Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları kaybettirilenlerin akıbetini sordu

Cumartesi Anneleri, 11 ili etkileyen Maraş merkezli depremlerin ardından kayıpların akıbetini sordu. Diyarbakır ve Batman'da kayıp yakınları Av. Metin Can ve Dr. Hasan Kaya ile gözaltına alındıktan sonra cenazesi bulunan Sanır’ın faillerini sordu.

Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları kaybettirilenlerin akıbetini sordu

Artı Gerçek - Cumartesi Anneleri/İnsanları, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 936’ncı haftasında, depremdeki kayıplara dikkat çekti.

Diyarbakır ve Batman’da da kayıp yakınları, 1993 yılında JİTEM elemanları tarafından kaçırıldıktan sonra katledilen Av. Metin Can ve Dr. Hasan Kaya ile Beyaz Toros ile gözaltına alınarak cenazesi bulunan Ahmet Sanır’ın faillerini sordu.

CUMARTESİ ANNELERİ: ‘FELAKET KURBANLARINI KİMLİKLENDİRME’ ÇALIŞMASI YAPILMALI

Sosyal medya üzerinden yapılan açıklamada söz alan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, meydana gelen doğal afetlerin Türkiye’de kitlesel ölümlere yol açtığını söyledi.

Bu durumu önlemlerin alınmamasına bağlayan Yoleri, deprem sonrasında ise arama-kurtarma, kimliklendirme ve iletişim çalışmalarının da etkin bir biçimde yapılmadığına dikkat çekti. Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın 936. hafta basın açıklaması şöyle;

“Gerekli önlemlerin alınması halinde en az zararla atlatılabilecek doğal afetler ne yazık ki ülkemizde kitlesel ölümlere ve ağır yıkımlara neden oluyor. 6 Şubat’taki Kahramanmaraş merkezli depremde de aynı şey oldu; önlenebilir kitlesel ölümler ve ağır yıkımlarla karşı karşıya kaldık.

Depremin felakete dönüşmemesi için gereken önlemler alınmadığı gibi, deprem sonrası iletişim, arama-kurtarma, kimliklendirme çalışmaları da etkin bir biçimde yapılmadı. Bu durum yaşanan felaketi katmerledi. Toplu ölümlerin gerçekleştiği durumlarda kurbanların kimliklerinin belirlenmesi için yürütülen “Felaket Kurbanlarını Kimliklendirme” çalışması arama-kurtarma ile eş zamanlı olarak yapılmak zorundadır.

‘SEVDİKLERİ İLE VEDALAŞMALARI EN KADİM İNSANLIK DEĞERİDİR’

Çünkü depremde ölenlerin yakınları öncelikle sevdiklerinin hızla ve doğru olarak belirlenip kendilerine teslim edilmesini isterler. İnsanın ölümünden sonra bedeninin yakınlarına teslim edilmesi bir insan hakkıdır. Geride kalan yakınlarının, ölülerini sahip oldukları dini, kültürel ve toplumsal değerlere göre defnetmeleri ve sevdikleri ile vedalaşmaları en kadim insanlık değeridir. Kayıp kişilerin bedenleri kimliklendirilmediği sürece resmi olarak ölü sayılmazlar. Onların hem “var” hem de “yok” kişiler olması hali ölümden daha derin, dayanılması daha zor bir acıya neden olur.

‘YAŞANAN FELAKETTEKİ SORUMLULUĞUNUZU ÜSTLENİN, ÖZÜR DİLEYİN, İSTİFA EDİN’

Sevdiklerine ait bir mezara ulaşma mücadelesi verenler olarak, mezar arama mücadelesi verenlerin çoğalmasını istemiyoruz. Bu nedenle 936. haftamızda devleti yönetenlerden talep ediyoruz:

Depremde kayıp olan sevdiklerine ulaşamayanların “Her gün ölüyoruz!" çığlığını duyun.

Basına yansıdığına göre deprem sonrası defin geleneklerine uymadan, meçhul kişi olarak gömülen binlerce insanın kimliklendirme çalışmalarının acilen tamamlanmasını sağlayın. Depremde hayatını kaybedenlerin toplu mezarlara gömüldükleri iddialarına cevap verin.

Enkazdan kurtarıldıktan sonra çoğunluğu çocuk kendilerinden haber alınamayan kişilerin akıbetlerini açıklayın. Türkiye’de uzman ve imkan bulunmasına karşın Felaket Kurbanlarını Kimliklendirme çalışmalarına yönelik bir yapılanma bulunmamaktadır. Felaket Kurbanlarını Kimliklendirme sisteminin hayata geçmesini sağlayın.

Yönetenler olarak, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarınızla birlikte deprem ve sonrasında yaşanan felaketteki sorumluluğunuzu üstlenin, özür dileyin, istifa edin.

DİYARBAKIR: DOSYA FAİLİ MEÇHUL OLARAK KALIR

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemin 734’üncüsünü Bağlar ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Pankartların açıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşıdı. Eylemde, Şırnak’ın merkeze bağlı Ara Köyü'nde 1994’de gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Ahmet Sanır’ın hikayesi anlatıldı.

Gözaltına alınan ve daha sonra cenazesi bulunan Ahmet Sanır'ın hikayesini anlatan Amed İHD Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Akdeniz, Şırnak’a bağlı Ara köyünde ikamet eden Sanır’ın, Mart 1994’te köye gelen Beyaz Toros marka bir araçtan inen silahlı sivil üç kişi tarafından kardeşi Ömer Sanır'ın gözleri önünde işkence yapılacak gözaltına alındığını söyledi.

Karakollara ve savcılığa başvurularda Sanır’ın gözaltına alınmadığının iddia edildiğini kaydeden Akdeniz, şunları söyledi:

“Ahmet Sanır kaybedildikten iki gün sonra, Silopi ilçesine bağlı bir köyde yaşayan köylüler, 'Bir kişinin Beyaz Toros marka bir araçla Sinan Lokantası'na getirildiğini, sürüklenerek lokantanın içine götürüldüğünü ve iki-üç dakika sonra içeriden silah sesleri geldi. Köylülerin anlattığına göre daha sonra aynı kişiler geldikleri araca binerek oradan uzaklaştı' dedi.

Bunun üzerine köylüler Sinan Lokantası'na girer ve orada bir kişinin cansız bedeniyle karşılaşır. Köylüler, cesedi alarak köy mezarlığına defnederler. Bu olayı duyan Sanır’ın ailesi köye gelir. Köylülerin aileye gösterdikleri elbiselerden gömülen kişinin Sanır olduğunu teşhis eder. Sanır’ın, dosyası o tarihten günümüze faili meçhul olarak kalır.”

BATMAN

Batman’da ise İHD Şubesi ile kayıp yakınları, her hafta yaptıkları eylemlerinin 570’incisini Gülistan Caddesi üzerinde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde yaptı. “Kayıplar bulunsun failler yargılansın" pankartının açıldığı eylemde aileler gözaltında kaybettirilenlerin fotoğraflarını taşıdı.

Eylemde 21 Şubat 1993 tarihinde Elazığ merkezde JİTEM tarafından kaçırıldıktan sonra katledilen Av. Metin Can ile Dr. Hasan Kaya’nın hikayesi okundu.

‘SHP ELAZIĞ İL BİNASINDA AÇLIK VE ÖLÜM ORUCU EYLEMİ BAŞLATTI’

İHD Batman Şube Yöneticisi Ercan Kanar, 21 Şubat 1993 tarihinde JİTEM tarafından Av. Metin Can ile Dr. Hasan Kaya’nın Elazığ il merkezindeki evlerinden kaçırıldığını söyledi. Kanar, şunları söyledi:

“Kaçırılışlarından bir gün sonra arabaları Elazığ Yazıkonak beldesinde bir besici ahırı yakınlarında bulundu. Sonradan bu ahır içinde Metin Can ve Hasan Kaya'ya vahşice işkenceler yapıldığı anlaşıldı.

Arabanın bulunmasıyla, en başta yakın akrabaları ve dostları olmak üzere, halk tarafından SHP Elazığ il binasında açlık ve ölüm orucu eylemi başlattı. Ayrıca, bazı siyasi partiler, sendikalar, İHD ile birçok demokratik sivil toplum kuruluşları da bu ölüm ve açlık orucu eylemlerine gerekli desteği vermek için yoğun katılım sağladı.

Bir taraftan bu eylemler devam ederken, diğer taraftan da Metin Can ve Hasan Kaya'yı kontraların elinden kurtarmak umuduyla, dönemin İçişleri Bakanı ve Aydın Milletvekili İsmet Sezginle görüşmek üzere, Metin Can’ın doktor eşi Fatma Can, İHD tarafından oluşturulan bir heyet ile birlikte Ankara’ya gitti.

‘ELEKTRİK DİREĞİNE BİR POŞET İÇİNDE METİN CAN’IN AYAKKABILARINI ASTI’

Bakan heyet temsilcilerini kabul ederek, heyette bulunan Doktor Fatma Can'a ‘Siz hiç endişe etmeyiniz aldığımız duyuma göre eşiniz bir-iki gün içinde evine dönecektir’ sözleriyle güvence verdi. Bu sözler üzerine heyet Elazığ’a geri döndü.

JİTEM heyetle ve halkla alay edercesine, eylemin yapıldığı ve halkın kitlesel olarak bulunduğu SHP il binasının önündeki elektrik direğine bir poşet içinde Metin Can’ın ayakkabılarını astı. JİTEM bununla da yetinmeyerek, Metin Can ve Hasan Kaya’nın evlerine telefon açarak ailelerine işkence seslerini dinletti. Demokratik sivil toplum kuruluşlarının ve halkın tüm çabalarına rağmen, cenazeleri 26 Şubat 1993 tarihinde Dersim yakınlarında ve jandarma karakoluna çok yakın bir mesafede olan Dinar köprüsünün altında bulundu. Olayın yaşandığı tarihte Elazığ'dan Dersim yakınlarındaki Dinar köprüsüne kadar en az beş kontrol noktası bulunmaktaydı. (HABER MERKEZİ)