Hakaret davaları gelir kapısına dönüştü: Uzlaşma süreçlerinde yüksek meblağlar isteniyor
Hakaret davalarının uzlaşma süreçleri avukatların gelir kapısı haline geldi. Özellikle bu davalarla ilgilenen hukuk büroları bulunuyorken karşı taraftan uzlaşı için yüksek paralar isteniyor.

Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
ANKARA - Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, en çok uzlaştırma sağlanan suçlar arasında hakaret davaları ikinci sırada yer alıyor. Veriler, 2022 yılında 81 bin 728 hakaret davasının uzlaştırma ile bittiğini gösteriyor. Uzlaştırma süreci “yargının yükünü azaltmak ve kişilerin uzun yargılanma süreçlerinin önüne geçmek” gerekçesiyle getirildi. Teknik olarak uzlaştırma süreci bu amacı yerine getirse de, uygulamadaki açıklar hakaret suçunun uzlaştırma süreçlerini bazı avukatlar için gelir kapısı haline getirdi.
Hakaret davası açmak için sosyal medyada taramalar yapan kimi avukatlar ve hukuk büroları bulunuyor. Dikkat çeken önemli diğer nokta ise açılan davalarda genellikle aynı avukatlar isimlerinin olması. Avukatlar uzlaşma sürecinde karşı taraftan davayı kapatma adına büyük meblağlar istiyor. Hakkında soruşturma başlatılan kişiler ise dava açılmaması ve dava sürecindeki masrafların yüksek olması sebebiyle uzlaşmayı kabul etmek durumunda kalıyor.
HAKKINDA ALTI DAVA AÇILDI
Hakkında çok fazla hakaret davası açılanlardan biri de emekli öğretmen A.Ö (67). Aralarında eski milletvekili, eski bakan ve iktidara yakın sanatçıların bulunduğu kişiler tarafından açılan altı davası bulunan A.Ö.’ye açılmış davalardan biri de Erdoğan’a yakınlığını ifade eden bir sanatçının paylaşımına yaptığı eski bir yorum.
Arabulucu avukat tarafından 30 bin lira vermesi halinde davadan vazgeçileceğinin söylendiğini aktaran A.Ö., “Başka bir avukata sorduğumuzda yargılamadan büyük ihtimalle ceza çıkmayacağını öğrendik. ‘Ceza çıksa bile bu kadar tazminat ödemezsiniz’ dedi. Bu ifadeleri arabulucuya aktarınca şikayetçi vekili istediği miktarı düşürdü” diye konuştu.
ŞİKAYETÇİLERİN AVUKATLARI GENELDE AYNI KİŞİLER
A.Ö.’ye farklı kişilere hakaret ettiği gerekçesiyle açılan davaların bazılarında da aynı avukatlar bulunuyor.
Avukatların hakaret davalarını bir gelir kapısı haline getirdiğini vurgulayan A.Ö., “Sosyal medyada bu süreci takip ediyorlar. Davalar yakın zamandaki paylaşımlardan değil eski paylaşımlardan dolayı açılıyor. Bu yorumları kaydetmiş ya da listelemiş olmaları gerekiyor. Özel olarak tazminat alabilecekleri kişiler ve paylaşımlar üzerinden dava açıyorlar. Kamu görevlilerine yönelik söylemlerden dolayı dava açmıyorlar. Çünkü bu tarz davalar uzlaştırmaya dahil değil. Bu davalardan bir gelir elde edemiyorlar” diye konuştu.
‘İNSANLAR ELEŞTİRİ YAPMAK KONUSUNDA ÇEKİNİYOR’
Bu durumun birçok masraf ve maddi kayıp getirdiğini ifade eden A.Ö., şunları söyledi: “Tazminat ödemeye hükmedilse alacakları paradan daha çok para istiyorlar. Aynı zamanda benim gibi emekli insanlar için Facebook gibi mecralar hem sosyalleşme hem de kendini ifade etme aracı. Ancak bu durum, beni de paylaşım yapmaktan uzak tutan bir durum haline dönüştü. İnsanlar en ufak bir eleştiride, yorumda bulunmak konusunda çekiniyor. Eve her PTT kuryesi gelince tedirgin oluyoruz gene kim hakaret davası açtı diye.”
‘OTOMATİK HAZIRLANMIŞ SUÇ DUYURULARI VAR’
Avukat Onur Sezen de, hakaret davalarının bir sektör haline geldiğini söyleyerek, “Meslek etiği açısından kişilerin taleplerine karşı ‘ben senin talebini etik bulmuyorum’ deme şansına sahip değiliz. Ancak sırf bu dosyalarla ilgilensin ve geçmişe yönelik dosyaları araştırsın diye işe alınan avukatların olduğunu biliyoruz. Avukata dava açma talebinin kimden gittiği önemli. Talep bürodan mı gidiyor yoksa hakarete uğrayan kişiden mı gidiyor? Eğer bürodan gidiyorsa meslek etiği açısından bir sorun. Karşı taraftan yani ‘hakarete uğradım ben’ diyen kişi tarafından geliyorsa avukat, ‘etik değil’ deme lüksüne sahip değil. İşi reddedebilir ama etik olarak ben buna bakmıyorum demez. ‘Seni temsil edelim karşılığında hizmetinin ücreti de budur’ der” diye konuştu.
‘KİŞİNİN İTİBAR KAYBINI GİDİP ANLATMASI GEREKİYOR’
Hakaret davalarının şikayete bağlı olduğunu ve kişinin talebi üzerine açılan bir dosya olduğunu aktaran Sezen’in vurguladığı noktalardan biri de kişiler için otomatik olarak hazırlanmış suç duyurularının ve davaların olması. Sezen, hakaret davalarındaki işleyiş ile ilgili şunları söyledi: “Konu ile ilgili şöyle bir açık var: Herhangi birine hakaret edildiği zaman kişinin gerçekten de o hakaretten dolayı üzülmesi gerekiyor. Yapılan binlerce yorumu görmeyen, yani hakarete doğrudan maruz kalmayan, haberi bile olmayan kişi için otomatik olarak hazırlanmış olan suç duyuruları ve davalar ile karşı karşıyayız. Normal şartlarda hakarete uğradığını söyleyen kişinin gidip üzüntüsünü ve itibar kaybını anlatmasını gerekiyor. Gerçekten kanun sistematiğinin kendisi uygulansa, her siyasi figür ya da kamuya mal olmuş kişi her suç duyurusu ya da sonrasında açacağı her tazminat davasında çağrılsa durum değişecek. Bu durumda dava ile uğraşmak istemediği için uzlaşan ya da uzlaşmayıp daha sonra tazminat davaları ile karşı karşı kalan kişiler değil, hakarete uğradığını düşünen kişiler bu yola başvurmak istemeyecek. Kendisine gerçekten dokunan yorumlar ve paylaşımlar için zaman harcamaya başlayacak. Hakaret davalarında tam tersi yöne bir gidiş var.”
Sezen’in değindiği bir diğer nokta ise kamuya mal olmuş kişilerin müdahil olduğu davalardaki Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) kararları.
‘KİŞİLER YÜKSEK MASRAFLARDAN DOLAYI UZLAŞIYOR’
HAGB kararlarının toplumda ‘beraat kararı’ gibi algılandığını aktaran Sezen, “Erteleme kararında hakim ‘sen bu suçu işledin nokta’ diyor. Ama kişinin işlediği suça karşılık üç ya da beş yıl suç işlemediği takdirde dosyayı kapatacağını söylüyor” dedi.
Sezen, ‘suç işledin’ cümlesinden kaynaklı sistematik olarak geçmişe dönük araştırma yapan avukatların bu durumdan dolayı tazminat davası açtığını söyledi. Avukatların karşı tarafa “Sen bize şu parayı ver, sana tazminat davası açmayalım, icra ile de uğraşma” dediğini aktaran Sezen, “Bunu bir paket program olarak düşünün. Bunların hepsi ‘paket program karşılığı olarak şu miktarı istiyorum’ der uzlaştırmada. Uzlaştırmada uzlaşırsanız dosya hiç açılmıyor. Çünkü kişiler erteleme kararı alındıktan sonra tazminat davası riskinden dolayı uzlaşmadaki miktara denk hatta aşan bir miktarla karşılaşacak. Bizdeki sistematikte manevi tazminat kişinin toplumdaki statüsü üzerinden belirleniyor. Benim müvekkilim çok ünlüyse, siyasi fügürse ona verilecek tazminat miktarı yüksek olacak. Avukatın da alacağı vekalet ücreti, dosya masrafları var. Bu meblağlar bir de icraya konulunca katlanıyor. Toplamda masrafların kendisi istenen miktara denk olacağı ya da geçeceği için insanlar uzlaşmayı kabul ediyor. Gelir kapısı haline dönüş noktası tam olarak burada açığa çıkıyor” diye konuştu.
ŞİKAYETÇİNİN HABERİ BİLE OLMADIĞI DAVALAR VAR
Hakaret davalarındaki asıl amaç üzülen, itibar kaybına uğrayan kişiye karşılığını ödemek. Ancak burada amaca uygun olmayan bir seyir söz konusu.
Bu durumun hukuken bir altyapısı olduğuna dikkat çeken Sezen, şunları söyledi: “Bir haber altında onbinlerce yorum var. Yani bu tip durumlarda çalışan meslektaşlarım bir seferde adliyeye gittiklerinde binden fazla suç duyurusunda bulunuyorlar. Yani düşünün ben bir politikacıyım, bir bakanım. Benim oturup da ciddi anlamda internet gazeteleri ve basılı gazetelerinin hepsini kendim okumam mümkün değil. O kişinin çağırılıp her bir suç duyurusu ve dava için bana neden üzüldün hangi zaman diliminde bundan haberin oldu diye sorulması gerekiyor ancak sorulmuyor. Dolayısıyla o kişinin haberi dahi olmadan otomatik olarak yapılan suç duyurusu ve açılan dava silsilesi var.”
‘AYM YA DA AİHM’DEN KARAR ÇIKMALI’
Bu durumun önünün kanunen kesilmesinin çok mümkün olmadığını ifade eden Sezen’e göre ise, kanuni boşluktan ortaya çıkan gelir elde etme durumunun önüne geçmenin tek yolu AYM ya da AİHM’den çıkacak kararlar:
“Bu şekilde toplu yapılmış olan, hakarete uğradığı iddia edilen kişinin haberi bile olmayan bu süreçlerle ilgili ‘sebepsiz zenginleşme’ dediğimiz bir durum var. Sebebi var aslında ama hakkın kötüye kullanılması nedeniyle sebep hasıl olmamış oluyor. Boşluktan dolayı bir gelir etme durumu var. Bu şekilde toplu yapılmış olan, hakarete uğradığı iddia edilen kişinin haberi bile olmayan bu süreçlerle ilgili AYM ya da AİHM’de kararlar çıkmalı. Ancak böyle önüne geçilebilir.”