Kayıp yakınları dört kentten seslendi: 'Mücadelemiz sürecek'
Artı Gerçek - İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları, gözaltında kaybettirilen ve katledilen kişilerin akıbetinin açığa çıkarılması ve faillerin yargılanması talebiyle bu hafta da birçok kentte eylemlerine devam etti.
Kayıp yakınları, bu hafta da Diyarbakır, Batman, Hakkari ve İzmir'de açıklama yaptı.
DİYARBAKIR
İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" talebiyle yaptıkları eylemlerinin 818’inci haftasında Bağlar ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Eyleme, kentte bulunan sivil toplum örgütü temsilcileri ve kayıp yakınları katıldı.
Eylemde kayıpların fotoğraflarının bulunduğu dövizler taşındı, alanda kayıpların fotoğraflarının yer aldığı pankart açıldı. Bu haftaki eylemde Kulp ilçesinde gözaltına alınarak kaybettirilen Mehmet Salih Akdeniz’in akıbeti soruldu.
MEHMET SALİH AKDENİZ'İN HİKAYESİ
İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Ömer Saman, Mehmet Salih Akdeniz'in kaybolma hikayesini okudu. Akdeniz’in hikayesi şöyle:
“Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde 1993 yılının Eylül ayında Nedera kırsal mahallesine bağlı Şenê bölgesinde Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasında Bolu 2’nci Tugay Komutanlığı tarafından operasyon yapılır.
9 Ekim 1993 tarihinde Mehmet Salih Akdeniz, köye dönüş hazırlıkları yaptığı esnada gözaltına alınır. Akdeniz, askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra Alaca köyüne bağlı Kepir mezrasına götürülür. Orada bulunan köy sakinlerinden 10 kişi daha askerler tarafından gözaltına alınıp aynı bölgeye getirilir.
Gözaltında tutulan 11 kişiye akrabaları tarafından yaklaşık bir hafta boyunca kendilerine yemek götürülür. Gözaltına alınan herkesin eli bağlı ve sadece ziyaretçileri geldiğinde ve yemek yedikleri sırada ya da ihtiyaçlarını giderdikleri esnada bağları çözülüyordu.
Akdeniz’in eşi Pembe Akdeniz’in anlatımına göre en son eşine yemek götürdüğünde eşinin kendisine 'Bir daha yemek getirme, bizi buradan götürecekler' dediğini söyler.
Ertesi gün görgü tanıklarına göre Akdeniz’le birlikte 11 kişi helikoptere bindirilerek, oradan götürülür. O tarihten sonra Akdeniz ve diğer köylüleri ne gören olur ne de onlardan haber alan olur. Ailelerin tüm resmi kurumlara başvurmalarına rağmen gözaltına alınanlardan herhangi bir bilgi elde edilmez.
AİHM TÜRKİYE’Yİ MAHKUM ETTİ
1994 yılının hemen başında Akdeniz’in kardeşi Mehmet Emin Akdeniz İnsan Hakları Derneği Diyarbakır şubesine abisi ile birlikte gözaltına alınan kayıp 11 kişi hakkında başvuruda bulundu.
Aynı yıl içerisinde İHD Amed şubesi adına avukat Osman Baydemir, M. Salih Akdeniz ile birlikte gözaltında kaybedilen 11 kişi ile ilgili davayı AİHM’e taşıdı. 2001 yılında AİHM, bu davada Türkiye’yi kaybolan 11 kişinin ailesine toplam 311 bin sterlin ödemeye mahkûm etti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu suçu kabul ederek, gözaltında zorla kaybettirilen ailelere bu tazminat ödedi.
BULUNAN KEMİKLER KAYBOLDU
Olaydan yaklaşık 11 yıl sonra 2004 yılının Kasım ayında Kulp ilçesi Nederan mahallesinde bir çoban tesadüfen dere yatağında insan kemiklerine rastlar. Haberin yayılmasıyla birlikte bir kısım kayıp aileleri bulunan kemiklerin kendi kayıplarına ait olabileceğini düşünerek, bölgeye gider.
Kemiklerin bulunduğu alanda yanmış giysiler ve birtakım özel eşyalar bulunur. Aileler, bu eşyaların kendi kayıplarına ait olduğunu hemen orada tespit eder. Mehmet Salih Akdeniz’in oğlu babasına ait tütün tabağını hemen tanır. Bu esnada kemiklerin hiçbirinde kafatası bulunmaz.
Eşyalardan ve objelerden anlaşılacağı üzere cesetler öldürüldükten sonra yakılmıştır. Daha sonra Kulp Cumhuriyet Başsavcısı tarafından, bulunan bu kemikler hakkında soruşturma başlatılır. Ardından o dönemde ve o bölgede kaybedilen kayıp yakınlarından DNA testleri alınır ve kemikler ATK’ye gönderilir. Daha sonra kemikler ATK emanetinde kaybolur.
ZAMAN AŞIMINDAN DÜŞTÜ
2013 yılı Ekim ayında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi Kulp Alaca mahallesi katliamı davasının açılmasına karar verir. 19 Eylül 2018 tarihinde 18’inci duruşması yapılan Kulp Alaca Köyü Katliamı davasında, mahkeme operasyonu yöneten Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında 'yeterli ve ikna edici delil bulunmadığından sanığın beraatına' kararını verir.
Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu 9 Aralık 2020 tarihinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi tarafından reddedilir. Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi’nde 19 Mart 2024 tarihinde dosya hakkında zamanaşımından dolayı düşme karar verir.”
Açıklama oturma eylemiyle son buldu.
BATMAN
İHD ve kayıp yakınları, eylemlerinin 654’üncü haftasında Gülistan Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yaptı. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartının açıldığı eyleme insan hakları savunucularının yanı sıra kayıp yakınları ile çok sayıda kişi katıldı.
Eylemde, 27 Eylül 1994’te Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Befircan köyünde askerlerce götürüldüğü Tabur Komutanlığı’nda infaz edildiği ve cenazesinin bugüne kadar bulunmadığı belirtilen Mikdat Özeken’in faillerinin bulunması talep edildi.
Mikdat Özeken’in kardeşi İrfan Özeken’in beyanlarına dayanarak yaşananları anlatan İHD Batman Şube Yöneticisi Hüseyin Elçi, 27 Eylül 1994’te Yüksekova Tabur Komutanı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki askerlerin, Karlı köyüne baskın yaptıkları ve baskına itirafçı Kahraman Bilgiç’in de katıldığını belirterek, baskında Yüksekova'dan köye kışlık odun toplamaya giden Miktad Özeken ve Münir Sarıtaş’ı da yanlarına aldıklarını kaydetti.
TABURDA İNFAZ
Baskında tüm köylülerin köy meydanında toplatıldığını ifade eden Elçi, aracı olan 75 yaşlarında Abdulkerim Yurtseven’in örgüte yardım etmekle suçlandığı, işkenceye maruz kaldığını, kaburga ve omurga kemiklerinin kırıldığını söyledi. Yurtseven, Özeken ve Sarıtaş’ın daha sonra araca bindirilerek Yüksekova Tabur Komutanlığına götürüldüğünü belirten Elçi, “Abdulkerim Yurtseven yolda yaşamını yitiriyor. Kardeşim ve arkadaşı bu olaya tanık oldukları için konuşmamaları için ağır işkence yapılıyor ve serbest kalmaları durumunda olayı anlatırlar düşüncesiyle taburda infaz ediyorlar” dedi.
ANNE TEHDİT EDİLDİ
Özeken’in annesinin Tabur Komutanlığı’na gittiğini ve “oğlunu Hakkari Tugay Komutanlığına gönderdik” yanıtı aldığını dile getiren Elçi, 10 günlük ısrar üzerine Hakkari Tugay Komutanlığı ise “Oğlun Yüksekova Tabur komutanlığında” diye cevap verdiğini söyledi. Kadının tekrar Yüksekova Tabur Komutanlığına gittiğini hatırlatan Elçi, Tabur Komutanı M. Emin Yurdakul’un Özeken’in annesini, “Oğlunu bu kazanda yakarak öldürdüm. Bir daha gelirsen aynı kazanda seni de yakacağım” diyerek tehdit ettiğini kaydetti.
Daha sonra itirafçı Kahraman Bilgiç’in, Özeken’i teslim etmek şartı aileden 10 bin Mark aldığını, kendisinin Yüksekova’dan ayrıldığını belirten Elçi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınan davada Türkiye’nin tazminat ödemeye mahkûm edildiğini ifade etti.
Açıklama oturma eylemiyle son buldu.
İZMİR
İHD İzmir Şubesi ve kayıp yakınları, iki haftada bir düzenlediği “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemini Konak ilçesindeki eski Sümerbank önünde gerçekleştirdi. Çok sayıda kişinin katıldığı eylemde, “Kayıplar vicdandır, sahip çık" ve "Failler belli kayıplar nerede" pankartları açıldı.
İHD İzmir Şubesi Yöneticisi Gülay Gün Bilici, 6 Ekim 1992'de kaybedilen Ayhan Efeoğlu ile 5 Ocak 1994'de gözaltına alınan Ali Efeoğlu'nun kayıp hikayesini okudu.
"Aynı şehirden iki kişi iki yıl arayla polis tarafından kaçırılıp kaybedilir mi" diye soran Bilici, "Ayhan Efeoğlu, Bursa ili İnegöl ilçesi nüfusuna kayıtlıydı. Kaybedildiği tarihte 25 yaşındaydı. Demokratik Üniversite mücadelesi nedeniyle dokuz kez gözaltına alınmış ve siyasi polis tarafından tanınan biriydi. 6 Ekim 1992 tarihinde okulun önünde ellerinde telsiz olan sivil polislerce gözaltına alınarak kaybedildi. Bütün başvurulara ‘gözaltında öyle biri yok' diye yanıt verilmişti ama tanıklar bunu yalanlıyordu" dedi.
'ÇARKIN İTİRAF ETTİ'
Yürütülen soruşturmanın ise 2008'de 20 yıllık zaman aşımı bile beklenmeden kapatıldığını söyleyen Bilici, "2011 yılında Eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın, Ayhan Efeoğlu'nun gözaltındayken işkence ile öldürüldüğüne tanık olduğunu söyledi. ‘Onu bizzat ellerimle gömdüm’ dedi. Efeoğlu’nu işkence ile sorgulayan ve bedenini kaybeden polislerin isimlerini açıkladı. Bu itiraflar sonucunda Efeoğlu Ailesi’nin dosyanın yeniden açılıp etkin ve bağımsız bir soruşturma yapılarak oğullarının gömüldüğü yerin tespit edilmesi ve adaletin sağlanması talebi bugüne kadar gerçekleşmedi" diye konuştu.
HAKKARİ
İHD Hakkari Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 144'üncü haftasında Yüksekova ilçesinde bulunan Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, Yüksekova'ya bağlı Alekana köyünde operasyona çıkan askeri helikopterden açılan ateş sonucu yaşamını yitiren Fettah Yaşar ve Şevket Kartal’ın akıbetleri soruldu.
İHD Hakkari şube Eşbaşkanı Sibel Çapraz, hak kavramının evrensel değerlere dayandığını belirterek, kişinin ırkı, dili, dini, siyasi görüşü ve hayata bakış açısı gibi unsurların bireysel hak ve özgürlüklerin özü açısından bir ayrımı olmadığını kaydetti.
Çapraz, Yaşar ve Kartal'ın hikayesini şöyle aktardı:
“Fettah Yaşar 1994 yılında arkadaşı ile birlikte koyunlarını otlatmaya gittiği esnada Alekanan köyüne düzenlenen bir operasyonla gözaltına alınarak ilçe jandarma komutanlığına götürüldü. Ailelerin ilçe jandarmanın önünde toplanması üzerine her iki yurttaşın serbest bırakıldığını ileri sürüldü. Fettah Yaşar ve arkadaşı “örgüte yardım ettikleri” iddiasıyla gözaltına alındığı ve akabinde tehdit edilerek serbest bırakıldı.
Yaşar ve Kartal’ın askerler tarafından tehdit edildikleri mahkeme kayıtlarına da geçti. Serbest bırakılan Fettan Yaşar ve arkadaşı sahipsiz kalan koyunlarına bakmak için aile bireyleri ile birlikte Alekanan köyüne, koyunların bulundu bölgeye gitti. Aile koyunlarını toplamaya giden Fettah yaşar ve arkadaşı Şevket Kartal’ın gittiği yöne doğru bir helikopterin gittiğini gördü ve akabinde silah sesleri gelmeye başladı.
Köylüler olay yerine doğru gitmek istese de askerlerin engeli ile karşılaştı. Kurşunlanmış bedenleri ile her iki arkadaş Yaşar ve Kartal’ın cansız bedeni köy meydanına getirildi. Köy meydanına getirilen cenazeleri almak isteyen ailelere izin verilmedi. Fettah Yaşar ve Şevket Kartal’ın cansız bedeni onlarca insanın önünde panzerin arkasında bağlandı ve sürüklenerek çarşı merkezine doğru götürüldü.
Cenazelere yapılan bu insanlığa aykırı işkence karşısında durmak isteyen insanlar ise darp edildi. Cenazeler tabura götürüldü. Bir insanlık ayıbının gerçekleştiği bu olayda cansız bedenler ailelere teslim edilmedi. İki kişinin cansız bedeni onları katleden askerler tarafından Bajêrge mezarlığında kefensiz ve dini vecibeler yerine getirilmeden defnedildi.
YAŞAR İÇİN ADALET
Yaşanan olay sonrası mahkeme kayıtlarına da geçen ifadelerde belirtildiği gibi bir görgü tanığı her iki cenazenin de kulakları kesik bir biçimde açılan çukura konulduğu ve üzerlerinin kapatıldığını kaydetti. Ailenin Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı makamına yapmış olduğu başvuru ile bir soruşturma başladı. Tüm gerçekliklere ve tanıklıklara rağmen kovuşturmaya yer olmadığı gerekçesi ile dosya Sümen altı edildi. Böylelikle insanlık tarihine kara leke olarak geçmesi gereken bu olay açısından tek bir kişi yargılanmadı, sorumlular ortaya çıkarılmadı. 1994 yılında Alekanan köyüne yapılan operasyon ile katledilen Fettah Yaşar ve arkadaşı için adalet talep ediyoruz.”
Açıklama oturma eylemiyle sona erdi. (MA)
Kayıp yakınları dört kentten seslendi: 'İki elimiz yakanızda'
Kayıp yakınları Diyarbakır, Batman, İzmir ve Hakkari'den seslendi: 'Geçmişle yüzleşme sağlanmalı'
Kayıp yakınları Diyarbakır ve Batman'dan seslendi: 'Kayıplar bulunsun failleri yargılansın'