyoruz. Girdi fiyatları inanılmaz arttı. Devlet dışarıdan 10 liraya aldığı mazotu bize 40 liraya satıyor. Gübre fabrikalarını kapatmak veya özelleştirmek hangi mantığın ürünü anlayabilmiş değiliz. Benden sonra yeğenlerim bu işi yapar mı diye düşünüyorum da zor gibi geliyor bana. Kuşaklar boyu ailemizin olan tarlalar belki de kısa bir süre sonra satılmak zorunda kalacak. Kimler alacak, tabiî ki konu komşu değil. Köyde kimsenin tarla alacak durumu yok. Dışarıdan gelenler, özellikle büyük şirketler alacak tarlalarımızı" dedi.

'TOPLUMUN EN YOKSUL KESİMİ EMEKLİLERDEN SONRA ÇİFTÇİLER'

Türkiye'nin artık tarımda kendine yetemediğini vurgulayan Genç, "Bu girdi fiyatlarıyla köylerde yaşayanlar ne tarım yapabilirler ne de hayvancılık. Şu anda Türkiye’nin yiyecek ihtiyacı yine kırsaldan karşılanıyor. Devletin asıl amacı bütün üretimi şirketleştirmek. Üretmeyen ülkeler batmaya mahkumdur. Önümüzdeki yıllarda böyle giderse parası olanlar bile yiyecek tedarikinde zorlanacaklar. Köylü, kırsalda yaşayanlar üretmezse, üretemezse kentlerde yaşayanları karanlık günler bekliyor demektir. Tüketici ve üreticinin karanlık günler görmemesi için çiftçiyi tarımda tutacak düzeyde destekleme alımları ve sübvansiyonlar verilmeli. Küçük aile çiftlikleri desteklenmeli. Çiftçinin örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalı. Tarım satış ve üretici kooperatiflerinin demokratikleştirilmesi gerekli. Toplumun en yoksul kesiminden biri emeklilerden sonra çiftçiler" diye konuştu.

'GİRDİ VE YEM FİYATLARI BİZİ OLUMSUZ ETKİLİYOR'

Taş ocaklarına karşı verdiği mücadele ile tanınan Vaysal Köyünden İlhan Karaağaç, "Yüz yıl önce gelmiş dedelerimiz köyümüz Vaysal’a. Cumhuriyet’in ilk yılları. Yoktan var etmişler, evlerini yapmışlar, ormandan yer açmışlar, hayvancılık, tarım, ormancılık derken yaşama tutunarak, çalışarak, üreterek 2000’li yıllara kadar gelebildik. Evin tek oğluyum. Babamla birlikte onlarca yıl bir çift beygirle çiftçilik yaptık, yanında hayvancılık ve odunculuk da 80’lerde traktöre döndük. Amacımız daha çok üretmek, işten kazanmak, işlerimizi daha iyi yoluna koymaktı. Köyde okulu kaldırdılar, taşımalı sisteme geçtiler o bir sorun olarak önümüze çıktı. Önce tarımda girdi fiyatları yükselmeye başladı ardından hayvancılıkta yem fiyatları bizleri olumsuz etkiledi. Elimizdeki traktör bizim işimizi yaparken bize yük olur hale gelmeye başladı. Hayvancılığın yanında tarımın da çıkmaza girdiğini görünce hiç olmazsa çocuklarımızın önünü kapatmayalım diye traktörü satarak Edirne’ye taşındık ailece. Eşim ve ben işe girdik çocuklarımızı okuttuk. Edirne’de uzun çalışma dönemlerinden sonra eşim ve ben emekli olduk. Çocuklarımızı büyüttük, yollarını çizdiler. Köyde evimiz ve tarlalarımız duruyor şimdilik. Direniyoruz satmamak için ama nereye kadar gidecek bilmiyorum" dedi.

15.jpg
İlhan Karaağaç

'SON 20 YILDA KÖYDEKİ TARLALARIN ÜÇTE BİRİ SATILDI'

Herşeye rağmen üretime devam etmeye çalıştıklarını anlatan Karaağaç, "Son yıllarda genellikle eşe dosta icara veriyordum. Bu yıl şansımı bir daha denemek için kendim ektirdim arkadaşıma. Köyümüz Vaysal Balkan eteklerinde. Büyük bir merası var hayvancılık için. Destek verilse Edirne’nin yarısının et ihtiyacını karşılayacak potansiyelde. İnsanlarımız da çalışkan. Aynı zamanda tarım da yapmaya çalışıyorlar. Tarlalarımızın verim durumu düşük. Köylümüz tarımdan kazanamayınca hem ihtiyacını görmek hem de uğraşmaktansa satmayı çözüm olarak görüyor. Son 20 yıl içinde köyün tarlalarının yaklaşık üçte biri el değiştirdi. Bunları alanların büyük şirketler olduğunu görebiliyoruz" diye konuştu.

'GİRDİ MALİYETLERİNDEKİ ARTIŞIN NEDENİ ÖZELLEŞTİRME'

Edirne merkezde çiftçilik yapan Cengiz Dağdevir de girdi maliyetlerindeki artışın özelleştirmelerden kaynaklandığını belirtti. Dağdevir, "Gübre üretimi azaldı, ithalat arttı. Tohum piyasası hibrit tohum arttıkça pahalandı, yerli tohum üretimi zayıfladı. Akaryakıtta yüksek vergiler, elektrikte fiyat artışları çiftçiyi zora soktu. Akaryakıtı azalttıkça kalite de düştü. Son yıllarda kış yağışları azaldı, kar yağışı ise çok nadir oluyor. Bu yıl bahar ve yaz yağışları yok denecek kadardı. Buğday üretimi düştü, ayçiçeği bazı köylerde biçilmeyecek duruma geldi. Nehirlerde suyun bitmesi veya azalması çeltik üretimini tehlikeye soktu" dedi.

'KÖY NÜFUSU ARTIK YAŞLILARDAN OLUŞUYOR'

Gençlerin tarım ve hayvancılıktan uzaklaşmasıyla köylerin boşaldığına dikkat çeken Dağdevir, "Tarım ürünü fiyatları yıllardır baskılandı ve ithalatçı firmaların belirlemesiyle çiftçinin geliri hızla düştü. Gelir azalınca borçlanma arttı. Faiz yükselince işler zorlaştı. Büyükşehirlerin hızlı artışı, köylerin mahalleye dönüştürülmesi, köy okullarının kapanması ve gelirin düşmesiyle köy nüfusu hızla azaldı. Tarım ve hayvancılıkta çalışacak işçi kalmadı. Köy nüfusu artık yaşlılardan oluşuyor" diye konuştu.

'TARIMSAL DESTEK HARÇLIĞA DÖNÜŞTÜ'

Tarımda desteğin giderek azaldığını dile getiren Dağdevir, "2000’lerin başında çıkarılan Tarım Yasası’na göre Gayri Safi Milli Hasılanın (GSMH) yüzde biri tarımsal destekleme olmasına rağmen pratikte hiç uygulanmadı. Hatta ürünleri işleyen fabrikalara yapılan destekler tarım desteği sayıldı. Destekler ertesi yıla kaydırıldı. Enflasyona rağmen miktarlar yıllarca sabit tutuldu. Örneğin buğday tohumuna yapılan destek ekim yapıldıktan 10 ay sonra ödeniyor, destek harçlığa dönüşüyor. Tarım kuruluşları günün iktidarlarının güdümünde olduğu için işlevini yerine getiremiyor. Ziraat Odaları Başkanı Şemsi Bayraktar 40 yıla yaklaşıyor" dedi.

16.jpg
Cengiz Dağdevir

'ÜRETİM PLANLANMALI, KOOPERATİFLER KURULMALI'

Dağdevir, neler yapılması gerektiğini ise şöyle sıraladı:

"İklim değişikliği uzun süreli tahlil edilerek planlama yapılmalı. Üretim planlanmalıdır. Girdi üretecek kuruluşlar, çiftçi örgütleri, kooperatifler kurmalı maliyet azaltılmalıdır. Demokratik çiftçi örgütleri oluşmalı. Topraklarımız daha fazla üretecek kapasite. Teknolojide geri kalınarak üretim artırılamaz. Devlet üretim çiftlikleri daha fazla tohum üretebilir. Hayvancılık hızla normalleşebilir. Aile hayvancılığı bitmemeli" diye konuştu.

Öne Çıkanlar