Gezi Davası protestoları devam ediyor: Demokratik itiraz cezalandırıldı
Gezi Davası’nda verilen cezalara tepkiler ikinci gününde devam ediyor: Bu kararla toplumsal muhalefetin en temel hak ve talepleri suç unsuru gibi gösterilerek, karalanmak isteniyor
Seda TAŞKIN
+GERÇEK - Gezi Parkı eylemleri davasında iş insanı Osman Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi'ye 18’er yıl hapis cezası verilmesinin ardından başlayan protestolar devam ediyor.
Ankara Ulus Meydanı’nda bir araya gelen Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Ankara Bölge Temsilciliği, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Ankara Şubeler Platformu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ankara İl Koordinasyon Kurulu, Ankara Tabip Odası, Ankara Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası ortak basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya HDP milletvekilleri Kemal Bülbül, Mehmet Rüştü Tiryaki ve CHP milletvekilleri Ali Şeker, Orhan Sarıbal’da destek verdi. İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı da (TİHV) verilen karara tepki gösterdi.
‘SAVUNMA HAKKI İHLAL EDİLDİ’
Sendikaların ve meslek odalarının eyleminde ""Karanlık gider, Gezi kalır" pankartının açıldı, eylemde, sık sık "Her yer Taksim her yer direniş" sloganları atıldı. Sendikalar ve meslek odaları adına açıklamayı TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Özgür Topçu okudu. Topçu, Gezi direnişinin, anayasal bir zeminde gerçekleştiği yargı kararlarıyla iki kez tescil edilmesine rağmen, hukuka ve gerçeğe aykırı, tümüyle mesnetsiz iddialarla, üçüncü kez yargılandığının altını çizdi.
Gezi Davası’nın adil koşullarda gerçekleşmediğini söyleyen Topçu, Davanın üye hakiminin iktidarda bulunan AKP milletvekili adayı olduğunu hatırlattı. Davadan çekilmesi için yapılan başvuruların ve sanıkların savunma haklarının ihlal edildiğini söyleyen Topçu konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu karar göstermektedir ki; toplumsal muhalefetin en temel hak ve talepleri suç unsuru gibi gösterilerek, barışçıl direnişin tarihsel ve meşru gerçekliği ısrarla çarpıtılarak, karalanmak isteniyor. İktidarın ihtiyaçlarına göre karar veren mahkemeler, ülkenin demokrasisini ve geleceğini tahrip etmekte, birçok dava dosyasında mağduriyetler yaratmaya devam etmektedir."
‘YARGI BİR KEZ DAHA AYAKLAR ALTINDA’
Verilen cezaların siyasetin parçası olduğunu söyleyen Topçu, "Siyaset ülkenin sorunlarını çözmek üzere kendi kuralları ile yapılmalı, ADALET; başta Anayasa olmak üzere, mevcut yasalar, teamüller, etik değerler ve ülkemizce onaylanmış uluslararası hukuk normları ile hukukun üstünlüğü ve evrensel ilkeler üzerinden işlemelidir. Yukarıdan gelen emirle verilen tutuklama kararı, yargı bağımsızlığını bir kez daha ayaklar altına almıştır. Bu ülkemize ve insanımıza yapılan en büyük kötülüktür" dedi.
Topçu sözlerini şöyle devam etti
"Asıl cezalandırılması gerekenler, Gezi Direnişinde, gencecik çocuklarımızın katilleridir. Gençlerimizi sakat kalmasına yol açanlardır. Ölümcül polis şiddetinin talimatını verenlerdir. Bu ülkeye bir gün demokrasi gelecekse, gücünü onca baskı ve şiddete rağmen kısamadığınız seslerin Gezi’deki yankısından alacaktır. Gezi Parkı’na sahip çıkmak cezalandırılamaz. Parka sahip çıkanlara yönelen polis şiddetine tepki göstermek suç değildir. Bu süreçte polis şiddeti ile hayatını kaybeden ve yaralanan gençlere sahip çıkmak suç değildir. İki defa beraat etmiş oda temsilcilerini 18’er yıl hapis cezasıyla mahkûm etmek hukuki değildir. Ülkemizde adalete olan inancın kırıntısına bile yer bırakmayan bu anlayış demokratik olmadığı gibi meşru da değildir.
‘POLİS ŞİDDETİNE KARŞI DİRENİŞ’
"Gezi, bu ülke tarihinin en demokratik, en barışçıl, en yaratıcı, en katılımcı, en kapsayıcı, en kitlesel hareketidir. Hep birlikte konuşup karar vermenin, fikri ve hayatı paylaşmanın, yaşama her boyutu ile sahip çıkmanın duvar yazısı olmuş halidir. Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan barışçıl ve haklı tepkinin ve direnişin adıdır."
Arkadaşlarını yalnız bırakmayacaklarını söyleyen Topçu, "Bu ülke tarihinde bir onur sayfası olarak yer alan Gezi Direnişi’ni, bu ülkenin geleceğine sahip çıkan demokrasi ve özgürlük çığlığını susturamayacaksınız! Bu ülkenin eşitlik, özgürlük ve adalet umudunu kirletmenize asla izin vermeyeceğiz" dedi.
İHD VE TİHV AÇIKLAMA YAPTI
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı da (TİHV) Gezi Parkı davasında verilen karara tepki gösterdi. Kararın, yargının iktidarın baskı aygıtına dönüştüğünü açık bir biçimde gösterdiğini belirten İHD ve TİHV, "baskı ortamının bizleri teslim almasına izin vermeyelim" çağrısı yaptılar. Yapılan ortak açıklamada, Gezi Parkı davasında verilen karar ile Türkiye’de adaletin bizzat yargıçlarla eliyle bir kez daha yaralandığı ifade edildi.
Açıklamanın bazı bölümleri şöyle:
"Bu kabul edilemez kararla sadece yaşadığımız ülke için değil tüm yeryüzü için adalet talep eden insan hakları savunucularına yargı eliyle zulmedilmiştir. Karar tümüyle akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Çünkü adeta bir komediye dönüşen yargılama sürecinin hiçbir aşamasında hak savunucuları hakkında cezalandırılmalarını gerektirecek, her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı hiçbir delil ortaya konulamamıştır. Var olan tek delil ise Yargıtay içtihatlarına göre yasak kabul edilen kanuna aykırı dinleme kayıtlarıdır. Nitekim, mahkemenin karşı oy kullanan üyesi de ‘dosyada yer alan söz konusu dinleme kayıtlarının yasak delil mahiyetinde olduğunu, dolayısıyla da hükme esas alınamayacağını’ karşı oy yazısında açıkça ifade etmiştir.
‘SUÇ OLUŞTURAN DELİL YOKTUR’
Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Osman Kavala’nın Gezi olayları sırasında güç ya da şiddet kullandığına, şiddet içerikli fiilleri teşvik ettiğine ya da bu fiillere izin verdiği veya bu türden suç oluşturan hareketlere destek sağladığına ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını ısrarla dile getirmektedir. Daha da ötesi AİHM, Osman Kavala hakkında suç olarak iddia edilen konuların tümüyle temel hak ve özgürlüklerin kullanımına ilişkin olduğunu belirterek Türkiye aleyhine ihlal kararı vermiştir. Ayrıca AİHM, Kavala’nın tutukluluğunun bir tedbir olmaktan öte, ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ve tamamen siyasi amaçlarla sürdürüldüğünü vurgulamaktadır.
‘DEMOKRATİK ‘İTİRAZ’ CEZALANDIRILDI’
"Dün Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve diğer insan hakları savunucularına verilen "ceza", yurttaş olmanın gereği olarak yapılan toplumsal ve demokratik "itiraz"ın cezalandırılmasından başka bir şey değildir. Bu kararla, yargının adalet dağıtıcısı olmaktan çıkıp siyasal iktidarın baskı aygıtına dönüştüğü ve adaletsizliğin kurumsallaştığı artık hiçbir şekilde örtülemeyecek kadar çıplak hale gelmiştir."
"