Engelliler anlatıyor (1): Devlet sokağa çıkmamızı istemiyor
Ankara’da yaşayan Fedakar Özdemir, 'Kendimi sakat diye tanımlıyorum çünkü diğer tanımların hiçbirinin beni ifade etmediğini düşünüyorum' diyor.
Ahmet Tirej KAYA
Ankara’nın Altındağ ilçesinde yaşayan ve kendisini "İşsizim ve sakatım" ifadesiyle tanımlayan Fedakar Özdemir (45), "Kendimi sakat diye tanımlıyorum çünkü diğer tanımların hiçbirinin beni ifade etmediğini düşünüyorum" diyor.
Engelli olmayan insanlar için sorun olmayan küçücük şeylerin kendileri için sorun olabildiğini söyleyen Özdemir, "Bazen bu bir kaldırım olabiliyor, bazen bir merdiven olabiliyor. Bazen asansörü açılmayan bir otobüs olabiliyor. Elimden geldiği kadar sosyal medya üzerinden bu sorunları anlatmaya çalışıyorum. Aslında anlatmaya çalışmıyorum, yaşadıklarımı gösteriyorum. Örneğin daha çok otobüslerin uygun olmadığını paylaşıyorum. Çoğu zaman yolda kalıyorum, bazen otobüsler almıyor" ifadelerini kullanıyor.
"ŞOFÖRLER ASANSÖRLERİ AÇMIYOR"
Altındağ’ın Hüseyin Gazi Mahallesi’nde yaşadığını belirten Özdemir, otobüs sorununu şu cümlelerle anlatıyor: "İki türlü otobüs var. Birinci tür otobüs yeni, rampası olan ve bu rampa ile çıkabildiğimiz bir özelliğe sahip. Diğer otobüslerde de asansörler var. Asansörün çalışması için şoförün aşağı inerek kumandayla yardımcı olması gerek. Ama durakta beklediğimiz çoğu zaman şoför gelip açmıyor. Asansörün bozuk olduğunu veya arkadan rampalı araç geldiğini, onu beklememiz gerektiğini söylüyor. İşimiz veya herhangi bir randevumuz var mı, umurlarında olmuyor."
"4 SAAT OTOBÜS BEKLEDİM"
Herhangi bir kurumda, belediyelerde muhatap bulamadıklarını, buldukları takdirde ise kendilerine "Yıllar önce bunlar da yoktu bakın şimdi bir sürü şey var, otobüs var" denildiğini ve "Şükredin" mantığıyla hareket edildiğini aktaran Özdemir, başından geçen bir olayı şu sözlerle anlatıyor: "Bir gün Sıhhiye’de otobüs bekliyorum ama otobüs gelmiyor. İnsanlar dolmuşlarla gidiyor ama ben dolmuş kullanamıyorum. Belediye’nin 153 diye bir numarası var, onu aradım. Miting olduğu için yolun kesik olduğunu, otobüslerin beklediğim yerden geçmediğini söylediler. ‘Ben sakatım nasıl gideceğim eve’ dedim. ‘İleride bir hastane var oraya kadar gideceksin otobüs oradan geçecek, el sallarsın seni alırlar’ dediler. Ben dediklerini yaptım ve oraya kadar gittim. Bekledim, otobüsler geçiyor ama beni görmüyor. Akşam oldu, akülü aracımla gitmiştim ve aküsü bitmek üzereydi. Ona rağmen gittim oraya kadar ve 4 saat orada bekledim ama hiçbir araç beni almadı. Yanımdan geçtiler, el salladığım halde görmediler beni. Hızlı geçiyorlardı çünkü. Dedikleri çözüm el sallayın sizi alırlardı. Bir arkadaşın Çankaya Belediyesi’nde tanıdığı varmış. O asansörlü araç sağladı ve eve o şekilde dönebildim."
"EN BÜYÜK SORUN TUVALET"
Şehrin içerisinde çok yüksek oldukları için kaldırımları kullanamadıklarını söyleyen Özdemir, sakatların en büyük sorununu ise tuvalet sorunu olarak görüyor: "Ankara’da merkezi bir bölge olan ve benim en çok gezdiğim yer Kızılay’da bir tane sakat tuvaleti var, o da AVM’nin içerisinde. AVM’leri sevmediğimiz halde tuvaleti kullanmak için oralara gitmek zorunda kalıyoruz. İşin ilginç taraf bizlere tuvaletin başka amaçlarla kullandığı söylüyorlar ve tuvalet kilitli olabiliyor. Bu durumda AVM’nin o katında güvenlik görevlisini aramak zorunda kalıyoruz, çünkü anahtarlar sadece onlarda bulunuyor. Bazen bu yarım saati bulabiliyor. Çünkü güvenlikler başka yerde görevli olabiliyor. Dolayısıyla tuvalet sorunu mobil tuvaletler yapılarak ya da başka yöntemlerle çok rahat çözülebilecekken çözülmüyor. Birçok resmi kurumda, bakanlıklarda vs. bulunan tuvaletler de aslında çok işlevli değil, ya kapısı yanlış yere doğru açılıyor ya tuvalet boyları uygun olmuyor ya da tekerlekli sandalye ile içerisinde dönülmüyor. Yani tuvalet problemi bizim için önemli."
Ulaşımdan öte sosyal hayatla ilgili problemleri olduğunu vurgulayan Özdemir, kafe ve lokanta gibi yerlerin sakatlar için uygun olmadığını, evden çıkarken "acaba gideceğimiz yerde tuvalet var mı, varsa yüksek mi" diye düşünmek zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Asansörle çıktıkları bir yerden, işleri bittikten sonra inmek isterken asansörün bozuk olabildiğini kaydeden Özdemir, asansör olmamasından kaynaklı ise sinema ile tiyatroya gidemediklerini aktarıyor.
"DEVLET VE BELEDİYELER SOKAĞA ÇIKMAMIZI İSTEMİYOR"
Özdemir toplumdaki duyarlılık problemini de şu ifadelerle açıklıyor: "İnsanlar yardım etmek istiyorlar fakat insanların yardım anlayışı şu; diyorlar ki ‘tutalım, kaldıralım, seni arabaya sokalım.’ Bu da yanlış bir anlayış çünkü bir asansörün bozuk olması aylarca sürse kimse bu asansör bozuk diye müdahale etmiyor. Ama bir sakat bir yerde göründüğü zaman ya da bir otobüse binmeye çalıştığı zaman hemen diyorlar ki ‘tutalım, kaldıralım.’ Yani duyarlılık dediğiniz şey tersine işliyor."
Devlet yetkilileri ve belediyelerin sokağa çıkmalarını istemediğini söyleyen Özdemir, "Çünkü sokağa çıktığımız zaman teknik olarak sorunlarımı çözmeleri gerekiyor. Bunun için evden çıkmamamız onların işine geliyor. Ve bu da bizim eşit yurttaş olmadığımızın göstergesi. Biz de vergi veriyoruz, bu ülkede yaşıyoruz. Aslında tek talebimiz eşit yurttaş olmaktır. Başka hiçbir talebimiz yok. Bu o kadar zor değil. Ayrıcalık da istemiyoruz. Aslında ayrıcalıklı bir anlayışa da karşıyız. Biz de bu ülkede nefes alan, vergi veren insanlarız. Bu ülkenin yurttaşlarıyız ama hiçbir zaman destek göremeyeceğimizi biliyoruz. Ve benim gibi birçok arkadaş eşit yurttaşlık mücadelesi veriyor. Ne yazık ki bu çok zor bir mücadele. Bizi epey zorluyor. Dediğim gibi kültürel ve ekonomik anlamda psikolojinizi bozan, bir tuvaleti bile düşünmek zorunda kaldığınız bir ortamda eşit yurttaşlık mücadelesi kolay değil. Aileniz içerisinde bile istenmeyen çocuksunuz, diğer kardeşlerinizden farklısınız. Bir yük olarak görülüyorsunuz" diyor.
Yetkililerin "Sorunlarınız çözülecek, idare edin" dediğini belirten Özdemir, 31 Mart’ta gerçekleşecek yerel seçimlere de değinerek şunları söylüyor: "Seçimlerden hiçbir beklentimiz yok. Çünkü yine gelecekler, ‘sorunlarınızı çözeceğiz, yapacağız, edeceğiz’ diyecekler. Onun için bir bu yaklaşımdan bir beklentimiz yok."
"SAKAT BİR BAKAN GÖREMEZSİNİZ"
Devletin ailelerine sosyal yardımlar vererek sakatların sokağa çıkmasını ve işe gitmesini engellemek istediğini söyleyen Özdemir, "Zaten verdikleri paralar da çok büyük paralar değil. Bir de onları kesmeye başladılar. Siz ailenizle yaşıyorsanız ailenin toplam gelirini hesaplayıp sizin yaşınız kaç olursa olsun maaşınızı kesiyorlar. Dolayısıyla devletin şöyle bir bakış açısı var, sakat herkese muhtaç olmalıdır, kendi başına yaşamını sürdürememektedir, sürdürmesine de gerek yoktur. Dolayısıyla ona ailesi bakacaktır. Biz de ona ufak tefek yardımlar yapacağız ama sorunlarının hiçbirini çözmeyeceğiz" ifadelerini kullanıyor.
Yaşadıkları sorunları muhatap bulamadıkları için sosyal medyada paylaşarak göstermeye çalıştıklarını ve paylaşmadıkları takdirde de kimsenin kendilerine inanmadığını, insanların "abartıyorsunuz" dediklerini aktaran Özdemir, "Dediğim gibi diğer insanlar için çok kolay olan şeyler, tuvaleti kullanmak, yemek için bir yere girmek çıkmak, sosyal hayat, her şey bizim için stres. Okulların, üniversitelerin yapısı bizler için uygun değil. Hasbelkader üniversiteye girdiğiniz, mezun oldunuz ve mali müşavir veya benzeri bir mesleğiniz oldu. Size işinizi yaptırmıyorlar. Nerede angarya işler var, kapıda karşılama, ayak işleri gibi onları yaptırıyorlar. Siz istediğiniz kadar eşit şartlarda olun, bir müdürle aynı yerden mezun olun, size müdürlük yaptırmıyorlar. Bu ülkede sakat bir genel müdür, bir bakan veya bir şef göremezsiniz. Uzun bir süre de göremeyeceğiz. Yani burada fırsat eşitliği de yok."
"CİNSİYET AYRIMCILIĞINI EN YOĞUN BİZ YAŞIYORUZ"
Cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığını en yoğun yaşayan kesimin sakatlar olduğunu söyleyen Özdemir, bu durumu şu sözlerle açıklıyor: "Çünkü biz ne kadın ne erkek ne de insan olarak görülüyoruz. Dolayısıyla bizim sevmek, cinsel anlamda bir şeyler yaşamak gibi bir hakkımız yok gibi algılanıyor. Daha doğrusu böyle algılattırılıyor. Dolayısıyla zaten bizim için bir insanla evlenmek veya birlikte yaşamak hayal. Ekonomik anlamda başaramazsınız, başarsanız bile kültürel anlamda böyle bir hakkımızın olmadığını düşünüyorlar ve evlenirsek ya da bir birlikteliğimiz olursa da eşimizin sırf bize bakması gerektiği için olduğunu düşünüyorlar."
"SOLCULAR BİLE SAKATLARI EŞİT GÖRMÜYOR"
Sorunlarının eşit yurttaşlık sorunu olarak görülmedikçe çözülemeyeceğini yineleyen Özdemir, toplumda kullanılan dili şu ifadelerle eleştiriyor: "Bu ülkede böyle bakan insanlar var elbette. Ama maalesef en sağından en soluna kadar bir sakat sorunu var. Bunu söylememim nedeni şu, bir kere dilimiz problemli. ‘Ben kör müyüm, topal mıyım, spastik, sakat’ gibi ifadeleri çok rahatlıkla birbirimizi rencide etmek için söylüyoruz. Buradan başlıyor mevzu. Bu dil çok tehlikeli. Kendisine demokratım, solcuyum diyenlerde bile sakatları eşit olarak görmeme gibi bir durum var. Mesela siz yoldaş oluyorsunuz ama üvey yoldaş gibisiniz. Birçok şeyi birlikte yapıyorsunuz ama yapamadığınız sorunları çözemiyorsunuz. Hiçbir kurum sizin tuvalet ihtiyacınızı sorun gibi görmüyor. Hiçbir kurumda doğru düzgün sakat tuvaleti yoktur. Çünkü kafalarda sakatlarla ilgili planı olan kimse yok. Bugün ötekileştirilenler LGBT-İ’ler, kadınlar, siyahlar ve sakatlar işte böyle bir kesimiz. Ama sakatların şöyle bir sorunu var. Sakat erkekler ve kadınların sorunları ayrı ayrı. Körler var, sağır ve dilsizler var. Zihinsel sakatlar var. ‘Sorunları ayrı ama sakatlar’ diye tanımlanırken sanki tek türmüş gibi tanımlanıyor ve hepsinin düşüncesi, davranış biçimi aynıymış gibi düşünülüyor. Yani ‘sakatlık tektir ve bunların hepsi birbirine benzer deniliyor’ ama öyle bir şey yok."
Özdemir cümlelerini, "Sorunun kültürel, ekonomik, sosyolojik yanları var birkaç tane yazı yazsak bile anlatamayız" ifadeleriyle sonlandırıyor.