'İddianame layık olduğu yere konulmuştur'

Cumhuriyet imtiyaz sahibi Orhan Erinç: Alev Coşkun gazeteyi Aydınlık çizgisine taşımak istemiştir

'İddianame layık olduğu yere konulmuştur'

GÜNCEL - Tutuklu gazetecilerin haklarında hazırlanan tartışmalı iddianamesi ve gazetecilerin o iddianemeye karşı yaptıkları savunmalarla basın tarihinin en önemli davalarından bir haline dönüşen Cumhuriyet Gazetesi Davası’nın 4. günü, tutuksuz yargılanan gazeteciler Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya ve Orhan Erinç'in savunmalarıyla devam etti. Hikmet Çetinkaya, "Bu imamın gerçek yüzünü biz ortaya çıkardık" dedi.

Saat 12:00'da Cumhuriyet gazetesinin yargılanan çalışanları ve avukatlar duruşma için salona alındı. Mahkeme heyetinin salona girmesinin ardından duruşma Hikmet Çetinkaya'nın savunmasıyla başladı.

51 yıldır Cumhuriyet'te çalıştığını söyleyen Çetinkaya, ilk önemli haberlerinden birisinin Fethullah Gülen ilgili olduğunu söyledi. Çetinkaya, şöyle devam etti:

"Bornova'da başlayan örgütlenmesini ve vaiz olarak İzmir Kestanepazarı Camii'ne atanmasını, Akevler Yapı Kooperatifi'nde Yaman Koleji'nde, Maltepe Asker,i Lisesi, Işıklar ve Kuleli Liseleri'nde sahte sağlık raporları ile örgütlendiklerine kimseyi inandıramadık, inanmak istemediler. Bütün siyasal iktidarlar cemaatin ne kadar masum olduğunu ve benim ne kadar haksızlık yaptığımı sürekli söylediler Hakkımda 'Hocaefendiye' karşı yazdıklarımdan ceza davaları açtılar.

Poliste, yargıda, eğitimde örgütlenmelerini haberleştirdiğim yıllarda Türkiye kendisini tanımıyordu. Gülen 12 Mart dönemlinde ünlü TCK 163. maddesine muhalefetten laik, demokratik, hukuk devletini ortadan kaldırarak İslam devleti kurma suçundan İzmir sıkıyönetim askeri mahkemesinde yargılandı. Mahkum oldu, afla kurtuldu, unuttular.

'İddianame layık olduğu yere konulmuştur' - Resim : 1

'BU İMAMIN GERÇEK YÜZÜNÜ ORTAYA ÇIKARDIK'

Birçok ceza davasında sanık oldum, yargılandım. Gülen sürekli hakkımda şikayet dilekçeleri verdi, tazminat davaları açtı. Ama Cumhuriyet gazetesi olarak yılmadan yazdık. Türkiye Cumhuriyeti için ne adar büyük bir tehlike olduğunu yıllarca anlattık. Devletten 15 temmuz 2016'ya kadar emekli maaşı alan bu imamın gerçek yüzünü ortaya çıkardık. Altın nesil adı altında Amerika'da örgütlenmesini yazdığımızda kimse olup bitenleri görmedi. Yurtdışında açılan okulların açılışına davet edilen gazetecilerden olmadık. Gülen'e methiyeler düzen gazetecilerden değildik. Yıllarca peşimizden koştular, aldırmadık. Ama gerçek yüzlerini açığa çıkardık, gazetecilik yaptık. Yazılarımıza haberlerimize itibar etmeyenler tarafından sürekli tehdit edilik.

Bugün ise karşımızda 'Cumhuriyet gazetesinin silahlı terör örgütlerinin (FETÖ/PDY, PKK/KCK, DHKP-C) eylemlerini meşru göstermeye yönelik yayınlar' yazılı böyle bir iddianame nedeniyle ben ve çalışma arkadaşlarım terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçunu işlemekle suçlanıyoruz.

Onların vakfı davet etti, gittim. Bu tek ziyaret suç sayılıyor. Ben Gülen'in terör örgütü olmadığını hiçbir yerde söylemedim, yazmadım. Savcılar merak ediyorlarsa yazdığım haberler ve köşe yazıları DGM savcılarının gülen iddianamesinde alıntı olarak yer aldı. Bulup okuyabilirler. İleri sürdüğüm görüşlerim nedeniyle Gülen örgüt kurmak ve yönetmekten yargılandı. Şimdi geçmişi unutmuş savcıların iddianamesiyle FETÖ'ye yardım ve yataklıktan yargılanıyorum.

Yazdıklarım, haberlerim, iddianameye karşı savunmam ve sorgumdur. Yaşamın olağan akışına aykırı böyle bir iddianameyi kendim, yazılarım, yaptıklarım ve gazeteciliğim adına reddediyorum. Mahkemenizden beraat kararı verilmesini talep ederim."

ÇETİNKAYA VE ENGİN'E ÇAPRAZ SORGU

Savunmasının ardından çapraz sorguya çekildi.
Savcı'nın "Yazarlar Vakfının toplantısına gitmişsiniz. Gazetenizden başka kimse davet aldı mı? Kişisel bir davet miydi?" sorusuna Çetinkaya 'Giden vardı' dedi.

"2011' de Vakıf toplantısı hakkında "ısrarla davet ediyorlar. Gideyim mi?" diye Akın Atalay ve Orhan Erinç'e sordunuz bu izin almak mıydı?" sorusu üzerine ise Çetinkaya şöyle dedi:

"Ben vakfa giderken gazetecilik dürtülerimle giderim. Akın Atalay ya da Orhan Erinç olsun bir yere giderken birbirimize haber veririz. Bu bir paylaşımdır."

Avukat Bahri Belen: Sayın Çetinkaya'nın Gülen yazı dizisi hakkında tekzipler kabul edilmemiştir.
Belen'den Çetinkaya'ya: İddianame diyor ki gazetenin yayın politikası değiştikten sonra son üç yılda bir yayın politikası izlediniz mi?
Çetinkaya: Cumhuriyet gazetesinin bir anayasası vardır. Cumhuriyet gazetesi laiklik çizgisinden Atatürkçülükten ayrılıyor vs, bunlar kara propaganda.

Savcı: Gülen yurtdışında yaşıyor ama ülkeden tamamen gitmiş midir?
Bunun üzerine avukat Fikret İlkiz "Herkesin bildiği soruyu sormanız kast açısından sonuç çıkarmaz" dedi. Sözlerinin sonunda "Bu iddianameyi reddediyorum" diyen Çetinkaya, Mahkeme heyetinden beraat kararı verilmesini talep etti.

'İddianame layık olduğu yere konulmuştur' - Resim : 2

AYDIN ENGİN: ACI VERİYOR

Hikmet Çetinkaya'dan sonra tutuksuz yargılanan Aydın Engin, savunmasını yaptı. Engin, şunları söyledi:

"Sayın yargıçlar,
Şu anda üçü tutuklular arasında, ötekiler savunma sıralarında yer alan müdafiiler benim kadim avukatlarımdır, yakın arkadaşlarımdır.
Onların mesleki yeteneklerine, hukuk ve demokrasi kültürlerine güvenim tamdır. O yüzden iddianameyi bir de ben ele alıp üstünde konuşmaya, sizleri de yormaya hiç niyetim yok.

İddianameye suç kanıtı gibi yerleştirilmiş ve yasal süre içinde basın savcılığınca herhangi bir soruşturmaya konu edilmemiş dokuz makalemle ilgili herhangi bir açıklama yapmayı da anlamsız buluyorum. O yazılar zaten benim ek cümleler kurmama gerek bırakmayacak bir açıklıkla iddianameye cevap veriyorlar.

Soruşturma savcısının yazıların başlıklarına bakıp ama içeriğini bile okuma zahmetine girmeden iddianameye yerleştirdiğini düşünüyorum. Aksi takdirde "Savcı yazıları okumuş ama anlayamamış" demek zorunda kalırım ki hukuk eğitimi görmüş bir savcının bu duruma düşeceğini düşünmek bile istemem. Bu konuda ben bir karar vermeyeceğim. Seçimi soruşturma savcısına bırakıyorum.

Ancak tutanağa geçmesi için tek bir cümleme izin vermenizi diliyorum.
Sayın yargıçlar,
Böyle bir iddianame ile benim ve arkadaşlarımın sanık iskemlesine oturtulmuş olmamız bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor.
Söyleyeceklerim bundan ibarettir."
Savunması biten Aydın Engin'e de çapraz sorgu yapıldı.

Çapraz sorgu sırasında Mahkeme Başkanının "İsrail imamı Harun Toprak ile 13 iletişim kaydınız varmış. Açıklamanız var mı?" diye sorunca Aydın Engin şu yanıtı verdi:

'SİZ DE BİR 007 JAMES BOND RUHU SEZDİM'

"Gazeteciyim, sadece cemaatle yetinmedim. Aczimendli'lerle ilgili ilk röportajı ben yayınladım, Cumhuriyet'te. Ödül aldım. Cemaatten bir yargıç bu görüşmeden kaynaklı beni 18 aya mahkum etti. Çünkü cemaat ile Aczimendiler rakipti. Ben Hizbullahla da röportaj yaptım. Ben HDP kurultayı da izledim, Kürt hareketinden miyim? MHP kurultayı da izledim ülkücü müyüm? Abant toplantısı izlediğim için nasıl Cemaatçi oluyorum. Yakın dövüş uzmanı Amerikalı askerlerin mücahidlere yakın dövüş öğrettiğini gördüm, yayınladım. Ben Taliban teröristi miyim, Hamas teröristi miyim? Gazetecilik mesleği ile teröristliği ayırmak lazım"

Engin’in bu tarihi yanıtına Mahkeme Başkanı, "Sizde bir 007 James Bond ruhu sezdim" şeklinde cevap verdi.

Çapraz sorgunun ardından Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç'in savunmasına geçildi.

'CUMHURİYET'İ AYDINLIK ÇİZGİSİNE ÇEKMEK İSTEDİLER'

Cumhuriyet Gazetesi'nin yayın politikalarını değiştirdiğine yönelik iddialara yanıt veren Erinç, bir gazetenin yayın politikasının değiştiğini saptamak bir ağır ceza mahkemesinin görevi olmadığını söyledi.

Cumhuriyet Gazetesinin yayın politikasını değiştirdiği iddiasının Mustufa Balbay tarafından ortaya atıldığını ifade eden Erinç, Balbay ve vakfın yöneticilerinden Alev Coşkun'un gazeteyi Aydınlık çizgisine taşımak istediklerinini söyledi.

Erinç şunları söyledi:

"Yolsuzluk usulsüzlük kavga dövüş bizim için haberdir ama yargıç ve savcılar için belgeler yasal elde edilmemişse hukuken değeri yoktur.

Bizden istenen yargıç ve savcılar gibi davranmamızdır. Türkiye'de gazeteciliğin yapılması önündeki engellerden bir başkasıdır bu da.

Dinci medya bizi suçlar gibi bir yaklaşım sergilemektedir. Bu da bize yöneltilen saldırının siyasi olduğunu ortaya koymaktadır.

'Bizi tasfiye ettiler' diyen Mehmet Faraç 2010, Alev Coşkun 2013, Mustafa Balbay 2015 yılında ayrıldı. 3 farklı tarihi nasıl birleştiriyorlar

İddianameye bakarsanız Cumhuriyet'in Atatürkçülüğü sanaldır. Niye? Çünkü 3 kişinin çıkmasıyla Cumhuriyet Atatürkçülükten çıkmıştır. Hakimlerin, bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek için yazdıklarımızı casusluk olarak okuduklarını anlıyorum.

'TÜRKİYE'NİN GÜNDEMİ DEĞİŞTİ'

Suçlamalardan en önemlisi Cumhuriyet Vakfı'nı ele geçirmek ve yayın politikasını değiştirmek. Cumhuriyet'in yayın politikası değil, Türkiye'nin gündemi değişti, haber akışı ona göre belirlenir oldu. Savcının atadığı bilirkişi uzman olsaydı Türkiye'nin gündeminin değiştiğini yayın politikasının değiştiğini anlardı. Sendika temsilciliği ve adliye muhabirliği yaptığım için bilirim. Yayın politikasının değiştiğini saptamak ağır cezanın görevi midir? Bir gazetenin yayın politikasının değişikliğini sorgulamak ceza mahkemelerinde yapılmaz. Bu basın çalışanı ve işveren kanununda belirlenmiştir. Bu konunun ağır ceza mahkemesinde tartışılmasını anlamıyorum.

'BALBAY, ALEV COŞKUN'A OY VERMEDİ'

Mehmet Faraç çıkarıldığında Vakıf Başkan Vekili Alev Coşkun'dur. Alev Coşkun seçilmediğinde oy vermeyenlerden biri de Mustafa Balbay'dır. Kim, kimin zamanında tasfiye edilmiştir? Mehmet Saraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun'dur.

'İDDİANAMEDE ÜÇ VAKIF BAŞKANI DAHA VAR'

İddianamede Cumhuriyet Vakfı Başkanı olduğu iddia edilen 3 kişi daha vardı. Kuşkulandım "eş başkanlık mı var" diye? (Gülüyor) Ama anladım ki dosya ciddiyetten uzak bir şekilde hazırlanmış..

'CUMHURİYET'İ BABASININ ÇİFTLİĞİ SANANLAR..'

1991'de yayın yönetmeni, 2001'de köşe yazarı oldum. Arşivde eski yazıyla basılmış Cumhuriyet'leri bile okudum. Ben yetkisi olan bir yönetim kurulunda, yönetim kurulunun rolünü bilirim. 60 yıllık yöneticilik hayatımda hiç "adamım" olmadı. Hep iş arkadaşım oldu. Bu tasfiye edildiklerini söyleyen arkadaşların iddiası.

Başkanlığı Burhan Felek'ten öğrendim. Öneride bulunmak ya da tartışmaya herkesten önce katılmak yaklaşımının yanlış olduğunu bilirim.

Cumhuriyet'i babalarının çiftliği sananları ileri sürdüğü bir iddiadır. Gerçekle ilgisi yok.

Yassıada davalarını izleyen ve hala gazetecilik yapmakta olan iki kişiden biriyim.

2 Nisan 2013'te Önder Çelik'in seçilmesini sağlamakla suçlanıyorum. Sağlamışsam çok başarılı sayarım kendimi. Ama öyle bir girişimim yoktur. Bugün Diyanet İşleri Başkanı'nın yaptığı açıklamayı ben on yıllar önce yaptım Gülen ve hareketiyle ilgili.

TGC ve sendika başkanı olduğum zamanlarda Gülen beni kendi altın yaldızlı davetiyelerle davet etmişti. Hiçbirine gitmedim.

FETÖ'cülerin ortaya koyduğu İslamiyetin farklı olduğunu ben bile gördüm ama Diyanet İşleri yeni gördü. Gazetecilikte 2 alışkanlığım var. Arkadaşlarıma isimleriyle hitap etmekten kaçınırım.

Konuşmalarımda senli-benli bir üslup yoktur. 51 yıllık meslek hayatımda çalışma arkadaşlarımdan hiçbirini savunmak zorunda kalmadım. Bu ilkemi 7 arkadaşım için bozdum. O nedenle rahatsızlık duyduğumu söylemeliyim.

'İddianame layık olduğu yere konulmuştur' - Resim : 3

'YEDİ SÜLALEMİ ARAMIŞLAR TEK KURUŞ BULAMAMIŞLAR'

Raporlara kızıyoruz ama haksızlık etmeyelim çünkü teşekkür borcum var. Yedi sülalemi aramışlar suçlayacak tek kuruş bulamamışlar.

Bin lira kazanan gazeteci 2 bin 500 lira harcama yapıyorsa, yuları başkalarına kaptırmıştır.

1963'te Cumhuriyet'e geldiğimde 7 yıllık gazeteciydim. Arşive iner yeni harflerle başlayan ilk nüshadan beri tüm ekleri okurdum.

O nedenle Cumhuriyet'in yayın politikası konusunda kendimi yetkin saydığımı, alçakgönüllülüğü bir kenara bırakarak söylemek isterim."

BYLOCK İDDİASI

İddianamede yeralan ByLock iddialarını da yanıtlayan Erinç, "Devletin bilmediği ByLock'u benim bilmemi beklemek doğru bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum. Ben TGC Başkanlığı yaptım. Ben bir kaymakamla görüştüğümde kaymakamın ByLock'unun olması benim değil valinin sorunudur" dedi.

Orhan Erinç'in savunması sona erdi. Duruşmaya verilen 30 dakikalık aranın ardından Erinç'in çapraz sorgusuna geçildi.

'YAPILMAYACAK HABER YOKTUR. YETER Kİ YAZMASINI BİLİN'

Mahkeme heyetinin sorularını yanıtlayan Erinç, gazetenin iç işleyişi ve Vakıf ile ilişksi hakkında soruları yanıtladı:

Mahkeme Başkanı: Vakıf, gazetenin "anayasamız" dediğiniz vakıf senedine ya da gazetecilik evrensel ilkelerine uyduğunu takip eder mi? Mesela vahşi bir tecavüz haberini abartarak verirse vakıf buna müdahale eder mi, böyle bir haber girer mi?

Orhan Erinç: Burhan Felek, "Dünyada yapılmayacak haber yoktur. Yeter ki yazmasını bilin" der. Bir haber gerçekse yapılmasını engelleyecek bir güç yoktur.

Kıdemli Hakim: Zaman Gazetesi ile 3 gün arayla aynı manşetle çıkma durumunuz oldu. Bu neden yapıldı? Tartışma yarattı mı?

Orhan Erinç: Buna pişti olmak denir, ender olur.

Mahkeme Başkanı: Eski Cumhuriyet çalışanısınız. Vakıfta kıdemlisiniz. Vakıf - gazete ilişkisi nedir? Vakıf yayın ilkelerine ve vakıf senedine uyumu denetler mi?

Orhan Erinç: Vakfın denetiminde önemli olan doğruluktur, haber içeriklerine müdahale etmez. Benim imtiyaz sahipliğim, Basın Yasası'na göre dernek ve vakıflarda yayın sahibinin başkan olarak belirlenmesi zorunluluğu. Yoksa ben de Cumhuriyet çalışanıyım.

Mahkeme Başkanı: Yurtdışında iki sanık var: İlhan Tanır ve Can Dündar. Sözleşmeleri devam etmekte midir, bunlar gazetenin adamı mıdır?

Orhan Erinç: İlhan Tanır zaten çok kısa bir süre Cumhuriyet'te çalıştı kendisiyle bağımız yok. Can Dündar telifle çalışır yazı için ödeme yapılır.

Orhan Erinç'in sorgusu tamamlanmasının ardından duruşma, Cumhuriyet Gazetesi Avukatkları Fikret İlkiz,Tora Pekin ve Avukat Duygun Yarsuvat'ın iddianameye ilişkin değerlendirmeleriyle devam etti.

AVUKAT SAVUNMALARI: SAYIN HAKİM, A.A'NIN YAYIN ÇİZGİSİ ÇOK DEĞİŞTİ

Avukatların savunmalarının ardından mahkeme heyeti Saat 18:50'de duruşmaya 30 dakka ara verdi.

GÜRSEL VE ŞIK'A ONURSAL ÜYELİK

DHA'nın haberine göre Hawaii Basın Konseyi (Media Council of Hawaii) , gazeteci Kadri Gürsel ve Ahmet Şık'ı "Yüksek Kurul Onursal Üyesi" ilan etti.

Hawaii Basın Konseyi, Türkiye Basın Konseyi'ne gönderdiği bir açıklamayla, Türkiye'de gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklu bulunan veya hapis cezası alan bütün gazeteciler adına gazeteci Kadri Gürsel ve Ahmet Şık'ı Onursal Yüksek Kurul Üyesi olarak seçtiklerini duyurdu. Türkiye'nin dünyada en çok gazeteci hapseden ülke olduğuna vurgu yapılan açıklamada, 150'nin üzerinde gazetecinin tutuklu bulunduğu ve ağır cezalarla karşı karşıya kaldıkları, haber ve yayın kuruluşlarının kapatıldığı, internet medyası kanallarının engellendiği ve medya çalışanlarının işsizliğe mecbur edildiği hatırlatıldı.

Hawaii Basın Konseyi açıklamasında, "Coğrafi uzaklığımız nedeniyle duruşmalara fiziken katılamasak da, Türkiye'deki gazetecilerle dayanışmamızın bir göstergesi olarak Kadri Gürsel ve Ahmet Şık'ı Yüksek Kurulumuza almak istedik. Her ikisi de yüksek etik değerleri herkesçe kabul görmüş, başarılı, ödüllü gazetecilerdir" denildi. Açıklamada ayrıca şu görüşlere yer verildi: "Medya üzerindeki baskılar, demokrasi kapısını Türkiye ve dünyadaki kamuoyunun yüzüne kapatmaktadır. Bu adaletsizliğin son bulmasını, hukukun üstünlüğü ilkesi ve demokratik değerlere dönülmesini istiyoruz. Yeni Yüksek Kurul üyelerimizin özgür yurttaşlar olarak aramıza katılacakları günü sabırsızlıkla bekliyoruz."