Depremzede Romanlar ayrımcılığı anlattı: 'Zabıtalar bizi çadırdan kovup hasarlı evlerimize gönderdi'

Depremzede Romanlar ayrımcılığı anlattı: 'Zabıtalar bizi çadırdan kovup hasarlı evlerimize gönderdi'
Deprem sonrasında da ayrımcılıkla mücadele etmek zorunda kalan Romanlar karşılaştıkları zorlukları Artı Gerçek'e anlattı: Yardım istememiz bile 'yağma' olarak adlandırıldı, zabıtalar bizi çadırdan kovup hasarlı evlerimize gönderdi.

Esra ÇİFTÇİ


İSTANBUL - Romanlar, günlük hayatta yaşadıkları ayrımcılığı deprem bölgesinde de yaşıyor. Okuryazarlık oranının az olduğu, kamu kurum ve kuruluşlarıyla iletişimde sorunlar yaşayan Roman toplulukları, depremden sonra sağlanan insani yardım ve desteklerden haberdar olamadı. Yardımların ulaştırılmasında ve deprem bölgesinde ayrımcılığa maruz kaldılar.

Depremin ilk günlerinde itibaren bölgede çalışmalar yürüten Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus ve depremzede Romanlar yaşadıklarını Artı Gerçek'e anlattı.

'YARDIM İSTENMESİ BİLE 'YAĞMA' OLARAK ADLANDIRILDI'

Romanların özellikle Maraş'taki ikinci depremde büyük kayıplar yaşadığını söyleyen Arus, deprem sonrasında da Romanların yardımlara ulaşmakta yaşadıkları ayrımcıları şöyle anlattı:

“Her bölgenin muhtarları aracılığıyla yardımlar dağıtılıyordu fakat bu bölgelerdeki DOM ve Abdal Roman gruplarının muhtarları bölgeyi terk ettiler, bu sebeple topluluklar hiçbir yardıma ulaşamadılar. Diğer mahallelerdeki yardımlara talip olduklarında ise ayrımcılığa maruz kaldılar. “Çingeneler geliyor, bizim yemeğimizi bitiriyorlar, hırsızlık yapıyorlar, yağma yapıyorlar” şeklinde ayrımcı davranışlarla karşılaştılar. Toplulukların ihtiyacı kadar yardım istemesi bile 'yağma' olarak adlandırıldılar."

Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus

'ÖNYARGILAR DEVAM EDİYOR'

Elmas Arus, depremin üzrinden bir aydan fazla süre geçmesine rağmen Romanlara hâlâ düzenli bir şekilde yardım ulaştırılmadığını da belirtti:

“Sivil toplum dayanışması ile toplulukları ayakta tutmaya çalışıyoruz. DOM ve Abdallar çadır yardımından faydalanamıyorlar. Birkaç ailenin çadırlara yerleştirilmesinden sonra bir hırsızlık vakası olunca ilk önce bu insanlara yöneldiler ve şiddet uygulayarak bu aileleri çadırlardan kovdular. Dolayısıyla bu hikâyeyi duyan diğer topluluklar da imkân dahilinde olsa bile bir araya gelmek istemediler. Evlerinin kenarlarında yine gönüllülerin ve bizim dayanışmamızla brandalarla çadır oluşturmaya çalıştılar. AFAD’a erişemediler. AFAD tek tek çadır vermiyor. DOM ve Abdallara “siz yer bulun biz çadır veririz” deniyor. Yer bulamadıklarında da çadır da temin edemiyorlar. Evleri hasarlı olması sebebiyle eşyalarını korumak için kapılarının önünden ayrılmıyorlar. Diğer taraftan da gittikleri yerde de ayrımcılığa uğradıkları için hiçbir yere gitmek istemiyorlar”

'ROMANLAR ÇADIRLARDAN ÇIKARTILIYOR'

Antep’te yaşayan Abdal Romanlardan Filiz Esoğlu ve Nurten Buluter de ne AFAD’ın ne belediyenin ne de devletin herhangi bir kurumunun kendilerine çadır vermediğini, günlerce sokaklarda kendi imkanlarıyla yaptıkları brandalarla soğukta yaşadıklarını anlattı.

'ZABITALAR BİZİ ÇADIRDAN KOVUP HASARLI EVLERİMİZE GÖNDERDİ'

Filiz Esoğlu ve Necla Buruter

, Romanlara karşı ayrımcılığın devam ettiğini ve polislerin, zabıtaların gelip kendilerinin kurduğu derme çatma çadırları söküp kaldırdıklarını, bu nedenle de mecburen hasarlı evlerine döndüklerini söyledi:

“Benim evime az hasarlı denildi ama yine de evde kalmaktan korkuyoruz. Çadır kurduk, zabıtalar gelip çadırları söktüler. Fatma Şahin’e kötü görünüyormuşuz galiba, çevre etkileniyormuş, kötü bir görüntü varmış, “herkes evine girsin, görünmeyin” diyorlar. Evleri hasarlı, orta hasarlı, az hasarlı kim varsa evlerine geri döndüler. Benim evim az hasarlı ama sağımdaki, solumdaki iki bina hasarlı, yarın bir gün üzerime devrildiğinde bunun hesabını kim verecek. Zabıtalar bizi çadırdan çıkarıp evlerimize döndüğümüzde, evimi su basmış. Defalarca GASKİ’yi (Antep Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü) aradık ne gelen var ne giden. Yağmur yağmasın diye dua ediyorum”

'SANKİ DEPREMİ İŞÇİLER YAPMIŞ GİBİ MAAŞLARINI KESTİLER'

Filiz Esoğlu, eşinin fabrikada işçi olduğunu, depremden dolayı bir ay işe gitmediğini, zaten fabrikanın da kapalı olduğunu söylüyor. Eşinin bir hafta önce yeniden işe başladığını ama geçen ayki maaşını vermediklerini belirtiyor.

“Sanki depremi işçiler yapmış gibi paralarını kestiler. Daha bir hafta önce işe başladı, bir ay çalışacak da aylık alacak da elimize üç kuruş geçecek. Bırakın deprem yardımlarını, her yıl ihtiyacı olanlara küçük miktarlarda yardım yapılır ama biz Romanlara verilmez.

'HURDAYA GİDENLERİ “HIRSIZ DİYE” DÖVÜYORLAR'

Filiz Esoğlu, Romanların geçimlerini daha çok müzisyenlik ve gündelik işlerden sağladıklarını, depremden dolayı düğün ne eğlence yapılmadığı için günlük hayatlarını idame ettirmede büyük zorluklar yaşadıklarını söyledi:

“Bizimkilerin meslekleri davul, zurna bir de hurda toplarlar. Deprem bölgelerinde OHAL’den kaynaklı hurda toplamakta yasaklandı. Hurdaya gidenleri “hırsız diye” dövüyorlar. Belki bizim evlerimiz tam yıkılmadı ama beş parasız kaldılar, çaresiz kaldılar. İlk zamanlar çadır bulamadık, soğuktan sokaklarda rezil olduk. Üç gün boyunca arayan soran da olmadı. Sonra sivil toplum örgütleri yardım etti, devletten herhangi bir yardım görmedik”

'BİZ GÖRÜNMEYEN BİR TOPLUMUZ'

Antep’te yaşayan Abdal Romanlardan Necla Buluter de, Romanlar olarak herhangi bir yardım almadıklarını, sadece İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin yardım ettiğini söylüyor.

“Buradaki belediyeden hiçbir yardım almadık. Bize ne çadır verdiler ne bir şey. Çadırlarımız kötü gözüküyor diye bizi evlerimize yollayıp çadırlarımızı kaldırdılar. Ya düzgün bir çadır verin ya da yer gösterin dedik ona da yanaşmadılar. Diğer depremzedelere çadır, konteyner verildi ama biz Roman olduğumuz için hep dışlanıyoruz, depremde bile böyle oldu. Biz görünmeyen bir toplumuz”

Öne Çıkanlar