Doç. Dr. Yavuz: Az test yaptıkça az vaka bulursunuz
Derya OKATAN
ARTI GERÇEK - TTB COVID-19 İzleme Grubu Üyesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim görevlisi Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, koronavirüs konusunda Artı Gerçek’in sorunlarını yanıtladı.
Yavuz, "Etkin önlemlerin zamanlaması ve bütüncül olması ile ilgili sıkıntılı bir süreç yaşanıyor" derken sağlık çalışanlarına koruyucu malzemelerin haftalar öncesinden dağtılması gerektiğini belirtti.
Türk Tabipleri Birliği, Türkiye’de COVİD-19 vaka sayısının, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlardan çok daha fazla olduğunu belirtiyor. Bu sayı tahminen kaç, nasıl bir buz dağından bahsediyorsunuz? Ve gizlenen rakamlar sadece vaka sayısı mı, can kaybı da gizleniyor mu?
Öncelikle şunu vurgulayalım: TTB olarak elimizde herhangi bir sayı yok. Hekim arkadaşlarımızın paylaştığı bazı veriler var ve rakamlar sürekli hızlı bir biçimde değişiyor. Bu konuda şeffaflık gerçekten çok önemli ancak hastalığın ve virüsün özellikleri nedeniyle bazı zorluklar da var bu sayıyı tahmin etme konusunda. Şöyle özetlemeye çalışayım: Hastalığın özelliği gereği virüsü taşıyan kişi sayısını bilmek zor. Dolayısıyla bu konuda en önemli sıkıntı virüs bulaşan kişi sayısını bilememek. Bunun temel nedeni de virüsü taşıyan kişilerin önemli bir kısmının herhangi bir belirti vermemesi ancak virüsü çevrelerine bulaştırması. Bu grubun oranı hakkında çeşitli yüzdeler ifade ediliyor. Belirtileri olanların bir kısmı da hafif belirtiler gösterebiliyor ve sağlık kuruluşuna başvurmuyor ancak virüsü bulaştırmaya devam ediyor. Başvuranlar arasında da testle kesin tanı koyduklarınız az ise siz aslında buzdağının suyun üstündeki küçük bir kısmını yakalamış oluyorsunuz. Vaka ya da can kaybının gizlenip gizlenmediği konusunda bir şey söylemek olanaklı değil.
Şu anda dünyada da vaka ve ölüm sayıları test yapılanlar üzerinden paylaşılıyor. Test yapılmayan hastalar ve ölümlerin olduğunu tahmin etmek zor değil. Bunları tespit edemediğimizi mutlaka göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bu konuda domuz gribi pandemisini örnek verebiliriz. 2009 yılındaki domuz gribi pandemisinde Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 18 ayda 214 ülkede laboratuvarca doğrulanmış 18 bin 449 kişi öldü. Oysa ABD Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) tahminlerine göre dünya genelinde gerçekleşen ölüm sayısının 151 bin ile 575 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Bunun boyutunu bilemiyoruz, matematiksel modellerle tahmin edilmeye çalışılıyor.
Koronavirüse yakalanan sağlık çalışanları bakımından durum nedir? Kaç kişi var?
Bu konuda TTB olarak iki çalışma başlattık bir tanesi sağlık çalışanlarının Koronavirüs hastaları ile ilgili riskli temaslarını araştıran bir çalışma. Bu çalışmanın ilk bölümünün sonuçları 24 Mart’ta kamuoyu ile paylaşıldı. 74 ilden, 1820 sağlık çalışanının ve ağırlıklı olarak hekimlerin yanıtladığı anket, sağlık çalışanlarının karşı karşıya oldukları riskler açısından önemli bulgular ortaya koyuyor. Ankete yanıt veren sağlık çalışanlarının yüzde 70’i çalıştığı sağlık kurumunda birden fazla COVID-19 hastası bulunduğunu, yüzde 6’sı bir sağlık kurumunda teyitli COVID-19 hastasıyla yüz yüze (1 metre mesafede) teması olduğunu belirtiyor. Yanıt verenlerin yüzde 48’i çalıştığı kurumda COVID-19 için ayrı bir triaj mekânı sağlanmadığını, yüzde 44’ü COVID 19 salgınında nasıl korunacağına dair çalıştığı kurum tarafından bir eğitim verilmediğini, yüzde 53’ü COVID-19 salgınında iş organizasyonuyla ilgili yapılacak değişiklikler konusunda bilgi verilmediğini, yüzde 50’si COVID-19 ile ilgili birimine özel tanı, tedavi şemalarıyla ilgili rehber vb. eğitim materyali verilmediğini ifade ediyor. Anket, sağlık çalışanlarının COVID-19 şüpheli ya da kesin tanılı bir hastaya hizmet verirken kişisel koruyucu donanıma erişim konusunda halen ciddi sorunlar yaşadıklarını da ortaya koyuyor. Ankete yanıt verenlerin yüzde 78’i N95 maske, yüzde 74’ü siperlik ya da koruyucu gözlük, yüzde 71’i tek kullanımlık önlük/tulum yüzde 60’ı tıbbi maske, yüzde 52’si önlük forma ve yüzde 38’i de eldivene erişim konusunda sıkıntı yaşadıklarını belirtiyor. Bir diğer çalışma da tabip odaları aracılığıyla hastalık tespit edilen hekimlerle ilgili. Hekimlerin beyanıyla oluşturulan bu çalışma da süreci yakından izlemeyi amaçlıyor.
Test yapılmamış ya da test sonucu gelmemiş olduğu halde COVİD-19'dan ölenler var mı? Bunlar kayıtlara nasıl geçiyor?
Bu konuda elimizde net bilgiler yok. Ancak değindiğimiz domuz gribi örneğinde de olduğu gibi test yapılmadığı için kayda bu şekilde geçmeyen ama COVID-19 nedeniyle gerçekleşen ölümler olabilir. Kayıtlarda nasıl yer aldığına dair bir şey söylemek güç.
'SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI YÖNTEMİ İZLENDİĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM'
Bakanlığın gerçek rakamı açıklamamasının nedeni nedir sizce? Adını koymadan sürü bağışıklığı yöntemi mi uygulanıyor?
Bakanlık test sayısını arttırdıkça daha çok vaka yakalandığını görüyoruz. Dolayısıyla test stratejisi burada çok önem kazanıyor. Az test yaptıkça az vaka bulursunuz, bizim de stratejimiz bu yönde. "Adını koymadan sürü bağışıklığı yöntemi" izlendiğini düşünmüyorum. Etkin önlemlerin zamanlaması ve bütüncül olması ile ilgili sıkıntılı bir süreç yaşanıyor bence. Az test, etkin izolasyon ve karantina önlemlerinde gecikme ve aksamalar, bulaş hızının düşürülmesine yönelik önlemlerde parçalı bir yapı başlıca sorunlar.
Türkiye'de tanı kiti sayısı yeterli mi? Bu kitlerin güvenilirliği bakımından bir sorun olduğunu düşünüyor musunuz? (Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bir açıklamasında önce negatif, sonra pozitif ya da tam tersi vakalarla karşılaştıklarını söylemişti.)
Virüs ve hastalığın özelliği gereği dalgalı bir pozitiflik-negatiflik dönemi oluyor. Virüs kişiye bulaştıktan sonra bazı dönemlerde test ile yakalayamayabiliyorsunuz. Bu noktada belirtiler ve bulgular önem kazanıyor. Giderek bu konuda daha fazla çalışmayla karşılaşıyoruz. Yani belirti ve özellikle akciğer ile ilgili radyolojik bulguların hastalıkla ilgili önemli bir gösterge olduğu üzerinde duruluyor. Test negatif olsa da ya da test yapamıyorsanız bu belirti ve bulgular üzerinden değerlendirme yapın diyenlerin sayısı az değil.
Türkiye’de kullanılan test kitine dair özel bir sorun en azından Bilim Kurulu üyelerinin açıklamalarıyla anladığımız kadarıyla söz konusu değil. Ancak burada dikkat çeken test sayısının arttırılması ve test merkezlerinin yaygınlaştırılması konusundaki yavaşlık.
Tanı kitlerine sağlık kuruluşları dışında şahısların ulaşma imkânı var mı? Yani bunun da karaborsaya düşmesi söz konusu olabilir mi?
Şu anda tanı testi Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından belirli şartlarla laboratuvarlara veriliyor. Bunun dışında yurtdışından test getiren yerler olduğunu biz de duyuyoruz. Şahısların getirdiği testler konusunda benim çok bilgim ve fikrim yok. Ancak bu tanı testlerinin çok çeşitli olduğunu ve her birinin doğru tanı koyma oranının farklı olabileceğini unutmamak lazım.
‘KORUYUCU EKİPMAN SORUNU DERİN BİR SORUN’
Sağlık çalışanlarının koruyucu ekipmanlarının yetersiz olduğu biliniyor. Oysa ilk korunması gerekenler sağlık çalışanları. Burada maliyet hesabı mı yapılıyor? Sorun neden kaynaklanıyor ve nasıl çözülür?
Sorun çok boyutlu. Planlama, yönetim, organizasyon, malzeme tedariki, dağıtımı ve yeterli ihtiyacı karşılama konusunda bir öngörü gibi birçok başlıkta sorunlar var. Şunu vurgulamak lazım, aslında koruyucu malzemelerin eksiksiz ve miktar olarak yeterli bir biçimde haftalar öncesinden sağlık kuruluşlarına dağıtılması gerekirdi. Çünkü bu hastalığın bulaştırıcılık süresinin kaç gün olduğu kesin olarak bilinmiyor ancak son 14 gün kritik. Dolayısıyla geçtiğimiz haftalarda biz sağlık çalışanlarını korumalıydık ki bugün ve yarın onları sağlıklı tutabilelim. Sorunun maliyet sorunu olduğunu düşünmüyorum. Maske üreten fabrikalara yönelik açıklamalara bakıldığında sorun daha derin bir sorun gibi görünüyor.
‘BEKLE GÖR POLİTİKASI İZLENİYOR’
Evde kal çağrıları yapılıyor, ancak çalışanlar bakımından bu mümkün değil. Bu sorun nasıl çözülecek? Sokağa çıkma yasağını öneriyor musunuz?
Bulaş hızını düşürme açısından evde kalmak önemli. Ancak siz etkin bir şekilde çok test yapıp hasta bulmaz ve bulduğunuz hastaları izole etmezseniz, virüsü taşıma olasılığı olanları etkin bir şekilde karantinaya almaz ve izlemezseniz tek başına yasağın bir anlamı olmaz. Ayrıca şöyle bir hava oluştu sanki sokağa çıkma yasağı ilan edeceğiz ve sorun bitecek. Stratejiyi bütün olarak görmek gerekiyor. Şu anda hastane odaklı bir bakış var, oysaki sahada yapılacak çok iş var. Aslına bakarsanız çalışma hayatı ile ilgili kamu yönetiminin sorumluluk aldığı düzenlemeler çok daha erken yapılmalıydı. Okullar tatil edildiğinde alınan önlemler daha geniş kapsamlı ve kapsayıcı olmalıydı. Sanki bir tür bekle gör politikası izliyoruz.
‘BAKANLIKTAN YANIT BULAMIYORUZ’
TTB, her gün açıklamalar yapıyor, Sağlık Bakanlığı'na önerilerini iletiyor. Bu çabalarınız Bakanlık tarafından karşılık buluyor mu?
TTB çok erken dönemde süreci izlemeye ve katkı koymaya başladı. Bu konuda Sağlık Bakanlığı ile bir diyalog kanalı da oluşturuldu. Ancak sorulara, taleplere, açıklamalara yanıt ya da karşılık bulduğumuzu söyleyemeyiz. Bunu Bakanlığın bu süreci sağlık meslek birlikleriyle diyalog kuracak hiçbir mekanizma oluşturmamasından da anlıyoruz.
Sürecin yönetimi bakımından en temel sorunlar neler ve bu sorunlar nasıl çözülebilir?
Şöyle özetleyemeye çalışalım: Vaka bulmak ve etkin izolasyon. Yani hasta bireyleri tespit etmek ve onları bulaştırmalarını önlemek için sağlam kişilerden ayırmak, tedavi gereksinimi olanları tedavi etmek. Bunu gerçekleştirmenin yolu test olanaklarının arttırılmasından geçiyor. Testi arttırdıkça daha çok vaka bulup ayırma olasılığınız var.
Virüsü taşıma olasılığı olan kişileri karantinaya almak. Burada unutulmaması gereken bu kişilerin hasta olmadığı ancak virüsün bulaşmış olma ihtimali olması nedeniyle 14 gün kontrol altına alınması ve sağlam kişilerle temaslarının engellenmesi.
Bulaş hızının düşürülmesi. Bu nedenle evde kalmak sokakta olmamak, kalabalıkların azaltılması ve sosyal mesafe önemli.
Sağlık kuruluşlarının hazırlık düzeyi. Sağlık çalışanları bu başlıkların tümünde kritik öğe. Deyim yerindeyse stratejinin belkemiği.
Salgının bitiş tarihine dair bir öngörü var mı?
Ülkemiz için de dünya için de bir şey söylemek için erken, önümüzdeki iki ay gündemimizden düşmeyeceğini söyleyebiliriz. Sonrasını bu güden öngörmek için erken.