Dünya uyuşturucu rotasının yeni merkezi Türkiye
Türkiye’de uyuşturucu, büyük bir toplumsal problem haline geliyor. Önümüzdeki aylar ve yıllar, bu problemin açtığı derin yaraların izlerini taşıyacak üzerinde. Çünkü uyuşturucu tüketimi burada artık bireysel değil toplumsal bir karakter kazanmaya başladı.
Birgün'den Can Serhat Halis'in haberine göre uyuşmuş beyinler bireysel trajedileri de beraberinde getiriyor. Ancak mevcut tablodan anlaşılıyor ki, bireysel trajediler toplumsal cinnetlere dönüşmekte... Geçtiğimiz hafta Bağcılar’da kafa kesmeyle sonlanan vahşet, bu cinnetin küçük bir prototipiydi. Cinnet toplumuna girişin ilk dersiydi…
Kuşkusuz Türkiye’nin hızla bir uyuşturucu merkezine dönüşüyor olması; bunun çok boyutlu nedenlerinden biri... Uyuşturucu baronları ve karteller için paha biçilmez bir yer artık Türkiye.
AFGAN HAŞHAŞININ YENİ ROTASI TÜRKİYE
Bilindiği üzere Afganistan yıllardır ham veya işlenmiş uyuşturucunun yayılım alanı. Bu husustaki öncülüğünü çok az ülkeyle paylaşabilir. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin raporuna göre, 2020’de yeryüzünde haşhaştan elde edilen afyonun yüzde 85’inden fazlası Afganistan’da üretiliyor. Aynı rapora göre; 2021’de sadece 1 yıl içinde Afganistan’da, tüm dünyadaki kullanıcılara yaklaşık 320 ton saf eroin sağlanıyor.
Afganistan’dan Türkiye’ye doğru akan yoğun göç ile birlikte burada üretilen haşhaş menşeili uyuşturucular da, hızla Türkiye’ye giriyor. Zira Afgan göçmenlerle birlikte uyuşturucu rotası da yeniden düzenlendi. Giriş çıkışlarda hiçbir denetimin olmaması, Afganistan’dan göç eden pek çok kişinin bu yeni oluşturulan rotada birer taşıyıcı olmasına neden oluyor.
Üstelik Afganistan’dan Türkiye’ye insan kaçakçılığı işi yapan pek çok çete, bir süre sonra daha kârlı olduğu anlaşılan afyon kaçakçılığı işine giriyor. Afganistan’dan çıkan herhangi çeşit bir uyuşturucu çok rahat şekilde insan kaçakçılığı yapan bu çeteler eliyle ülkeye sokuluyor.
LATİN AMERİKA KARTELLERİNDEN TÜRKİYE'YE SELAM
Ancak bunun da ötesinde ülkeye esas uyuşturucu Latin Amerika kartelleri üzerinden giriyor. Bir süredir Latin Amerikalı uyuşturucu kartelleri, Avrupa ve Ortadoğu’ya uyuşturucuyu Türkiye üzerinden sokuyor. Bu uğurda pek çok kartelle ve kimi Latin Amerika hükümetleriyle çeşitli ilişkiler kuruldu. Mersin Limanı bu işler için tahsis edilmiş bir alana çevrildi.
Meksika’nın en büyük uyuşturucu çetesi Sinaloa kartelinin yayımladığı videolarda; fonda mehter marşıyla bozkurt işareti yaparak Türkiye’deki ortaklarına selam yollayan çete üyelerinin görüntüleri izlenme rekorları kırdı. Benzer bir selam da çoğunun ülkücü olduğu bilinen "Türkmen Dağı" isimli oluşumdan Sinaloa karteline gitti. Karşılıklı serenat havasında geçen bu selamlaşmalar, aslında uyuşturucu trafiğinde oluşan yeni bir rotayı ifade ediyor.
Kolombiya’nın en büyük uyuşturucu çetesi Cali kartelinin organize ettiği uyuşturucu sevkıyatının son durağı ise yine Mersin Limanı. Uyuşturucular Kolombiya’dan; çiçek, muz ve kahve kolileri arasında uçakla ABD ve Hollanda rotasını izleyerek İtalya üzerinden Mersin Limanı’na ulaşıyor. Bu rotadan gelen uyuşturucunun bir kısmı Mart 2021’de ele geçirilmişti.
Tarım Bakanlığı’nın "Türkiye’nin Venezuela’dan beyaz peynir ithal edebileceği"ne yönelik onayından sonra, Venezuela’dan Türkiye’ye gelen bir gemide, Ekim 2020’de yüzlerce peynir paketine gizlenmiş kokain yakalanmıştı. Sedat Peker’in iddiasına göre bu gemi Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’a aitti.
Venezuela ve Türkiye hükümetleri arasındaki karanlık ilişkilerin bununla da sınırlı olmadığına, uyuşturucu trafiğinin geliştirilmesine ve kara para aklama işlerine yönelik hükümetler arası bir konsensüs kurulduğuna dair iddialar çeşitli delillerle ortaya atılmıştı.
4 Ağustos 2021’de ise Brezilya polisince yakalanan özel Türk jetinde, 1300 kilo kokain ele geçirildi. İşin ilginç tarafı adı geçen uçak, uzun yıllar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından kullanılan TC-ATA tescilli Gulfstream 4 tipi özel jetti. Operasyonda adı geçen Veli D.’nin Süleyman Soylu’yla çektiği fotoğraflar ertesi gün medyada yer aldı.
BALKAN MAFYASI CİRİT ATIYOR
Soylu demişken, 2 yıl önce yakalanarak Sırbistan’a teslim edildiğini söylediği, Balkan mafyasının önde gelen isimlerinden Jovan Vukotiç geçtiğimiz günlerde İstanbul’da öldürüldü. Yakın günlerde yine Sırp mafyasının önemli isimlerinden Milan Vujotiç İstanbul’da yakalandı. Anlaşıldığı üzere İstanbul Balkan mafyasının konumlandığı bir yere dönüştü. Peki, Balkan mafyasını bir mıknatıs gibi Türkiye’ye çeken şey neydi?
Bilindiği üzere Balkan mafyası esasta uyuşturucu ticareti ile hayatta kalan bir organizasyon. Balkan çetelerinin tamamı uyuşturucunun Avrupa’ya çıkarılması işinde uzmanlaşmış durumda. Anlaşılıyor ki Türkiye’deki varlıkları da uyuşturucu rotasının Türkiye merkezli şekilde yeniden düzenlenmesiyle alakalı.
İstanbul’un ilerleyen zamanda Balkan mafyasının kendi iç çatışmalarına ve hesaplaşmalarına ev sahipliği yapacağını söylemek bir kehanet olmasa gerek.
TÜRKİYE YENİ UYUŞTURUCU CENNETİ
Uyuşturucunun Türkiye merkezli şekilde yeniden organizasyonu kaçınılmaz olarak Türkiye’de uyuşturucuya ulaşmayı kolaylaştıran bir etki yarattı. Ulaşımın kolaylaşması beraberinde kullanımının da artması demek.
Türkiye’de bugün her sınıftan ve ekonomik gelir grubundan insana göre uyuşturucu bulunabiliyor. İsteyen herkes kendi bütçesine uygun uyuşturucuya çok hızlı ve rahat biçimde ulaşabiliyor.
Özellikle yoksul mahallelerde ve kenar semtlerde bonzai, bali ve kimyasal uyuşturucular yaygın şekilde kullanılıyor. Orta sınıf ve beyaz yakada ise ağırlıkta esrar üzerine kurulu bir kullanım gözlemleniyor. Üstelik bu cenahta "sentetik olmadığı" gerekçesiyle hayli meşru bir zemine de sahip esrar kullanımı. Daha üst sınıflarda ise kokain kullanımının daha yaygın olduğu söylenebilir.
YOKSULLUK VE UMUTSUZLUK UYUŞTURUCUYA İTİYOR
Ülke insanı yoksul, öfkeli ve mutsuz. Avrupa’nın en öfkeli, en yoksul ve en mutsuz halkı Türkiye’de yaşıyor. Buna cahillik de eklenince, iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor. İşte uyuşturucunun patlaması için en uygun ortam. Bu atmosferde bunların hepsi bireyi uyuşturucuya yönlendiren birer etkene dönüyor.
Yine bu koşullarda bireysel acılarını ve ekonomik sorunlarını çözemeyen sıradan kişi, yaşama tutunmak için yapay mutluluklar ve anlık hipnozlar arıyor. Bu arayışın kaçınılmaz sonucu ise kendisine ulaşmak konusunda sıkıntı yaşamadığı uyuşturucu kullanımı olarak beliriyor.
Türkiye gibi ülkelerde umudunu yitirmiş geniş yığınlar, arabesk bir edayla bu türden "kurtarıcılara" bağlanıyorlar. Kenar mahallelerde yaşanan uyuşturucu patlaması boşuna değil. Benzer şekilde bu mahallelerde bireyin "kendini gerçekleştirme" ihtimali yok. Bu imkânsızlık içinde uyuşturucu bireyin sığındığı bir durağa dönüyor.
Özellikle mafyatik filmler ve sokak çetelerinin karizmatik bir biçimde resmedildiği diziler, bu mahallelerde cahil bir lümpenliğe özendiriyor genç yığınları. Bizzat kültür endüstrisi eliyle; uyuşturucuya bulaşmış, her an birini öldürebilecek bir insan modeli yaygınlaştırılıyor. Adeta nobran, müptezel, lümpen davranış biçimleri pompalanıyor bu dizilerde. Çok yakında bir salgına dönüşecek kriminal olaylara ve uyuşturucu kullanımına özendiriliyor gençler.
Başta da söylediğimiz gibi, uyuşturulmuş beyinler, beraberinde trajedileri de getiriyor. Uyuşturucu kullanım sınırları bireysel çeperin dışına taşarak toplumsal bir boyuta eriştiği anda ise toplumsal bir trajediye, yani felakete hazır olmalısınız. Bu durumda, Bağcılar’da yaşanan vahşete benzer haberler yurdun dört bir yanından duyulmaya başlar.