Kürtler ve Cumhuriyet Tartışmaları... Egemenin 'sınırını' aşmak: Kaçakçılık

Yüzyıllık Cumhuriyet'te Kürtler nasıl yer aldı? sorusuna cevap arayan 'Kürtler ve Cumhuriyet' serisinin bu haftaki konuğu Akademisyen Dr. Fırat Bozçalı.

Artı Gerçek - Namık Kemal Dinç’in moderatörlüğünde, Cumhuriyet’in yüz yıllık serüveninde bir aktör olarak Kürtleri konu alan 'Kürtler ve Cumhuriyet' program serisinin bu haftaki bölümüne akademisyen Dr. Fırat Bozçalı konuk oldu. Akademisyen Dr. Fırat Bozçalı, Cumhuriyet rejimi öncesi ve sonrası sınır illerindeki kaçakçılık faaliyetlerini, kaçakçılığın yarattığı ekonomik ilişkileri ve bu ilişkilerin politik yanını, Kürtlerin 'kaçakçı' olarak tanımlanması ile nasıl kriminalize edildiğini değerlendirdi.

‘KAÇAKÇILIK OLGUSUNU YARATAN ŞEY SINIR VE DEVLET’

Bozçalı, Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt sınır illerinde ortaya çıkan kaçakçılık olgusunun ekonomik ve siyasal olarak nasıl tanımlandığını ve onu ortaya çıkaran sebepleri anlattı:

“Kürt kaçakçılık ekonomilerini sınır bölgesi üzerinden düşünürsek sınırın ortaya çıkmasıyla eşdeğer düşünebiliriz. Kaçakçılık sınır ve devlet otoritesinin belli ticaret ve üretim ilişkileri üzerinde getirdiği kısıtlamalarla eşdeğerli düşünülmesi gereken, ilk başta buradan başlayarak düşünmemiz gereken bir olgu. Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine geçildiği zaman Kürt coğrafyası içerisinde halihazırda kurulu olan ticaret ağları ve o ağların sınırlar tarafından bölünmesi ve bununla beraber devletlerin buradaki ticaretleri illegalize etmesi, kriminalize etmesi onları 'kaçak' olarak nitelenmesiyle ortaya çıkan bir vaka. Bu haliyle kaçakçılık ya da kaçak olgusunu temelde yaratan şey sınır ve devlet.”

KAÇAKÇILIK: ÇOK AKTÖRLÜ, ÇOK PARÇALI VE DİNAMİK BİR SİYASET ZEMİNİ

Kaçakçılığı çok aktörlü,çok parçalı ve dinamik bir siyaset zemini olarak tanımlayan Bozçalı, Kürt kaçakçılık ekonomisindeki kesişimselliğe değindi:

“Kaçakçılığı önemli bir minimalde direniş, reddiye, meydan okuma alanı olarak gözlemliyorum. Ancak Kürt kaçakçılık ekonomileri için sadece böyle bir alana indirgemenin eksik olacağını düşünüyorum. Aynı zamanda bir çeşitli otoriteler devlet makamları tarafından bir kontrol ve himaye aracına da dönüşebileceğini görmek gerektiğini söylüyorum. Bu haliyle kaçakçılığın farklı siyaset alanları ya da tahakküm biçimlerini doğuran dinamik bir zemin olarak anlamamız gerektiğini öneriyorum.”

‘FİKİRLERİ VE SİYASİ AKIMLARI DA SINIRLARDAN GEÇİRMİŞ OLUYORLAR’

Kaçakçılığı oluşturan dinamiklerin yanı sıra siyaset zemininin gözardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan Bozçalı, kaçakçılığın farklı sınırlarda kalmış Kürt nüfusu arasında iletişimi de sağlayan bir rolü olduğuna dikkat çekti:

“Sadece ulusal ekonominin önünde bir engel olarak değil yeni kurulan Cumhuriyetin güvenliği açısından, devlet güvenliği açısından da bir problem olarak görülüyor. 1930'larda görmeye başlıyoruz, kaçakçılık bir devlet güvenlik sorunu olarak addedilmeye başlanıyor.

Kürt kaçakçılık ekonomileri ortaya çıktıkça Cumhuriyet makamları için ikili bir problem oluşturuyor. Birinci problem bir ulusal ekonominin kurulması ve Kürt ekonomisinin, özerk olan Kürt ekonomisinin bir biçimde dönüştürülerek gerileyerek ulusal ekonomiye, Ankara'ya bağlanması. İkincisi özellikle Şeyh Said İsyanı sonrası Kürt siyasal seferberliğinin önüne geçmek. İsyan sonra Suriye'ye giden Kürtlerle ve hali hazırda Suriye'de kalan Kürtlerle, Türkiye'de kalan Kürtler arasındaki ilişkiyi olabildiğince kesmek ve o ilişkiyi olabildiğince kontrol altında tutmak istiyorlar. Çünkü kaçakçılar sadece belli malları belli ticaret ürünlerini sınırlardan geçirmiyorlar. Aynı zamanda belli fikirleri, özellikle siyasi akımları ve politik cereyanları da sınırlardan geçirmiş oluyorlar.

90’LARDAN SONRA KAÇAKÇILIKTA PARAMİLİTER GÜÇLERİN VARLIĞI

Bozçalı, sınır illerinde kaçaklığın aktörlerinin değiştiğini belirterek paramiliter güçlerin rolüne değindi:

“1990'dan sonra askeri unsurların da bu sürece dahil olduğunu görüyoruz. Kaçakçı profili ve Kürt kaçakçılık ekonomilerinin daha merkezi bir perspektifle paramiliter güçler ve devlet makamları tarafından kontrol altına alınma girişimini görüyoruz. Bu girişimlerden önemli bir tanesi Ocak 1994'te Behçet Cantürk'ün kaçırılıp öldürülmesi ki, onu takip eden 94 yılı içerisinde en az 8 Kürt iş insanı benzer biçimde kaçırılıp öldürüldü. Burada temel motivasyonu Kürt kaçakçılık-kaçakçı ağlarını yeniden dizayn etmek ve devlet makamlarının kontrol edebileceği ve bu paramiliter güçleri destekleyecek şekle sokulması.

Kaçakçılık, 90’larda “terörizm” ile özdeşleştirilmiş bir pratik haline geliyor. Hem devlet makamlarının söyleminde hem de ana akım, hakim medyada oturmuş bir söylem haline geliyor. Bunun üzerinden Kürt kaçakçılar, Kürt kaçakçılık ağları kriminalize edilmeye ve ‘terörize’ edilmeye devam ediliyor. Özellikle 2000'lerde baktığımızda sınır hattında Kürt kaçakçıların isistematik olarak hedef alınması ve öldürülmesi bu yaygın söyleme dayanıyor."

ÖNGÖRÜLEMEZ HATA: ROBOSKİ

Bozçalı, 28 Aralık 2011 gecesi, Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde Türk Hava Kuvvetleri'nin F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda kaçakçılık yapan 34 sivil insanın öldürülmesine ilişkin kişilerin kaçakçılığın bilindiğini hatırlattı. Bu bilgi devletin gözetim ve kontrol uygulamalarını hatırlattı:

“90'lardan itibaren Kürt kırsalına paramiliter güçler girdikçe yakın gözetim altına alıyorlar. Kaçakçılığın güvenlik güçlerinin bilgisi dışında oluşması çok mümkün değil. Roboski örneğinde, Roboski üzerine yapılan meclis araştırma raporunda da bunu görüyoruz. O bölgede yereldeki askeri birlik o insanların kaçakçı olduğunu, hangi güzergahtan geçtiklerini, nereden ne getirdiklerini biliyor. Ama buna rağmen askeri savcılığın verdiği takipsizlik kararındaki temel argüman ‘önlenemez hata’. Oradaki argümanı önlenemez hata kılan o kişilerin kaçakçı mı PKK'li mi olduğunu tespit edememeleri.”

Öne Çıkanlar