'Fikirtepe tarumar oldu'
Fikirtepe Derneği Başkanı Karakoçoğlu, mahalledeki 'rantsal dönüşüm'ü anlattı.
!['Fikirtepe tarumar oldu'](https://i.artigercek.com/2/1280/720/storage/old/news/20144.jpg)
HABER MERKEZİ - Fikirtepe Derneği Başkanı Sabır Karakoçoğlu, İnşaat İşçileri Sendikası’nın yayın organı olan Şantiye Gazetesi'e verdiği demeçte, "Maddi manevi yükümüz ağır. Düşmanımın başına gelmesin! Fikirtepe tarumar oldu. İnsanlar çantacı müteahhitlerin insafına terk edildi. Sözleşme imzalayanlar 7 yıldır evlerini teslim almadı, kiralar ödenmiyor. Maddi manevi zarar var. Fikirtepe 7 yılda duvara tosladı.. Ne kadar zor olsa da biz haklarımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz" dedi.
Şantiye Gazetesi: Fikirtepe mahallesi mahallelinin binbir zahmete katlanarak kolektif bir emekle kurmuş olduğu İstanbul’un eski, işçi mahallelerinden biri. Bugünlerde ise kentsel dönüşümde örnek gösterilmek istenen ama şu ana kadar bir fiyaskodan öteye geçemeyen bir görünüme sahip. Fikirtepe’nin o günlerinden bugüne uzanan yolculuğunu sizden kısaca dinleyebilir miyiz?
Sabır Karakoçoğlu: Tabii, kısa tarihçesini şöyle anlatabilirim. Fikirtepe 1960’lı yıllardan itibaren göç alarak oluşan 134 hektar 4 mahalleden oluşan bir bölge. Mahalle sakinleri genelde dar gelirli insanlardan oluşuyor. 60’lı yıllardan bu yana en fazla beş katlı binalar olmak üzere gelişen bir mahalleydik. Tabii bugünlere gelindiğinde mahalle merkezi konumu itibariyle ve metro, metrobüs gibi ulaşım araçlarının da kesiştiği bir noktada yer alıyor. Bu da kentsel dönüşüm için hükümetin dikkatini çekti. Artık İstanbulda arsa stoğu tükendiği için kent merkezine yakın yerlerden arsa üretmenin bir yolu da Kentsel dönüşüme sokup, yeşil alan terkleri ile arsa elde etmek ve bu yolla insanların evlerini ellerinden almak oluyor. Giderek yeşil alanların yok olduğu ve betonlaşmanın hakim olduğu şehirler bunun kanıtı. Yıllardır uygulanan Kentsel dönüşümlerden bir tane bile başarılı örnek yok. yaşayan insanları memnun eden, onların ihtiyaçlarına yönelik, sosyo-ekonomik yapılarını inceleyen, o mahalleleri yaşatabilecek bir proje hayata geçmedi şimdiye kadar… Genellikle buradaki halkı sürgüne mecbur edici politikalar geliştirdiler. Tamamen siyasi, dar gelirli insanları şehir merkezlerinden sürmek için üretilen bu politikalara karşı biz de bir mücadelenin içine girmiş oluyoruz.
Bahsettiğiniz dar gelirli yani işçilerin, emekçilerin şehir merkezlerinden sürülmesi durumu tarihte de rastladığımız bir durum. Peki burada Fikirtepe’de bu yönde ilk olarak ne yapıldı, biraz bahseder misiniz?
2010 yılında Fikirtepe, 60 yapı adasına bölünerek özel proje alanı ilan edildi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından, daha önce örneği görülmemiş bir emsal oran açıklandı 4.14. Vatandaş kazansın diye bu oranı belirlediğini müteahhitler ile güzel anlaşmalar yapılacağını %60-70 oranlarla ada olarak birleşen bu emsalden faydalanacağını anlattı anlattı. Vatandaşın kucağında nur topu gibi 4.14 vardı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin mal sahiplerine karşı bir sorumluluğu yokmuş gibi… İşin kendi lehlerine propoganda kısmı için çalıştılar. Hemen bir dernek kurdurdular; Fidem Derneği, Kadir Topbaş tarafından kurulmuş bir dernektir. Yerel haber siteleriyle de bu 4.14’lük emsal oran insanlara pompalanmaya başlandı. İnsanlara trilyonluk dairelere sahip olacağı söylendi. Bu yolla mal sahiplerinin beklentileri yükseltidi. Herkes trilyoner olacağına inanıyor, sınıf atlayacağını düşünüyordu. İllada Fikirtepede oturmaya devam etmesi şart değildi. Hakkına düşen daireyi satıp 1 yazlık 2 daire alabiliyordu. Diğerlerini de kiraya verip çalışmasına bile gerek kalmadan konforlu bir hayat yaşayacağının hayallerini kuruyordu. Gereken ilk hamleyi yapıp 10 bin lira karşılığı müteahhit ile de sözleşme imzalamış bu hayalinin gerçekleşmesini beklemeye koyulmuştu bile…
Çantacı müteahhit, tek taraflı sözleşme, sınırsız vekaletname vs. Gibi zırvaların önemi yoktu. Müteahhit boşuna mı böyle bir işe girişiyordu…
IBB, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı neler yaptı dersiniz? Ne IBB, ne de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Fikirtepede 4.14 emsal ile işlerin hızlı, sağlıklıklı, düzenli, tarafların hukuğa düşmeyeceği , işin zamanında başlayıp, zamanında bitmesi, inşaatların eş zamanlı başlaması ve çevre düzeni, alt yapı vs. İşler için bir sistem kurma zorunluluğu hissetmediler, Fikirtepe Derneği olarak,, yazılı ve sözlü olarak Kadir Topbaş ve Vedat Gürgen’e bizleri bekleyen tehlikeleri bir bir iltmemize rağmen hiç bir şey yapmadılar. Görevlerini yapmadılar… Fikirtepeliler Çantacı müteahhitler tarafından tek tek avlandı. Mahalle temsilcileri, komşularını sattılar müteahhitler ile işbirliği yaptılar . Kamu ve İdareler denetim ve kontrol mekanizmalarını işleterek halka rehperlik yapmadılar. Söyledikleri gibi halkın yararına olsaydı bu projeler, bir kontrol mekanizması kurulurdu. Burada iş yapabilecek olan firmalar belirlenir ve yetkilendirilirdi. Çevre şehircilik bakanlığında kurulacak bir birim de müşavirlik hizmeti vererek hem buradaki halkın hakları korunur hem de iş yapacak firmaların sözleşme ve teknik şartnamelere uygunluğunu denetleyerek bu süreç profesyonelce yürütülebilirdi. Bu bizim aklımıza geliyorsa onların da aklına gelirdi tabiki. Sanki bu hale gelmesini özellikle istediler.
Sistem, ömründe proje, sözleşme ve vekaletname görmemiş, teknik şartname nedir bilmeyen, hukuki uzmanlık bilgilere sahip olmayan, genellikle müteahhit lehine çalışan mahalle temsilcileri tarafından yürütüldü. Hatır için, camide, kahvede insanlar ikna edildi. Çoğu içeriğini bilmeden imzaldığı sözleşmenin bir örneğini almamıştı. Yapılan tek taraflı sözleşmelerde, sanki projeyi mal sahibi yapacakmış gibi ağır para cezaları da vardı.
Ağır para cezaları derken, biraz açar mısınız?
Sabır Karakoçoğlu: Sınırsız vekalete rağmen evi boşaltmada gecikmede günlük 1000 Dolar, sözleşmeden cayma bedeli 250 bin TL, mahkeme açarsa 50 bin dolar gibi cezalar…Ama insanlar bunları hiç dert etmedi. Bir hukukçu yardımı alınmasını gerektiğinden bahsettik ama insanlar orada bir iş adamıyla görüşmeyi prestij olarak gördüler. O mahalle toplantılarında bulunmak bile prestij hissi verdi insanlara. Bir müteahhitin çay ısmarlaması ya da samimi gibi görünen bir davranışı bile önemsendi. Sırf "çok iyi adam yahu" diyerek imza bile atıldı. Hatır, gönül ilişkileriyle, "ben attım hadi sen de at" gibi komşuluk ilişkileriyle imzalar da atıldı. Bizim gibi direnen bir kitle de oluştu. 4.14’lük emsalin ekinde projesi olmayan tek taraflı sözleşmeler ile bize yansıtılamayacağını bilen, bütün bunların yanlış olduğunu anlayan bir kitle de oldu. Alaattin Bey (Fikirtepe inatçısı diye bilinen Alaattin Demirel) de onlardan biri, çok mücadele etti. Ancak yasalar, direnen halkın hamlelerini kırmak ve müteahhite teslim olması için yasa ve yönetmeliklerde bizim aleyhimize değişiklikler yapıyordu. Yani burada sıkı bir stratejik savaş var.
Biraz bu stratejik savaşa örnek verebilir misiniz?
Mesela, sözleşme imzalamayan kişilerin arsalarını acele kamulaştırma işlemi yaptılar. Biz iptal davası açtık, burda kamu yararı yok, özel sektör var dedik. Davalar bizim lehimize sonuçlandı. Bu arada Mahalle baskısı bütün hızı ile devam ediyor, Dernekler, direnenlerin haklarını kaybedeceklerini yayarak korku salıyorlardı. Bu yol onların istediği gibi işlemeyince 6704 torba yasa ile pay satışı işlemlerini uygulamaya başladılar. Yani, 3/2 ‘yi oluşturanlar, 3/1’de kalan, direnen, tek taraflı sözleşme imzalamayanların parsellerini, mal sahiplerinin rızası olmadan satın alması şeklinde, bir düzenleme. Böyle bir uygulmada mal güvenliğinden söz edebilir miyiz?
Bu işin asıl amacının kentsel dönüşüm olmadığını, dar gelirli insanları şehir merkezlerinden sürmek gibi amaçlar taşıdığını söylüyoruz ve bu sürgün konusunda da belli ölçüde başarılı olduklarını görüyoruz. Peki sizce kentsel dönüşüm nasıl olmalıydı?
Sabır Karakoçoğlu: Bir rüzgarla , sözleşme imzalayıp evlerini erken boşaltanların binaları metruk hale getiriliyor, buralara tinerci, Suriyeli göçmenler yerleşiyordu, Bonzai işi de yaygındı. Uyuşturucu çeteleri çoğaldı. Dernek olarak basına açık bir eylem düzenledik. Halkın da katılımıyla kamuoyunda yankı buldu. Bunun üzerine bu çetelerin ayakları biraz kesildi. Kısacası kimse artık mahallesine bağlılık duygusu taşımıyor. Bizim gibi direnenler de o korkunç binaların arasında yaşamak istemiyor. 28 katlı, birbirine yapışık o binaların arasında nasıl yaşayabilirim ki? Ben nefes almak isterim. 4.14’lük emsalin çok yanlış olduğunu düşünüyorum. İnsanlara evlerini depreme karşı güçlendirmeleri için kredi verecek, teşvik edeceklerdi. Bu şekilde hem mahalle kültürü yaşayacaktı hem de bu mağduriyetler yaşanmayacaktı. İnsanlar borçlanmayacak, Şehirler betonlaşmayacak, komşuluklarımız bitmeyecekti.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
7 Yıldır mahallelerimizde trilyoner olanı görmedik.! Hepimiz ağır bir dram yaşıyoruz… Düşünün yıllarca çalışıp didinip bütün birikiminiz ile kendinize, çoluk çocuğunuza, kira vermeden içinde yaşayacağı bir bina yapıyorsunuz binbir emek ve zorlukla yaptığınız evlerimizi, ömrümüzün son kertesinde, devlete karşı, çantacı müteahhite karşı, kamu ve idarelerin haklarımızı hiçe sayan uygulamalarına karşı korumak için, mücadele veriyoruz. Maddi manevi yükümüz ağır. Düşmanımın başına gelmesin! Fikirtepe tarumar oldu. İnsanlar çantacı müteahhitlerin insafına terk edildi. Sözleşme imzalayanlar 7 yıldır evlerini teslim almadı, kiralar ödenmiyor. Maddi manevi zarar var. Fikirtepe 7 yılda duvara tosladı.. Ne kadar zor olsa da biz haklarımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti hukukunu, 6306 sayılı yasa ve onun uygulama yönetmeliğinden ibaret sayan sığ bilgiye sahip. Bizim anayasal haklarımız, mülkiyet hakkımız, miras hukukundan doğan haklarımız yok sayılıyor ve haklarımızı kullanmamızı istemiyorlar. Mahkeme kararlarına uymuyor, 6306 sayılı yasayı müteahhitler lehine keyfi uygulamalarla yürütüyor. Durum bukadar vahim!