'En vahimi hangisidir? İşkence mi, devletin kolunuzu kırması mı, haksız yere hapis yatmak mı?'
'Kaçırma', Türkiye'de bilinen hak ihlallerinden.'
T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu, İstanbul'da kaçırılan ve 6 gün boyunca işkence edilen Gökhan Güneş'in kamuoyunun çabaları sonucu bulunmasının adından bir yazı kaleme aldı. "En vahimi hangisidir ya da? İşkence görmek mi, devletin gücü ile size "müdahale" edenlerin kolunuzu kırması mı, haksız yere hapis yatmak mı?" diye soran Tahincioğlu, "Önce Ankara'da başlayan, sonra İstanbul'a taşınan, kaçırılıp gizli bir yere götürme ve günlerce, haftalarca, aylarca kaçırılan kişinin burada tutularak işkenceden geçirilmesi olayları, son 2-3 yılda yoğunluk gösteriyor." diye yazdı.
Tahincioğlu'nun T24'te "Görünmeyenler" ve görünenler" başlığıyla yayımlanan bugünkü yazısının ilgili kısmı şöyle:
Karanlığı neyle tarif edersiniz?
Ya da korkuyu, dehşeti?
Bir akşam vakti, kapı zilinizi çalan ve yüzünüze 10 santimetre mesafeden slogan atan kalabalık mı ürkütücülüğün tarifidir yoksa sabah evinizden çıktığınızda size sopalarla saldıran insanlar mı?
En vahimi hangisidir ya da?
İşkence görmek mi, devletin gücü ile size "müdahale" edenlerin kolunuzu kırması mı, haksız yere hapis yatmak mı?
Yapmadığınız eylemlerle suçlanmak mı, açıklanması imkânsız, deli saçması konularla ilgili açıklamalar yapmak zorunda kalmak mı, en temel haklarını kullanırken "terörist" ilan edilmek mi?
Hangisi daha kötüdür?
Ya da tüm bunları paket halinde kapsayan bir "operasyona" uğramak mı?
İzinizin, nerede olduğunuzun bilinmediği, isminizin hiçbir kayıtta geçmediği, bütün devlet makamlarının "olağan" karşıladığı sözüm ona "güvenlik operasyonu"…
* * *
Önce Ayten Öztürk'ü anımsayalım…İddiaya göre Lübnan'dan Türkiye'ye iade edilen ancak gözaltına alınmayarak, üstü devlet dairesi, altı işkencehane bir yerde 6 ay boyunca sorgulandığı öne sürülen Öztürk'ü:
"Gizli bir yerde, 'Biz devletiz' diyen kişiler tarafından gayri resmi biçimde 6 ay boyunca alıkonularak işkence gördüm. 6 aydan sonra, bir minibüsle senaryo gereği ıssız bir yere bırakıldım, gözlerim bağlıydı, kulaklık takılıydı. Uzaktan Ankara'nın ışıkları görülüyordu. Ortaya TEM polisleri çıktı. Gözaltına alındığım yerde süngerli bir odaya alınıp zorla çırılçıplak soyuldum. Ellerim arkada kelepçeli, gözlerim bağlıydı. 'Konuşmazsan, yıllarca burada tutarız. Vücut bütünlüğüne zarar vermeyiz. Organ nakli dahi yapabilecek imkânımız var. Bizi devlet yetiştirdi. Ölmek için yalvarırsın. Profesyoneliz, burası başka yere benzemez' dediler… 'Burada onur, edep, ahlak yok. Burası cehennemin dibi. Burada Allah, avukatlar, mahkeme yok, biz varız' diyorlardı…"
Başlangıçta, minibüsle kaçırılıp, bilinmeyen bir yerde aylarca tutulduğunu anlatanlar sadece ismi Gülen cemaati ile anılan, FETÖ suçlamasıyla soruşturulan, yargılanan ya da "araştırılan" kişilerdi. Öztürk, DHKP-C bağlantısı iddiasıyla yargılandı. Bu şekilde kaçırıldığını söyleyen, farklı bir örgütle bağlantısına dair sorular yöneltilen ilk isimdi.
* * *
15 Temmuz darbe girişiminden bu yana toplamda 33 kişi, benzer yöntemlerle kaçırıldığını anlattı ya da ailesi kaçırıldığı iddiasında bulunduktan sonra serbest bırakıldı.Gökhan Güneş, Öztürk'ün ardından, Gülen cemaatiyle, FETÖ iddialarıyla bağı olmayan, kendini sosyalist olarak ifade eden ve başka örgütsel bağlarının bulunduğu iddia edilerek kaçırılan ikinci kişiydi. İstanbul'da kaçırılıp, serbest bırakıldıktan sonra, Ankara'da aylarca sorgulandığını anlatan Öztürk'e benzeyen ifadelerle anlattı yaşadıklarını:
"20 Ocak günü işyerine gitmek üzere bindiğim otobüsten indiğimde bir grup tarafından karşılandım. Kaldırımda, durakta bekleyen ortalama dört kişi vardı. Bir tanesi 'Pardon bakar mısın?' dedi. Bu sırada hep birlikte üzerime çullandıklarını gördüm. Bu sırada sayı da arttı. Araca bindirmeye çalıştılar. Direndim. Bu direnci ortadan kaldırmak amacıyla elektroşok verdiler. Araçta kendime geldim. Başımda siyah bir çuval vardı. Nerede olduğunu bilmediğim bir yere götürüldüm. Girdikten sonra gerek sistematik olarak gerek ara ara işkence yöntemleri uygulandı. Elektrik vermedir, kaba dayak... Bunun yanı sıra ara ara soğuk suyla ıslatarak şiddet uygulama... Genelde bu uygulamalar gerek çıplak olarak bazen üzerimizde iç çamaşırı olabilecek şekilde uygulanıyor. Bazı anlarda mezar dedikleri bir bölüm var. Sadece ayakta durabildiğiniz, elinizi, kolunuzu hiçbir şekilde kıpırdatamadığınız, gözünüzün bağlı ve elinizin kelepçeli olduğu bir yere hapsediliyorsunuz. Burada tecavüzle tehdit edildim. İşbirliği teklifi yapıldı. 'Biz bilinmeyenleriz', Görünmeyenleriz' diye konuşuyorlardı. Çıkmadan önce vücudum temizlendi, üzerim giydirildi. Parfüm sıkıldı. Araçtan indirilmeden önce kafamdaki bezi çıkardılar. İndirildikten sonra 'İleri doğru yürü' dediler. Sonra gözümü açtım. Gözlerimi pamukla kapatıp bantla sarmışlardı. Telefonum olmadığı için… Sabah erkenmiş, akşam sanıyordum. Ulaşım aracı bulamadım. Bir güvenlik görevlisinden taksi çağırmasını rica ettim ve evime geldim."
* * *
"Kaçırma", Türkiye'de bilinen hak ihlallerinden. Şimdi, "karanlık dönem" diye nitelendirilen 90'larda, sistematik olarak farklı gruplar tarafından uygulanıyordu. Sonu genellikle cinayetle sonuçlanıyordu.2000'li yılların başında, kaçırılıp, çıplak biçimde dağ başında, ıssızlıkta bırakılan insanların anlatımları geçti raporlara.
15 Temmuz öncesinde ve sonrasında, insanların birkaç saat kaçırılıp, darp edilip, tehdit edildikten sonra bırakıldığına yönelik, Türkiye'nin dört yanından yapılan vaka bildirimleri var İnsan Hakları Derneği raporlarında.
Ancak önce Ankara'da başlayan, sonra İstanbul'a taşınan, kaçırılıp gizli bir yere götürme ve günlerce, haftalarca, aylarca kaçırılan kişinin burada tutularak işkenceden geçirilmesi olayları, son 2-3 yılda yoğunluk gösteriyor.