Diyarbakır Barosu'nun 49'uncu Olağan Genel Kurulu: 'Çözüm süreci için büyük sorumluluk düşüyor'
Rojhat ABİ
DİYARBAKIR - Diyarbakır Barosu'nun 49'uncu Olağan Genel Kurulu, bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.
Çand Amed Kültür ve Kongre Merkezi'ndeki genel kurula DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren ve çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı.
BARO BAŞKANLIĞI İÇİN ADAY SAYISI ÜÇE ÇIKTI
Baro organları seçimi yarın 09.00-17.00 saatleri arasında yapılacak. Avukat Cengiz Baysal da Diyarbakır Barosu başkanlığına adaylığını açıkladı. Böylece yarın yapılacak seçimde aday sayısı üçe çıktı. Abdulkadir Güleç ve Barış Yavuz ile birlikte Cengiz Baysal da başkanlık için yarışacak.
EREN: YARGI BAĞIMSIZLIĞI SORGULANIYOR
Program sunumunun ardından mevcut Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, açılış konuşmasını yaptı.
Konuşmasına 6 Şubat depremlerinde yaşamını yitiren avukatları anarak başlayan Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, "49'uncu Genel Kurulu’nu savaş ve çatışmayla karşılıyoruz. Kadınların katledildiği, çocukların vahşice öldürüldüğü, yargının bağımsızlığının ciddi anlamda sorgulandığı bir süreçten geçiyoruz. Diyarbakır Barosu'nun yaşanan hıkuksuzluklara karşı aldığı tutum çok önemlidir. Hemen yanı başımızda, Filistin’de 40 binin üzerinde kişi yaşamını yitirdi. Savaşın, çatışmanın, şiddetin en acı tecrübesini yaşamış halk olarak, insanların barış içerisinde yaşamasını sağlamakta sorumluluğu olan tüm kurumlara bu çatışmayı durdurma konusunda çağrıda bulunuyorum” dedi.
'ÇÖZÜM İÇİN DİYARBAKIR BAROSUNA BÜYÜK SORUMLULUK DÜŞÜYOR'
Çözüm süreci tartışmalarına değinen Eren, şu değerlendirmede bulundu: "Son günlerde Türkiye’de yeniden barışın, çözümün konuşulması bizi ne kadar umutlandırdığını, beklenti içine soktuğunu gözlemleyebiliriz. Diyarbakır Barosu hiçbir zaman toplumun taleplerinden kendini uzak tutmadı, tutamaz da. Bu ülkenin toplumsal sorunlarının, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü açısından en ufak söylem bizi umutlandırıyor. Önümüzdeki günlerde yeni bir barış, çözüm sürecinin oluşabilmesi için Diyarbakır Barosu’na büyük sorumluluk düşmektedir. Diyarbakır Barosu’nun aynı şekilde Kürt sorunun çözümü konusunda sorumluluk alacağı bilinmektedir."
MIZRAKLI'NIN CEZASININ ONANMASINA TEPKİ
Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı'ya verilen 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasının Yargıtay tarafından onanmasını eleştiren Eren, "Yargının bağımsızlının tartışıldığı süreçte, özellikle Kürtlerin, Kürt sorununa ve toplumsal meselelere ilişkin sarf edilen sözler kriminalize ediliyor. Kürtler, en küçük söyleminden kaynaklı mahpus edilmekte. Bunun en büyük örneklerinden biri olarak, eski Belediye Eşbaşkanımız Selçuk Mızraklı’ya verilen cezanın Yargıtay tarafından onanmasıdır" dedi.
'TAHİR ELÇİ İÇİN MÜCADELE DEVAM EDECEK'
Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin öldürülmesiyle ilgili davada cezasızlığa karşı mücadelenin süreceğini dile getiren Eren, konuşmasına şöyle devam etti:
"Ömrünü insan hakları mücadelesine adayan Baro Başkanımız Tahir Elçi buna örnektir. İsteksizlikle dava açıldı ama aynı isteksizlik yargılama sürecinde de devam etti. Tahir Elçi dosyası cezasız bırakılmak istendi. Bu mesaj aslında Tahir Elçi’nin çizdiği, savunduğu ve Kürtlere karşı bu ülkede savunma yapan her insan hakları savunucusuna karşı verilen bir mesajdı. Kürtlere bu mesajı göstermek için bu kararı verdiğini iyi biliyoruz. Tahir Elçi dosyasının cezasız kalmaması için mücadele verdik, bundan sonra da hem baro olarak hem de dostları olarak mücadele vereceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın."
'HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ASKIYA ALINMIŞ DURUMDA'
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkında verdiği ihlal kararlarını hatırlatan Eren, şu eleştiride bulundu:
"Türkiye’de hukukun üstünlüğü askıya alınmıştır. AİHM’in kararları mahkemeler tarafından uygulanmıyor. Sayın Demirtaş’ın, Kavala’nın tahliye edilmesi için verilen ihlal kararları bertaraf edildi. Diyarbakır Barosu'nun bu zorlu koşullarda, Kürt Halk Hareketi'nin önemli temsilcisi olan avukatlarla birlikte gereken çalışmaları ve mücadeleyi sürdüreceğinden de kimsenin kuşkusu olmasın. Hukuk alanında yaşanan hukuk tahribatının yanı sıra Kürdistan kentlerinde bizlerin seçilme hakkına da müdahale edildi. Önce Van’da Sonra Colemerêg’te (Hakkari) Kürtlerin seçme hakkına müdahale edilmek istendi. Ama halklar buna gösterdiği direnişle, önümüzdeki günlerde de buna karşı çıkacağını gösterdi."
'KÜRTLER CEZAEVLERİNDE TECRİT ALTINDA ÖLÜME MAHKUM'
Eren, konuşmasının devamında cezaevlerinde sürdürülen tecrit uygulamalarına tepki göstererek Diyarbakır Barosun mücadelesini sürdüreceğini belirtti.
Eren konuşmasını şöyle tamamladı: "Bu süreçte Kürtler, çektiği halaylardan, şarkılardan, suç teşkil etmeyen sloganlardan kaynaklı tutuklandı, ağır cezalar gördü. En hassas olduğumuz yer rengimiz, dilimizdir, kültürümüzdür. O yüzden bu saldırıların altında da Kürt meselesinin altındaki çözümsüzlüğün yattığını çok iyi biliyoruz. Kürtler cezaevinde tecrit altında tutuluyor, ölüme mahkum ediliyor. Uzun cezalarla cezaevinde tutuluyor. Biz Amed Barosu olarak 2 yıl süreç içerisinde hak, hukuk mücadelesiyle bu haksızlıklara karşı durmaya çalıştık. Amed Barosu’nun mücadele geleneğiyle sesimizi çıkarmaya devam ettik. Bundan sonra baronun geçmişten gelen bu geleneği sürdüreceğinden kaygımız yok. Aday arkadaşlarıma başarılar diliyorum."
DENETİM RAPORLARI OKUNDU
Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren'in konuşmasının ardından mevcut yönetimin geçmiş dönem çalışmaları sunuldu.
Sunumdan sonra denetim kurulu raporu okundu. Yönetim kurulu ve denetleme kurulu ibrasından sonra genel kurula 15 dakikalık ara verildi.
DEMİRTAŞ'IN PLAKETİNİ KARDEŞİ ALDI
Aranın ardından meslekte 25 yılını dolduran avukatlara plaket verilmeye başlandı. Cezaevindeki eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın plaketini kardeşi Aygül Demirtaş aldı.
Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata ise meslekte 25'inci yıl plaketini Diyarbakır Barosu'nun en kıdemli ve eski avukatı Mehmet Siraç Anık'tan aldı.
GÖZYAŞLARINI TUTAMAYAN DİVAN BAŞKANI: REHİNE OLDUKLARI İÇİN HAZIR BULUNAMIYORLAR
Meslekte 25'inci yılını dolduran avukatlara plaketleri verilirken tutuklu eski Ergani Belediye Başkanı avukat Ramazan Kartalmış'ın plaketini başka bir meslektaşı aldı. Plaketi veren Divan Başkanı Sabahattin Acar gözyaşlarını tutamadı. Acar "Rehine oldukları için hazır bulunamıyorlar, vekilleri alıyor. Gerçekten üzülüyorum, kahroluyorum. 60 milyonluk bir halkın suçu ne? Vekilleri niye bu durumda? Bu olacak şey değil" dedi. Acar'ın konuşması salondan alkış aldı.
KADIN AVUKATLAR KADIN VE ÇOCUK KATLİAMLARINI PROTESTO ETTİ
Öte yandan Diyarbakır Barosu 49'uncu Genel Kurulu'nda kadın avukatlar, kadın ve çocuk katliamlarını protesto etti. 'Jin, jiyan, azadi' (kadın, yaşam, özgürlük) sloganları atam kadın avukatlar 'Kuitina jinan polîtik e' (kadın cinayetleri politiktir) yazılı pankartla sahneye çıktı.
MİRAN: HUKUK, EGEMENİN BASKI ARACINA DÖNÜŞTÜ
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) adına söz alan avukat Gizem Miran konuşmasına, katledilen Eski Diyarbakır Barosu başkanı Tahir Elçiyi ve adil yargılanma hakkı için mücadele yürütürken açlık grevinde hayatını kaybeden Ebru Timtik’i anarak başladı. Miran, "Savaş hukukunun egemen olduğu bir coğrafyada bizler mesleğimizi yapmaya çalışırken, geçtiğimiz yıllarda bu hukuk daha da derinleşirken, katmerlenerek ilan edilen olağanüstü hal ve bu dönemde çıkarılan OHAL KHK’eriyle hak ve özgürlüklerin bir kısmı ortadan kaldırılırken büyük bir kısmı da kullanılamaz hale getirildi. Hukuk bu coğrafyada fütursuzca egemenin baskı aracı olarak kullanılmaya devam edildi. Ülke yönetimi tek adam rejimiyle tamamıyla baskıcı ve faşist bir biçime büründü. Bunun sonucunda tüm toplum gibi biz savuma makamına karşı da gerek yargı tacizleriyle gerekse ekonomik ve sosyal sömürü araçlarıyla baskılar arttırıldı" dedi.
'HAPİSHANELERDEKİ HAK İHLALLERİ GİDEREK ARTIYOR'
Ceza İnfaz Yasasında yapılan değişikliklerin başta Kürtler olamak üzere birçok kesimi mağdur ettiğini ifade eden Miran, konuşmasına şöyle devam etti:
"Rejim, başta Kürtler ve kadınlar olmak üzere işçilere, emekçilere, ezilenlere ve tüm ötekilere karşı işlenen yüzlerce suçun faili olmaya devam etmiştir. Yanı başımızda gerçekleşen Sur ve Cizre süreçleri, kadın katliamları, yargı tacizleri bunun en başat örneklerindendir. Egemenin aracı olarak kullanılan hukuk sistemi içerisinde birçok kanunda hukuksuz düzenlemeler getirilmiştir. Ceza İnfaz Yasasında yapılan değişikliklerle ikili bir infaz şekli yürürlüğe konulmuştur. Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını, örgütlenme ve demokratik siyaset hakkını kullanan kadınlar, siyasetçiler, aydınlar, gazeteciler ve genel olarak bütün muhalifler infaz yasasındaki tüm aleyhe düzenlemelerin mağduru edilmiştir. İnfaz yasasındaki bu değişiklikle beraber maalesef ki daha birçok konuda hapishanelerdeki hak ihlalleri giderek artmaktadır.
Başta hasta mahpusların sağlığa erişim hakkı engellenirken sohbet hakkı, iletişim cezaları, görüş hakkı kısıtlamaları gibi uygulamalarla tüm mahpuslara karşı tecrit ve ağır izolasyon uygulanmaktadır. Pek tabi, bunun en ağır örneği İmralı ada hapishanesinde bulunan Sayın Abdullah Öcalan, Sayın Hamili Yıldırım, Sayın Ömer Hayri Konar, Sayın Veysi Aktaş nezdinde uygulanmaktadır. Yaklaşık 44 aydır avukat, aile, vasi görüşü yaptırılmayan, avukat ve aile ziyaretlerine dair yasaklama kararlarının ve itiraz süreçlerinin hukuksuzluklarla yürütüldüğü, bir mutlak iletişimsizlik halinin hüküm sürdüğü, hukukun ortadan kaldırıldığı olağanüstü rejimle yönetilen bir mekân haline getirilmiştir. Sayın Öcalan'a yönelik bu ağır tecrit ve hukukî izahı olmayan bu politikalar tam da yukarıda bahsettiğimiz sorunlarla çok yakından bağlantılıdır. Devletin Kürt sorununa yaklaşımı İmralı adasına yaklaşımıdır.
Hukukun siyasi iktidarların elinde maşaya dönüştüğü olağan üstü uygulamaların normalleştirilmeye çalışıldığı bir atmosferde bu duruma karşı geliştirilen sessizlikten tüm toplum olarak nasibimizi almamız kaçınılmaz olmuştur. İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede hukuksuzca çekilmeyle ayyuka çıkan saldırı biz kadınların hayatlarına, haklarına, bedenine, emeğine karşı daha da yoğunlaştırılmış, özel savaş politikaları devreye sokulmuştur. Kürt halkının meşru taleplerini siyasi iktidar duymazdan gelmekte, bu taleplere karşılık olarak baskı ortamını ayyuka çıkarmaktan kendini alı koyamamaktadır. Anadilde eğitim, anadilde sağlık gibi temel evrensel insan haklarının anayasal güvence altına alınması göz ardı edilmekte ve ülke gündemi toplumsal olarak tartışılmaya başlanmasına dahi tahammül edilemez hale getirilmektedir."
'DİLİMİZE SAHİP ÇIKALIM'
Diyarbakır Barosu Genel Kurulu'nda konuşan Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırmaları Derneği (MED-DER) yöneticisi avukat Eyüp Aydeniz, Kürt diline dönük saldırılara dikkat çekti. Aydeniz, şöyle konuştu:
"Kürt halkının sahibi olduğu bu coğrafyada yıllardır iktidarların zulmü altında bulunuyor. Son 20 yıldır da AKP-MHP iktidarı bütün zorbalığını dil üzerinde sürdürüyor. Biliyorsunuz avukatlık yemininde birçok arkadaşımız burada Kürtçe yemin ediyor. Bu Diyarbakır Barosunun bir geleneğidir. Ama maalesef o yemin bile 'terör eylemi' gibi gösterildi. Kürt dilini 'terörist' olarak gösterenin kendisidir 'terörist' olan. Kürtçe konuştuğu için katledilenleri anıyorum ve bütün kurumlara, halkımıza sesleniyorum: Dilimize sahip çıkalım. Dilimize sahip çıkmazsak, dilimiz bitecek, dilimizi terörist olarak görecekler. Celadet Elî Bedirxan'ın şu dizleriyle bitireyim, 'Dilsiz yaşam olmaz, dilinize sahip çıkın. Bijî zımane Kurdî."
GÜLEÇ: KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEK BOYNUMUZUN BORCU
Diyarbakır Barosu başkan adaylarından söz alan ilk aday Abdulkadir Güleç oldu.
Güleç, Diyarbakır Barosu'nun tarihsel misyonuna sahip çıkacaklarını ifade ederek şunları söyledi:
"Kürt dili üzerindeki baskılara, hak-hukuk alanında yaşanan eksikliklere, cezasızlık politikalarına, yargıya dönük güvensizliğe, kadınlara karşı işlenen soykırıma karşı var gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz. Toplumdaki her kesim ülkedeki anti-demokratik uygulamalardan nasibini aldı. Özellikle bu uygulamaları Kürdistan'da yaşayan Kürt halkı yaşadı ve tecrübe etti. Kürt sorununun çözümünde sorumluluk almak boynumuzun borcudur.
YAVUZ: İMRALI'DA UYGULANMAYAN HUKUKU TEŞHİR EDECEĞİZ
Adaylardan Barış Yavuz ise konuşmasında özetle şunları söyledi:
"Diyarbakır Barosu çalışmaları, Kürdistan ve dünya kamuoyunda anında farklı dillerde paylaşılacak ve raporlaştırılacak. Artık gündem takip eden değil gündem yaratan bir baro olacağız.
Ülkedeki hak ve özgürlük mücadelesi bir halkı savunmak olarak karşımıza çıkıyor. Bizde Kürt sorunun çözümüne dair söz söylemeye devam edeceğiz. Hukuki sorumluluk adına elbette Diyarbakır Barosu olarak elimizden geleni yapmalıyız. Çözüm önerilerimiz ortaklaştırmalıyız. İmralı’da uygulanmayan hukuku daha fazla teşhir edeceğiz. Amed Barosu barışın toplumsallaşması adına çalışma yapmalıdır."
Diyarbakır Barosu'nun 49'uncu Olağan Genel Kurulu, yarın yapılacak oylama ile devam edecek.