'Evet'çi cepheyi demokrasi platformuna dahil etmek şart'

KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden Özgür Müftüoğlu: 'Evet'çi yüzde 50'lik kesimin büyük bölümü yoksul, emekçi halk. İktidarın yaratmaya çalıştığı bir bölünme yok aramızda

'Evet'çi cepheyi demokrasi platformuna dahil etmek şart'


ARTIGERÇEK- Cumartesi gecesi yayınlanan 689 no'lu Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevine son verilen 66 akademisyenden biri olan Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, ihraçların üniversiteyi toplumsal işlevinden koparmayı amaçladığını söyledi.


29 Nisan'da 689 no'lu KHK ile 66 Barış Akademisyeni'nin ihraç edildiğini duyuran Barış Akademisyenleri (BAK), bugüne kadar KHK'larla 371 Barış Akademisyeni'nin ihraç edildiğini duyurdu, ancak imzacılar arasında farklı yöntemlerle işten çıkarılanların sayısının 451 olduğunu açıkladı.


Artıgerçek'e konuşan Müftüoğlu, üniversitelerden tasfiye edilen akademisyenlerin önemli bir bölümünün Barış İçin Akademisyenler Bildirisi'ne imza atanlardan oluştuğunu, iktidarın bu yöntemle üniversiteleri kendine biat ettirmeye çalıştığını ifade etti.


"O bildiriye imza atan arkadaşların hepsi üniversitelerde bilimi toplumsal duyarlılıkla yapan isimler. Barış olmadan demokrasi olmaz. Özgürlük olmadan da bilim olmaz. Mevcut politikalara yönelik eleştiri üniversitelerin görevi. Akademi devletten, siyasi iktidardan ve sermayeden bağımsız olmalı. Üniversiteler toplumun genel çıkarlarını savunmak durumundadır. Bilim bunun için yapılmalı. O nedenle akademi biat etmez. Dine de, sermayeye de biat etmez. Burada yapılmak istenen akademisyenleri işsiz ve aç bırakma tehdidi ile korkutmak. Korku yaymaya çalışılıyor. Akademisyenler özgürce konuşamaz, araştırma yapamaz, bilgi sunamaz hale getiriliyor. İktidarın, sermayenin çıkarlarını gerçekleştirmek için üniversite susturulmak isteniyor."


"ÜNİVERSİTE KONUŞMAK ZORUNDA"

​​Akademisyenler olarak çarpık giden ne varsa bunların ifade edilmesi gerektiğinin altını çizen Müftüoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "İşçilerin iş cinayetlerinde ölmelerinin ardındaki temel nedeni ortaya koymak zorundayız. Varlık Fonu'nun toplumu fakirleştirdiğini ve sömürdüğünü biz ifade etmek zorundayız. Nükleer santral topluma zararlı ise bunu tartışmak zorundayız. Bilim insanları üzerinde baskı yaratarak politikalarını meşrulaştırmanın peşindeler. Ama izin vermeyeceğiz."


Tasfiye edilen kadroların yerini alacak kadrolara yönelik soruya karşılık Müftüoğlu, önümüzdeki süreçlerde de akademide bilim yapma vasıflarına sahip akademisyenlerin kendilerine yer bulamayacağını kaydetti.
"Yerlerine ikame edilen kadroların yetiştireceği öğrenciler tam da iktidarın istediği özelliklere sahip olacak. Sorgulamayan, düşünmeyen, analiz yeteneğinden yoksun ve biat etmiş bir yapı. YÖK'ün [Yüksek Öğretim Kurumu] kurulması ile başlayan bu süreç OHAL [Olağanüstü Hal] ile sürdürülüyor. Bu kadrolara iktidarın kendi adamları yerleştirilecek."


"REJİM DEĞİŞİKLİĞİDİR BU YAPILAN"

​​​​​Akademinin de bir parçası yapıldığı baskı uygulamalarının bir rejim değişikliğini hedeflediğini belirten Müftüoğlu, "Hukukun üstünlüğünün ortadan kaldırılması, demokrasi ve insan haklarının hiçe sayılması, ihdas edilmeye çalışılan rejimin otokratik karakterini ortaya koymaktadır. Tek adama bağlı bir şekilde yürütülen bir sistem" yorumu yaptı.


Cumhuriyet'e yönelik bir kinle hareket edilip edilmediği yönündeki soruya Müftüoğlu, "Cumhuriyetin kazanımlarının yanısıra eleştirdiğimiz ve demokratik olmayan uygulamaları da var elbette. Ama yerini alması istenen sistem, hukuku ve insan haklarını tümüyle yok sayıyor. Getirilen şey Cumhuriyet'ten çok daha geri, otokratik ve otoriter bir sistemdir.


"ÜNİVERSİTE YÖNETİMİ KENDİ MESLEKTAŞINI NASIL İHBAR EDER?"

Müftüoğlu, geçen yıl Ocak ayında Barış İçin Akademisyenler Bildirisi'ne imzalar atıldıktan sonra hakkında Mart ayında bir soruşturma açıldığını ifade etti ancak sonraki süreci tam bir hukuksuzluk olarak tanımladı: " İmzacılar olarak hakkımızda soruşturma açılmıştı ancak bizleri suçlayacak hiçbir yasal dayanak yoktu ve soruşturmadan bir sonuç çıkmadı. Ne zaman ki OHAL ilan edildi o zaman üniversite bünyesinde yeniden bir soruşturma heyeti kurulmuş. İçinde rektör yardımcısının olduğu ancak sendika temsilcisinin olmadığı bu yönüyle de hukuksuz bir heyet. Bizden savunma da istenmedi. Kasım ayında tesadüfen haberimiz oldu heyetten. Hukuka uygun olmayan bir soruşturma yöntemi. Üniversite yönetimi, kendi meslektaşlarını sözde bir soruşturmayla nasıl olur da suçlu bulabilir ve meslektaşının meslekten ihraç edilmesine neden olabilir. Üniversite yönetimi özerkliğin savunucusu olması gerekirken, meslekten atılmanın aracı haline dönüşemez."


İhraç edilmeyi bekleyip beklemediği sorusuna ise Müftüoğlu şu yanıtı verdi: Bekliyordum ihraç edileceğimi. 7 Şubat'ta Marmara Üniversitesi'den birçok arkadaşımız ihraç edildi. Beni unutmuşlardı, yanlışlığı düzelttiler!"


"TEBAA YARATILMAK İSTENİYOR"

Mevcut baskı ortamında yaratılmak istenen Türkiye profiline dair de Müftüoğlu, "Düşünmeyen; çünkü düşünmek suç, sorgulamayan; çünkü sorgulamak suç, evrensel temel değerleri bilmeyen, bunları yerine getirme çabası içinde olmayan ve iktidarı elinde bulunduranların isteklerini kabul eden bir tebaa yaratılmak isteniyor. Yurttaşlık haklarından haberi olmayan bir gelecek inşa edilmeye çalışılıyor" yorumu yaptı.


Bu sürecin toplumsal barışın sağlanmasını ortadan kaldıracağını dile getiren Müftüoğlu, "Ekonomik istikrar ve gelişme sağlanamaz bu atmosferde. Demokratik düşüncenin olmadığı bir yerde küresel rekabet de mümkün olmaz. Teknolojiyi geliştirmek, refahı arttırmak mümkün olabilir mi? Türkiye ilerlemez. Daha da karanlık bir yere doğru gidiyoruz. Eşitsizlik ve sömürünün arttığı, doğa talanının derinleştiği bir tablo çıkar karşımıza."


"FAKİRLEŞTİRME ÇATIŞMA GETİRİR"

Sermaye ve iktidar lehine halkın fakirleştirildiğine dikkat çeken Müftüoğlu, "Otoriterleşme sürecinin temeline bakıldığında, Varlık Fonu gibi uygulamalarla, işçi haklarının baskılanmasıyla sermayenin çıkarına bir durum yaratılıyor. Bu sınıfsal bir durum. Bizim buna karşı sınıfsal olarak örgütlenmemiz gerekiyor. Türkiye'de farklı toplum kesimleri var. Kürtler, Aleviler gibi toplum kesimleri var. Onların haklarını yok saymak, tekçilik üzerinden gitmek toplumsal barışı zedeler. Bu çatışmayı da getirir. Bizim için hayati bir durum bu. Siyasal haklar ile sınıfsal mücadele yürütenler birlikte olup, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü, özgürlükler için ortak bir mücadele yürütmek zorunda. Umut var hala. Böylesi bir mücadelenin başarıya ulaşacağına inanıyorum" diye konuştu.


"UMUT VAR"

16 Nisan'da çıkan referandum sonucuna da dair de Müftüoğlu olumlu bir tablo çizdi ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Evet çıkması için yapılan baskıya rağmen, toplumun yüzde 50'sinden fazlası 'Hayır' dediyse burada bir umut vardır. İşçilerin mücadelesi sürüyor bir yandan. Halklar arasında bir düşmanlaştırma tuzağına düşmeden, milliyetçilik retoriğinden uzak, demokrasi ve özgürlükler üzerinden bir mücadele yürütülmesi lazım."


İktidarın böylesi bir ortak mücadele karşısında güvenlik aparatlarını harekete geçirmesinin beklenebileceğini ifade eden Müftüoğlu, "Toplumda hak talepleri yükseldikçe, psikolojik olarak üstünlüğü kaybeden iktidarın, devletin baskı aygıtını daha fazla kullanması olasılık dahilinde. Polisiye yollarla burada bir baskı oluşturarak sindirme amaçlı uygulamalar beklenebilir. Bugüne kadar da kullanılıyordu bu baskı aygıtı, daha da sertleşebilir" yorumunda bulundu.


'EVET'Çİ YÜZDE 50'LİK KESİMİ KAZANMALIYIZ'

'Evet' oyu kullanan yüzde 50'lik kesimin yoksul emekçilerden oluştuğuna dikkat çeken Müftüoğlu, "Tabanı oluşturan bu kesimler, 1980'den itibaren yoksullaştırılmışlardır. Güvencesiz hale getirildiler. Bir takım yardımlarla, iş bulma vaatleri ile oyları alınan insanlar bunlar. Bu kesimler demokrasi, özgürlük karşıtı kesimler değil. Bu anlamda bir bölünme yoktur. Bu yaratılmak isteniyor ama gerçek anlamda yok. Bizim o insanların sosyal hakları için, yardıma muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürülebilmelerini sağlamak için de mücadele etmemiz gerekir."
Müftüoğlu konuyla ilgili sözlerini şöyle sürdürdü: "Demokrasi cephesini genişletmek lazım. Onları buraya katmak lazım. Sofralarındaki ekmeğin büyümesinin ancak demokrasi ile sağlanacağını anlatmak lazım. Bu ülkedeki hak ihlallerinin kendilerini de etkileyeceğini onlara anlatmak lazım. Onları bu mücadeleye katmak gerekiyor. Bölünmeleri yapan maalesef daha çok iktidardır. Ayrıştırmadan birleştirmek gerek. Barış, demokrasi, huzur ve refah etrafında bir birleşme sağlanmalı."


Sermayeye sahip olan ve sömürüyü gerçekleştiren kesimlere yönelik de tespitlerde bulunan Müftüoğlu, "Onlar başkalarının emeği üzerinden, başkalarının haklarına, toprağına, suyuna el koyup kendisini var eden bir grup. Rantçı, işçileri sömüren, Varlık Fonu gibi kaynakları sömüren, emeklilerin fonlarını alıp kendilerine kaynak olarak aktarılmasını bekleyen asalak bir kesim onlar. Bunlara karşı sınıf perspektifiyle hareket eden örgütlü bir mücadele gerek. Sendikalarda, siyasi partilerde örgütlenmek ve bu mücadeleyi ortaklaştırmak gerekiyor. Yarın 1 Mayıs alanlarında hep birlikte olmak bunun için önemli bir olanaktır."

Özgür Müftüoğlu