Erdoğan kendine Müslüman
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demirtaş'ın açtığı 60 bin TL'lik dava dosyasına cevap dilekçesi sundu ve bakın kendisini nasıl savundu...
GÜNCEL - HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, kendisine 'terörist' diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkında HDP'ye oy veren her seçmen adına 1'er kuruşluk tazminat davası açmıştı.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında, 8 Temmuz 2017'de Almanya'nın Hamburg kentinde katıldığı G20 toplantısının ardından yaptığı açıklamalarda, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında kullandığı ifadeler nedeniyle manevi tazminat davası açılması talebiyle 11 Ağustos 2017'de 12 Diyarbakır Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimliğine başvuruda bulunulmuştu.
DEMİRTAŞ'TAN ERDOĞAN'A 60 BİN LİRALIK DAVA haberi için tıklayınız
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan talep edilen tazminat miktarı olan 60.584,89 TL (altmış bin beş yüz seksen dört lira, seksen dokuz kuruş), 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP'ye oy veren her seçmen adına 1 kuruştan hesaplanarak belirlenmişti.
Konuyla ilgili Erdoğan'ın avukatları mahkemeye cevap dilekçesi verdiler. Söz konusu dilekçede, Erdoğan'ın sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi talep edilerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa'nın ifade özgürlüğünü düzenleyen maddelerine göndermeler yapılarak manevi tazminat talebinin reddi talep edilmiştir.
HDP Basın Bürosu'nun geçtiği habere göre, cevap dilekçesinde şu ifadelere yer verildi:
Müvekkil Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarında yer alan ifadeler, yerleşik AİHM içtihatları ile Selahattin Demirtaş'ın geçmiş dönemdeki açıklama ve eylemleri göz önünde bulundurulduğunda ifade özgürlüğü kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde değerlendirilmelidir.
Düşünce özgürlüğü, demokrasinin temel ilkesidir. İnsan haklarına ilişkin bütün belgelerde ilk sırada vurgulanmıştır. Konuya ilişkin temel düzenlemeler Anayasa'da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer almaktadır.
Anayasamız'ın 26. Maddesi'nde, "Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar" denilmektedir.
Anayasa’nın 26. Maddesi bu şekilde genel manada ifade özgürlüğünü tanımladıktan sonra, ikinci fıkrasında (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) A.İ.H.S 10/2’ye paralel olarak ifade özgürlüğüne demokratik düzen içerisinde izin verilebilir müdahalelerin hangileri olduğunu ve müdahalelerin hangi gerekçelere dayanabileceğini düzenlemiştir.
A.İ.H.S 10. Madde uyarınca ise:
"Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü içerir.
Nitekim ifade özgürlüğünün sınırları AİHM ve AYM tarafından özellikle siyaset adamları açısından daha da geniş anlamda değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda da siyaset adamlarına yönelen eleştiride kullanılan ifadelerin ağır, şok edici, rahatsız edici olabileceği AYM bireysel başvuru kararları ve AİHM’nin ilke kararları ile sabittir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın davacıya yönelik açıklaması maddi dayanakları olan ve davacının daha önceki eylem ve söylemleri ile sebebiyet verdiği açıklama mahiyetinde olup yerleşik AİHM içtihatları doğrultusunda eleştiri sınırları içinde kabul edilmelidir.
Hiçbir şekilde manevi tazminat koşulları oluşmamakla birlikte istenilen tazminat miktarı cezaya dönüştürücü ve haksız zenginleşmeye neden olacak niteliktedir.
Emsal mahiyetteki AİHM kararları da göz önünde bulundurulduğunda; Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kullanılan ifadelerin maddi dayanaklarının açık kaynaklarda dahi mevcut olduğu, Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarının toplumda hakim olan görüşün devletin başı tarafından dile getirilmesinden ibaret olduğu ve açıklanan nedenler ile söz konusu açıklamaların herhangi bir şekilde haksız fiil olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı sabittir. Sonuç itibariyle, yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere manevi tazminat talebinin yasal koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verilmesi hukuki bir zorunluluktur.