Dersimli bal üreticileri ayakta kalmaya çalışıyor: 'Arı biziz, bal bizdendir'

Dersimli bal üreticileri ayakta kalmaya çalışıyor: 'Arı biziz, bal bizdendir'
Dersim’de ‘Arı Biziz Bal Bizdedir Arıcılık ve Bal Günleri’ etkinliği başladı. Etkinliğin ana gündemi küresel ısınmanın arılar üzerinde etkisi, Dersim’de arıcılık ve doğal üretimin nasıl olacağı konuları.

Remzi BUDANCİR


DERSİM - Arı yetiştiriciliği bölge kentleri için önemli bir geçim kaynağı. Dersim, Bingöl, Erzincan, Erzurum, Muş, Şırnak, Hakkâri, Bitlis ve Elazığ arı yetiştiriciliğinin sürdüğü kentlerin başında geliyor. Geçmişten günümüze arı yetiştiriciliğin yaygın olduğu bu bölgelerde yaşanan göçlerle birlikte bu sektörü de olumsuz etkiledi. Geçmişte arı yetiştiriciliğinin yaygın olduğu bölgelerde arıcılık bitme noktasına geldi.

DERSİM VE ARI YETİŞTİRİCİLİĞİ

Endemik bitki türü açısından oldukça zengin bir coğrafya olan Dersim arı yetiştiriciliğinin yaygın olduğu kentlerden. 1990’lı yıllarda köy boşaltmaların yaygın olduğu, yasak bölge uygulamalarının günümüze kadar sürdüğü Dersim’de son birkaç yıldır arıcılık, arı yetiştiriciliği de arttı. Büyük kentlerde ekonomik sorunla boğuşan birçok isim ata mesleği olan arıcılığa tekrar yönelmeye başladı. Arıcılık ve arı yetiştiriciliğin giderek arttığı kentte arı yetiştiriciliği ile ilgili etkinlikler de düzenleniyor.

DERSİM’DE 'ARI BİZİZ BAL BİZDEDİR' ARICILIK VE BAL GÜNLERİ

Bu etkinliklerden biri olan “Arı Biziz Bal Bizdedir Arıcılık ve Bal Günleri” etkinliği Dersim’de başladı. Dersim Arı Yetiştiricileri Birliği tarafından düzenlenen, 15 Ocak’a kadar devam edecek olan etkinliğe Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği (TAB) Genel Başkanı Ziya Şahin yanı sıra alanlarında uzaman çok sayıda uzman katılıyor. Etkinliğe katılan uzanmalar arı yetiştiriciliğinin bilimsel yöntemi, küresel ısınmanın arılar üzerine etkisi, bölgede arı potansiyeli, üretimde doğal yöntemlerin nasıl kullanılacağı dahil bir çok konu ile ilgili bilgi verecek. Etkinlik öncesi Artı Gerçek’e konuşan Dersim Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı ve TAB Yönetim Kurulu Üyesi Kazım Doğan, üç gün sürecek etkinlikte günümüz koşullarında nasıl arıcılığın yapıldığı, teknik alanda yaşanan sorunlar, arıcılığın dünü ve yarını ile ilgili tartışmaların olacağını söyledi. Etkinliğe katılan uzmanların arıcılık ile ilgili bilgiler vereceğini ifade eden Doğan, asıl hedefin doğal üretimin nasıl olacağı, bu doğrulta nasıl bir çalışma yapılması gerektiği konusunun masaya yatırılacağını söyledi.

EKONOMİK KRİZ GİRDİ MALİYETLERİNİ ARTTIRDI

Ekonomik kiriz arıcılığı da olumsuz etkiliyor. Arıcılıkta kullanan malzemelerin fiyat artışı da yüzde yüzü aştı. Bu duruma dikkat çeken Doğan şunları söyledi:

“Çeşitli arıcılık malzemelerinde girdi maliyetlerini üzerinde etkisi oluyor. Aslında biz tamamen doğal bir kaynak kullanıyoruz. Doğada arılarımız var. Arılar hiçbir şeye ihtiyaç duymadan balı toplayıp getiriyorlar. Bu konuda bir sorun yaşamıyoruz ama malzeme temininde maliyet artıyor. Diyelim eskiden arıcı bir körüğü 30 liraya alırdı, şu anda fiyatı 150 lira. İlkbahar için kısmi besleme şekeri kullanılırdı. Bu şeker 180 liraydı, şu anda bin liranın üzerinde. Arıcı maskesi, yada nakliyeler gibi hemen her şey bizi etkiledi. Ama biz üretimde çok sağlam bir yerde duruyoruz. Çünkü hiç olmayan, kimsenin görmediği kaynakları kullanıyoruz. Dağlardaki çiçekleri kullanıyoruz. Bunların bizim için bir maliyeti yok. Ama bu çiçeklere ulaşma sürecinde bir maliyetimiz var. Nakliye, işçilik malzeme gibi kalemlerde bize olumsuz yansıyor”

Dersim Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı ve TAB Yönetim Kurulu Üyesi Kazım Doğan

'YAYLARA, MUNZUR DAĞLARINA ULAŞAMIYORUZ'

Dersim'de arı yetiştiriciliği için en uygun koşullar kırsal kesim. Sarp dağlar, geçilmez vadilerin olduğu bu coğrafyada arıcılar için ciddi engeller oluşturuyor. En önemli sorunların başında arıcılık için uygun olan yaylalara ulaşmama olduğunu ifade eden Doğan şunları söyledi:

“Birçok yaylanın yolu yok. Dersim’de sadece arıcılık değil, küçükbaş hayvancılık açısında da önemli bir il. Şu anda Dersim’de 520 bin civarında anaç koyun var. Bunları kuzularıyla düşünüldüğünde bir milyon üzerinde küçükbaş hayvan var bu kentte. Bunlarda bu yaylaları kullanamıyor. Üreticiler üzerinde yaylaların kullanılmamasının yoğun bir baskısı var. Yol sorunu olduğu için biz bal üretimi için Munzur Dağları’nın önemli noktalarına giremiyoruz”

YAYLA YASAKLARI VE ARICILIK

Bir diğer önemli konu yayla yasakları ve güvenlik gerekçesi ile kullanılmayan bölgeler. Geçmiş dönemlerde arıcılar bu bölgelerin çoğunu kullanamıyordu. Güvenlik ile ilgili bölgelerde ‘yasak bölge uygulaması’ sorunu ile karşılaşıp karşılaşmadıklarına ilişkin soruya Doğan, “Bu sorunu 2-3 yıl önce yoğun bir şekilde yaşıyorduk. Ama şu an için öyle bir sorun yok. Şuraya gitmeyin, buraya gitmeyin şeklinde hiçbir sorunla karşılaşmıyoruz. Ama bizim faydalanmak istediğimiz bazı alanların yolları yok. Bizim için bu sorun oluşturuyor. Dediğim gibi temel yaşadığımız sorun yol ve ulaşım sorunu” cevabını verdi.

KÖYLERDEN KOPUŞ ÜRETİMDEN UZAKLAŞTIRDI

Geçmiş dönemde bölge için önemli bir geçim kaynağı olan arıcılık son yıllarda azaldı. Bunun nedeni kentlere göç ve gençlerin bu alana ilgi göstermemesi. Gençlerin hâlâ arı yetiştiriciliğine yeterli düzeyde ilgi göstermediğini ifade eden Doğan, bunun nedeninin gençlerin istememesi değil, insanların sistematik bir şekilde köylülükten koparılması olduğunu söyledi. Bölgede yaygın olarak “Kültürel Üretim” yöntemi uygulandığını, üretimin bu şekilde kuşaklar boyu aktarıldığını hatırlatan Doğan son dönemde yaşam tarzı değişikliği nedeniyle gençlerin arıcılık üretiminden uzaklaştığını belirtti:

"İnsanlar köyde yetiştiği için, inek, koyun, keçi, arıyla, tarlayla birlikte büyüyordu. Bu tarımsal bütün faaliyetlerin kültürle doğrudan ilgilidir. Mesela İstanbul’da yaşayan bir genç gelip burada üretime dahil olması çok zor. Arıcılıkta işçilik kullanmak istiyoruz mesela. Genç geliyor. Ama onun konfor alanı, konfor tanımı ve talepleri farklı. İnternet, elektrik, farklı bir sosyal alan istiyor. Biz yaylada bunları bulamayız. O yüzden üretim daha çok kültüre dönüktür. 10-20 yıldır İstanbul’da ikamet eden insanalar gelip burada koyunculuk, arıcılık yapmaz. Bence bu biraz zor bir meseledir. Bunun yerine insanlar kültürel olarak bu üretim sürecine dahil olabilirler” sözleri ile gençlerin yaşam tarzları, kırsal alandan koptuğu için bu alana yönelemediğini söyledi.

ÜRETİMDE CİDDİ AÇIK VAR

Buna rağmen üretimde ciddi bir açıklık olduğunu ifade eden Doğan, gençlerin bu alana ciddi anlamda yönelmesi ile üretime dahil olabileceğine işaret etti. “Bir genç bunu istese, gidip köyüme koyun, arı yetiştiriciliği yapacağım, tarlamı ekeceğim derse kesinlikle başarılı olur diyen” Doğan, “Yeter ki inanıp aynı gayreti göstersin. Çünkü üretimde ciddi bir açık var. Türkiye’de 80-90 milyon nüfustan bahsediyoruz. Üreten insan sayısına baktığımızda 2-3 milyona karşılık buluyor. Üreten insan sayısı az. Kültürel üretimden uzaklaşma, yabancılaşmanın getirdiği sorun bu. Yani insanların üretime yabancılaşması var. İnsanların önce buna inanması lazım. Bende 2010 yılında gelip arıcılığa başladım. Aile arıcı olduğu için kendimi arıcı zan ediyordum. Aslında arıcılıkla ilgili hiçbir şey bilmediğimi yıllar içerisinde öğrendim. Bir işin içinde olmak, o alanda emek üretmekle iş öğrenilebiliyor. Gençler fazlasıyla bunu yapabilirler. Şehirlerde her gün farklı iş aramaları yerine köylerde üretme dair bir yaşam düşünebilirler. İnsanlar bunu kavramalılar” dedi.

SORUNUN ÖZÜ FAZLA ÜRETİM İSTEĞİ

Bir diğer sorun da küresel ısınma ve bölgede yaşanan çevre problemleri. İklim değişikliği canlı türlerinin üzerinde olumsuz etki bıraksa da en büyük tahribat insan eliyle yapılıyor. Özellikle bu etkinlikte küresel ısınmanın arılar üzerindeki etkisini konuşacaklarını anlatan Doğan, asıl meselesinin insanın doğaya, canlıya müdahalesi olduğuna işaret etti. Fazla üretim isteğinin arıcılığı da olumsuz etkilediğini ifade eden Doğan bu etkileri şu sözlerle özetledi:

“Çok fazla üretebilmek için, sürekli üretebilmek için çaba sarf ediliyor. Ürün yetiştirebilmek için arı sayısını çoğaltmaya başlıyoruz, uygun olmayan ortamlarda ana arı yetiştiriyoruz. Farklı biçimler deniyoruz. Bizim bu yaptığımız hamleler iklimde karşılık bulmuyor. Bir arıyı İlkbaharda kovana koyuyoruz. Diyelim ki Adana, Mersin, Antalya, Muğla yada Hatay’da yetişmiş bir ana arıyı getirip burada kullanmaya çalışıyoruz. Aslında gayretimiz üretime yetişmek ama yöntemimiz müthiş hatalı. O arının buranın doğasıyla bir uyumsuzluğu başlıyor. Çünkü farklı iklime uyum sağlamış. İlkbahar geliyor, Sonbahara kadar yaşıyor ve Kış aylarında ölüyor. Bu bölgelerin arılar üzerindeki etkisini gösteriyor”

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE ARICILIK

Arının 100 milyon yıldır doğaya uyum sağladığını, çevresel değişime rağmen varlığını koruyabildiğini hatırlatan Doğan, şunları söyledi:

“Küresel ısınma, iklim değişikliği ne boyutta olursa olsun arı ona bir şekilde adapte olur. Evrilir. Burada bizim yanlış müdahalelerimizin olmaması gerekiyor. Arıcıların, koyun yetiştiricilerin yada tarımla uğraşanların müdahalesi olmaması gerekiyor. Doğa bir şekilde her şeyi kendine benzetiyor. Canlılar doğaya uyum sağlıyor. İnsan müdahalesi olması arının kendisi coğrafyaya uyum sağlayabiliyor. Coğrafyaya uyum sağlayamıyorsa o arı yeterli üretim de yapamıyor, fazla yaşayamıyor da. Aslında arı insana, bize rağmen, o kadar yanlış müdahalelerimize rağmen hala yaşayabiliyor. Küresel iklim değişikliği ile de bu şekilde mücadele edebiliriz. Irkları koruyarak, tohumları koruyarak küresel ısınmaya karşı mücadele edebiliriz.”

Öne Çıkanlar