ÇMO İstanbul Şubesi: Kanal İstanbul, yıkımların daha beteri için koçbaşı olacak
ÇMO İstanbul Şubesi her yıl olduğu gibi bu yıl da 31 Mayıs-5 Haziran tarihleri arasında ‘Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası’ kapsamında ‘İstanbul Çevre Durum Raporu’nu açıkladı.
ARTI GERÇEK - Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin ‘İstanbul Çevre Durum Raporu’nda ihale aşaması hızlandırıldığı belirtilen Kanal İstanbul için "Yıkımların daha beteri için koçbaşı olacak" ifadeleri kullanıldı.
ÇMO İstanbul Şubesi ve Validebağ Gönüllüleri’nin zoom üzerinden yaptıkları basın toplantısında açıklanan "İstanbul Çevre Durum Raporu"nda önemli tespit ve uyarılar yer aldı.
‘İSTANBUL 2019’DA SAĞLIKSIZ BİR HAVA SOLUDU’
Raporda İstanbul’u havası, suyu, atıksuyu, toprağına ve gürültüsüne ilişkin şu değerlendirmeler yer aldı:
İstanbul’un havası: 2019 yılı içerisinde partikül madde parametresiyle İstanbul’un nerdeyse tamamı sağlıksız bir hava soludu. Pandemiye karşı tedbirlerin en sıkı şekilde alındığı ve sokağa çıkma yasağının uygulandığı günlerde dahi kimi istasyonlar hava kalitesini "hassas" olarak tanıdı.
‘SU KALİTESİ DÜŞTÜ’
İstanbul’un suyu: İstanbul’un su havzalarının titizlikle korunması gerekirken 3. Köprü, 3. Havalimanı projeleriyle havzalar kent baskısına maruz bırakıldı. Kanal İstanbul Projesi'nin etki alanında kalan su havzalarının proje ile birlikte yok olacak olması ise İstanbul’u farklı ekolojik yıkımlara neden olacak su getirme projelerine mahkum etti. Anadolu yakasından Avrupa yakasına pompalanan su, maliyeti arttırdı. Melen’e yapılan yatırımlar İstanbullu'nun suya erişimini daha pahalı bir hale getirirken su kalitesini de düşürdü. "İçme Suyu Elde Edilen veya Elde Edilmesi Planlanan Yüzeysel Suların Kalitesine Dair Yönetmelik"e göre Melen havzasının genelinde mevcut su kalitesi parametreler bakımından sorunlu gözükmektedir.
‘ATIKSULARIN YÜZDE 70’E YAKINI YALNIZCA ÖNARITMADAN GEÇEREK MARMARA’YA BOŞALTILIYOR’
İstanbul’un atıksuyu: Daha önceki yerel yönetim tarafından İstanbul’un atık sularının yüzde 99’unun arıtıldığı ifade edilmekteydi. Ancak bu veri bugün olduğu gibi dün de gerçeği yansıtmamaktaydı. İstanbul atıksuların %70’e yakın bir oranı yalnızca ön arıtmadan (büyük parçacıkların süzüldüğü bir sistemden) geçerek denize deşarj edilmektedir. İstanbul’da ve genel olarak Marmara’da uygulanan atıksu yönetimi zihniyeti Marmara Denizi’ne geri dönüşü olmayan bir zarar verme eşiğine yaklaştı. Başta İstanbul olmak üzere, ön arıtma sonrası Marmara’ya derin deniz deşarjı uygulaması devam ederse ve "Ergene Derin Deniz Deşarjı" projesinin hayata geçirilmesi durumunda Marmara’daki kirlilik yeni bir boyuta ulaşacak
‘ŞEHİR YAPILAŞMAYLA BİRLİKTE KORUMASIZ HALE GELDİ’
İstanbul’un toprağı: Madencilik, sanayi, arıtma çamurlarının arazilerde kullanımı, vahşi atık depolama sahaları ve akaryakıt istasyonları İstanbul’da toprak ve yeraltı suyu kirliliğine sebebiyet veren faaliyetlerin başında gelmektedir. Toprak kirliliği ile ilişkili ilk sorun ise kirliliğin giderim metotlarının oldukça masraflı olmasıdır.
İstanbul’un gürültüsü: İstanbul’un hal-i hazırda büyük bir derdi olan gürültü yanlış yapılanma ile ve özellikle 3. Köprü/3. Havalimanı ile beraber sessiz alanlara doğru sıçramaktadır. Bu yapılar Gürültü Eylem planı dikkate alınmaksızın inşa edilmiştir ve büyüyen şehrin birbirine yakın yapılaşmalar ile beraber gürültüye karşı korunmasız olacağını göstermektedir.
‘HAVA KİRLİLİĞİ İÇİN ACİL EYLEM PLANI HAZIRLANMALI’
Oda, yaşanan sorunları karşısında önerilerini şu şekilde sıraladı:
- İstanbul için hava kirliliğinin limit değerlere uygun hale getirilmesi için acil bir eylem planı hazırlanmalı,
- İstanbul’un su kaynakları korunmalı, masraflı bir yöntem olan başka havzalardan su taşınması yerine İstanbul’da %20-25’lere varan su kaçaklarının giderilmesi gerekmekte,
- İstanbul’da tüm atıksu arıtma sistemlerinin ileri biyolojik atıksu arıtma sistemleri haline getirilmesi gerekmektedir. Marmara’ya kirlilik yükünü arttıran tüm projelerin durdurulması ve kentin bileşenlerinin, halkın, meslek odalarının, STK’ların, üniversitelerin kamusal denetime dâhil edilmesi gerekmekte,
‘KANAL İSTANBUL YIKIMLARIN DAHA BETERİ İÇİN BİR KOÇBAŞI OLACAK’
- Maliyetli olan kirlenmiş sahaların iyileştirilmesine karşılık, kirlenmesini engelleyici tedbirlerin yaygınlaştırılması, yani İstanbul’un toprağını ve yeraltı sularını kirleten faaliyetlerin acilen kısıtlanması öncelikli hedef olmalıdır. Mevcut kirliliğin giderimi için üniversitelerde Çevre Mühendisliği Bölümlerinde uzun soluklu çalışmalara girişmesi toplumsal maliyeti en düşük ve en çevre dostu yaklaşım olacak,
- İstanbul’da tüm yapılaşma gürültü eylem planına uygun olarak hazırlanmalı, merkezi ve yerel yönetim arasında çıkan ikiliğin yıkım yaratmasını engellemek için imar planları meslek odaları ve bölge halkının denetimine açılmalı.
Oda raporun sonuç kısmında şu ifadeler yer aldı:
"İstanbul havası, suyu, toprağı ve sesi ile büyük bir kirlilikle kuşatılmışken, Kuzey Ormanları’na, Marmara’ya ve şehir içerisindeki Validebağ Korusu gibi yeşil alanlarına yapılan saldırılar da ekolojik yıkımları derinleştirecek esaslı problemlerdir. Kanal İstanbul Projesi’nin ise İstanbul’da yaşanan ekolojik yıkımların daha da beteri için bir koçbaşı olduğu bilinmelidir. Bilim, emek ve doğayı merkeze alarak bu projeye karşı durmak İstanbul’un bir numaralı ekoloji mücadelelerinden biri olmayı sürdürecektir."
DERELERİN KARDEŞLİĞİ AKDENİZ PLATFORMU: HEP BİRLİKTE SESİMİZİ YÜKSELTMELİYİZ
Derelerin Kardeşliği Akdeniz Platformu da "5 Haziran Dünya Çevre Günü" dolayısıyla yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
"Afet riski altında bulunan bölgelerde kentsel dönüşüm adı altında daha fazla yapılaşmaya neden olan rant projelerine, korunan alanların "koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilir kalkınma" kavramlarıyla yapılaşmaya açılmasına olanak tanıyan ve korunan alanları rant alanına çeviren düzenlemelere ve projelere (Salda, Olimpos vb), köyleri bütünşehir yasasıyla büyükşehirlerin mahallesi konumuna getirerek köy statülerinin ortadan kaldırılmasına ve kaynaklarının rant alanı olarak görülerek sermaye guruplarına verilmesine, tarım ve hayvancılığın kaynağı olan akarsuların ve meraların paralı hale getirilmesine, binlerce HES projesiyle derelerin, JES projeleriyle de tarımın kurutulmasına, akarsuların kirletilmesine, binlerce hektar ormanlık-makilik-fundalık alanların maden şirketlerine verilerek ekosistemin yok edilmesine, dünyanın terk ettiği nükleer santral ve termik santral projeleriyle atmosferimizin, doğamızın yok edilmesine karşı, bugün "Dünya Çevre Günü"nde hep birlikte sesimizi yükseltmeliyiz diyor, yaşam alanları ve çevre mücadelesinde yaşamını yitiren canlarımızı saygıyla minnetle anıyoruz."
.