'İnfaz yakma cezası, tutukluların umut hakkının ihlalidir'
Avukat Rezan Sarıca Artı Gerçek'e infaz yakma cezası hakkında değerlendirmelerde bulundu.
!['İnfaz yakma cezası, tutukluların umut hakkının ihlalidir'](https://i.artigercek.com/2/1280/720/storage/old/news/126233.jpg)
Yağmur KAYA
ARTI GERÇEK- Başta siyasi suçlardan mahkum olanlar olmak üzere, cezaevlerindeki mahkumların, tahliye edilmeleri gereken günlerde infaz uygulamasının devamı sağlanıyor.
Avukat Rezan Sarıca, bir müvekkilinin Ağustos 1995 tarihinden beridir, 25 yıldır hükmedilen müebbet ağır hapis cezasını infaz etmekte olduğunu, normal şartlarda 30 yılını cezaevinde infaz etmesi halinde 2025 yılında serbest kalacağını ancak aldığı hücre cezalarıyla cezaevinde kalma süresinin uzatıldığını söyledi.
Ellerindeki hücre cezasının yüzlerce olduğunu da belirten Avukat Sarıca, "Bu ceza adalet sistemi ile açıklanamaz bir durumdur. İnsan onurunu hiçe sayan, siyasi amaçlarla getirilen uygulama ve düzenlemelerdir" dedi.
Sarıca, hücreye koyma cezasının insan haklarıyla bağdaşmadığını, bu uygulamanın, hükümlünün ruhsal ve bedensel olarak zarar görmesine yol açtığını ve hücre cezasının işkencenin bir çeşidi olduğunun çokça dile getirilen bir konu olduğunu söyledi. Sarıca, beraberinde gelen infaz yakmanın ise, çok uzun hapis cezasına neden olmasının hükümlü ve tutukluların 'umut hakkının ihlali' olduğunu belirtti.
Avukat Rezan Sarıca ile iç hukuk ve uluslararası hukukta infaz yakmanın ne demek olduğunu, tutuklu ve hükümlülerin infazlarının yanmasının nedenlerini, bu infaz yakmayla ne amaçlandığı üzerine konuştuk.
‘AÇLIK GREVİNE GİRMEKTEN HÜCRE CEZALARI ALIYORLAR’
Sarıca, müvekkillerine verilen hücre cezalarının sayıları her müvekkil açısından 3 ile 7 arasında değiştiğini ancak yediden fazla hücre cezası verilmiş müvekkillerinin de olduğunu söyledi. Bu hücre cezalarının çoğunluğunun 2006-2010 yılları arasında verildiğini söyleyen Sarıca, "Sırf açlık grevine girmekten kaynaklı hücre cezaları olduğu gibi, söz konusu greve girdiklerine dair yazdıkları dilekçelerde kullandıkları "Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ya da Sayın Abdullah Öcalan" gibi hitaplardan kaynaklı da hücre cezaları verilmiştir. Büyük çoğunluğunun bu sebepten dolayı verildiğini görüyoruz. 5275 sayılı yasanın 48/1. Maddesi ise aynen şöyledir; "37 ile 46’ncı maddelerde yer alan eylemlerin tanımına uymayan ve kanunda tanımları yapılmamış olan eylemler, nitelik ve ağırlıkları bakımından bunlara benzediklerinde, aynı maddelerdeki disiplin cezaları ile karşılanır" dedi.
'BİR FİİL, SIRF CEZA HÜKMÜ ÖNGÖREN BAŞKA BİR FİİLE BENZEDİĞİ İÇİN CEZALANDIRILAMAZ'
Türkiye'de yargı kanallarından sonuç alamadıklarından dolayı bir müvekkili için AHİM'e başvuruda bulunduğunu belirten Sarıca, "Başvurusunu yaptığımız bu hücre cezası, müvekkile 2010 tarihinde yukarıdaki gerekçelerle verilen bir hücre cezasıdır. O dönem müvekkil hem infaz hâkimliğine hem de ağır ceza mahkemesine itirazda bulunuyor. Ancak yasaya aykırı herhangi bir yön olmadığı iddiasıyla reddediliyor. Daha sonra 2013 yılında hücre cezasının dayandığı 5275 sayılı yasanın 48/1. Maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal ediliyor(03.10.2013 tarih, 2013/28 Esas, 2013/106 sayılı kararı). Bu yasa maddesi suçların ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı bir düzenleme olmasından dolayı iptal edilmiştir. Bir fiil, sırf ceza hükmü öngören başka bir fiile "benzediği" iddiasıyla cezalandırılamaz. Ama o dönem kullanılan ifadeler hiç ilgisi olmamasına rağmen 'örgütsel eğitim ve propaganda faaliyeti' olarak nitelendirilmiş" dedi.
'HÜCRE CEZASININ DAYANAĞI ARTIK ORTADAN KALKTI'
"Kanun koyucunun iradesine aykırı, kanunların sahip olması gereken kanunilik, öngörülebilirlik, belirlilik ve hukuki güvenlik ilkesine aykırı bu düzenlemenin iptal edilmesi sebebiyle ve resmi kurumlara gönderilen dilekçelerin denetime tabi olmadığına dair yasal düzenlemeye ve zaten açlık grevinden dolayı etkinliklere katılmaktan men cezası verildiği gerekçeleri ile müvekkil yeniden Şubat 2020 tarihinde İnfaz hakimliğine başvurdu. 5237 sayılı TCK’nın 2. maddesi ile Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi gereğince 2010 yılında verilen bu hücre cezasının kaldırılmasını talep etmiştir. Hücre cezasının dayanağı artık ortadan kalktı. "
'YARGITAY HERHANGİ BİR DEĞERLENDİRME YAPMAMIŞ'
"Müvekkil yine bu talep içerisinde Yargıtay’ın "Sayın Öcalan" ile ilgili verdiği kanun yararına bozma şeklindeki kararlarını da dayanak olarak göstermiş. Ancak infaz hakimliği sonrasında itiraz üzerine ağır ceza mahkemesi Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapmamış sadece örnek sunulan Yargıtay kararının başvuran ile ilgili olmadığı iddiasıyla taleplerini reddetmiştir" diye konuştu.
'ELİMİZDE BULUNAN HÜCRE CEZALARINDAN İNFAZI YANAN YÜZLERCE MAHPUS BULUNUYOR'
Cezaevlerinde hükümlülüğü sona eren veya serbest kalma süresi çok yakın olup da infazı yanan hükümlü sayısını bilemediklerini belirten Sarıca, ellerinde olan hücre cezalarından sayının yüzlerce olabileceğini vurguladı. Sarıca, "Çünkü bazı hücre cezalarının aynı hapishanede 40-50 kişiye birden verildiğini biliyoruz. Yine bazı hücre cezalarının 15-20 kişiye toplu bir şekilde verildiğini söyleyebiliriz. Ancak tam olarak kaç kişinin bu durumu yaşadığını tüm hapishanelerde yapılacak resmi araştırmalar ya da insan hakları kurumlarının yapacağı girişimler sonrasında tespit edebilmek mümkün" dedi.
'SİYASİ TUTUKLULARIN DÖRTTE ÜÇÜNÜN HAPSEDİLMESİ AMAÇLANIYOR'
Disiplin cezalarının siyasi ve adli tutuklu gibi hiçbir ayrım yapılmaksızın düzenlendiğini söyleyen Sarıca, tüm tutukluların yasaya göre ortak koşullu salıverilme hükmü düzenlendiğini, yine yasaya göre siyasi nedenlerle hüküm giyenlere koşullu salıverilme hakklarının olduğunu söyledi. Sarıca, ancak siyasi tutuklular üzerinde ayrımcı bir uygulamaya gidildiğini ve "herkese uygulanan üçte iki hapis oranı, siyasi nedenlerle hüküm verilenlere dörtte üç olarak daha ağır sürelerle hapsedilmeleri amaçlanmıştır" dedi.
'ÖMÜR BOYU HAPİSHANEDE KALACAK' DİYE AYRIMCI BİR DÜZENLEME VAR'
Yine yasaya göre; siyasi nedenlerle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların hiçbir şekilde serbest kalamayacağı ve ömür boyu hapishanede kalacağına dair işkence yasağına aykırı, ayrımcı bir düzenleme olduğuna dikkat çeken Sarıca, "Bu uygulama AİHM önünde işkence yasağına aykırı olarak görülüyor. Türkiye buna dair kararların gereğini yerine getirme ve herkesin topluma mutlaka yeniden döneceği şeklinde düzenlemeler yapma sorumluluğu var. Benzer şekilde ayrımcı infaz koşularından bir diğeri hücre cezalarının serbest kalma hakkına ağır olumsuz etkisidir. Buna göre sadece siyasi nedenlerden dolayı hüküm giyenlerin hücre cezaları sebebiyle koşullu salıverilmeden yararlanma hakları ellerinden alınıyor" dedi.
'İNSAN ONURUNU HİÇE SAYAN SİYASİ BİR UYGULAMADIR'
Tutuklu ve hükümlülerin olması gerektiğinden fazla belirli nedenlerle cezaevlerinde kalmasının bir hak ihlali olduğunu vurgulayan Sarıca, "Özellikle 30 yıl tutuklu kalıp bu süre sonunda serbest kalacağını düşünen çok sayıda insanın bu hakkı elinden alınmış durumda. 1992 tarihinden bu yana tutuklu olan ve 2022 tarihinde bırakılması gereken müvekkillerin serbest kalma süreleri 2028 yılına uzatıldı. 27 yılı, 28 ya da 29 yılı bitmiş hatta 4-5 ay sonra serbest kalması gereken bazı müvekkillerimin bu hakkı, her açıdan insan haklarına aykırı hücre cezası ve devamı kararlar ile elinden alınmış.
30 YIL BİR ÖMRE BEDEL, BİR ALTI YIL DAHA HAPİSHANEDE KALMALARI İSTENİYOR
Ve müebbet ağır hapis cezasının tamamının hapishanede geçirileceği şeklinde karar alınmış. Yani 36 yıl dolmadan serbest kalamayacak. 30 yıl gibi bir ömre bedel hapis cezasının ardından bir 6 yıl daha hapishanede kalmaları isteniliyor. Hem de ayrımcı ve hukuksuz kanuna açık aykırı kararlarla. Bu ceza adalet sistemi ile açıklanamaz bir durumdur. İnsan onurunu hiçe sayan siyasi amaçlarla getirilen uygulama ve düzenlemelerdir. Ceza içinde ceza veriliyor. Kişi özgürlüğü hiçbir şekilde adil olmayan kararlarla ortadan kaldırılabiliyor. Ve bu hapishane gibi bir aygıt içerisinde olduğunda da maalesef görülemeyebiliyor.
'SERBEST KALMA ZAMANLARINA YAKIN HAKLARI ELİNDEN ALINIYOR'
Bir diğer nokta hücre cezalarının üzerinden 10 yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapmayan savcılar, müvekkillerin serbest kalma zamanlarına yakın bu tarihlerde bu haklarını ellerinden alan kararlar almaya başladılar. Böylece müvekkiller bu hukuksuzluğa karşı etkili bir hukuki süreç işletemeyecekler. Çünkü zaten hapishanede 30 yılı dolmak üzere. Bu kararların bu kadar geç alınmasının tek amacı 30 yılını dolduran siyasi mahpusların topluma yeniden dönmelerinin önüne geçmektir" diye belirtti.
'BAŞVURU MEKANİZMALARI UYGULAMADA ETKİN VE YETKİN DEĞİL'
Türkiye’de İnfaz hukuku ve uygulaması çok önemsenen veya insan onuru temelli düzenlemelerin olduğu bir alan olmadığını söyleyen Sarıca, iktidarın hapsedilenlerle toplumun ayrı dünyalar olduğu yönündeki algısının içselleştirilmiş olduğunu söyledi. Sarıca, infaz hâkimliklerine yaptıkları başvuruların 10 yıl veya daha önceki hücre cezalarının kesinleştiği gerekçesiyle reddedildiğini söyledi ve "Anayasa Mahkemesi'nin dayanak kanun maddesini iptal kararı lehe kanun değişikliği olup kabul edilmesi gerekiyor" dedi.