Le Soir, Doğan Özgüden'i anlattı: Değerlerinden asla vazgeçmeyen ebedi muhalif

86 yıllık ömrünün yarısını eşi İnci’yle Belçika’da, sürgünde geçirdi... Muhalifliğin bedeli… İşte onun öyküsü

Le Soir, Doğan Özgüden'i anlattı: Değerlerinden asla vazgeçmeyen ebedi muhalif

Artı Gerçek - Belçika'nın Le Soir gazetesi, hayatının yarısını sürgünde geçiren Artı Gerçek yazarı Doğan Özgüden'in öyküsünü yazdı. Baudouin Loos'un kaleminden çıkan yazıyı 12 Eylül'den sonra sürgünde birlikte mücadele ettiği yazar Yiğit Bener çevirdi:

Doğan Özgüden hiç emekli olmadı. Bu fikir aklının kıyısından bile geçmedi. Gerçi eskisi kadar tez canlı değil -ne de olsa yaş 86! - ama hiçbir şey onu mesleki faaliyetini sürdürmekten alıkoyamıyor. Dile kolay, bu mesleğe tam 70 yıl önce İzmir’de adım atmış… Henüz 16 yaşındayken bir gazetede stenograf olarak çalışmaya başladığından beri gazetecilik mesleğini hiç ara vermeden sürdürüyor.
Bıyıklarının ardında alçak gönüllü, ama değerlerinden emin, güçlü kişiliğiyle ülkesi Türkiye'nin 1950'lerden beri tanıdığı tüm rejimlere kafa tutmuş bir insan. Bunun için akla hayale sığmayacak boyutta bir bedel ödemiş: 48 yıllık bir sürgün hayatı. Bu sürenin büyük çoğunluğu Belçika'da, Brüksel'de yaşanmış, tam olarak ifade etmek gerekirse, Schaerbeek’te…

Anlatılmaya değer bir yaşam öyküsü…

Bir demiryolu emekçisinin oğlu olarak yaşadığı çocukluk döneminde Anadolu köylülerinin hayatını paylaşmış. “Birçok gerçeğin bilincine ilk gençlik döneminde, lise yıllarında varmıştım” diyor… En başta da hiç kuşkusuz adaletsizlikler… Kararını vermiş, mücadeleye militanca katılacak… Sol cenahta, hattâ en solda… “İlk önce Gazeteciler Sendikası saflarında… Ardından, 1960 darbesini izleyen nisbi özgürleşme ortamında kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP) saflarında… İstanbul'a geçtiğimde Türkiye'nin en eski günlük gazetesi Akşam'ın genel yayın yayın yönetmenliğini üstlendim.”

“Vatan hainleri"

Ancak bu nisbi özgürlük dönemi pek uzun ömürlü olmuyor… "Bir süre faşizme karşı kitap yazıp çeviriler yaptıktan sonra 1967'de, iki yıl önce evlendiğim eşim İnci ile haftalık Ant dergisini kurduk. O dönemde, 1915 Ermeni soykırımı veya Kürt meselesi gibi konular tabuydu. Bunları gündeme taşıyanların derhal ‘vatan haini’ olarak damgalanması işten bile değildi. Biz de bunları yaptık! Ayrıca dergimizde Türk militarizmini ve ordunun ülke ekonomisinde artan rolünü de kınamaktan geri kalmadık...”

Artık tehlike kapıdadır… 1971'de yeni bir askeri darbe, ardından sıkıyönetim ilanı, derginin kapatılmasına yol açar ve onları yeraltına geçmek zorunda bırakır… “Aranıyordum… Fotoğrafım duvarlara asılan arananlar afişlerindeydi. Bunun üzerine, Türkiye'de neler olup bittiğini ifşa etmek için Avrupa’da bir kampanya yürütmeye karar verdik.” Bu bir sürgün projesi miydi? Hayır. Amaçları, Avrupa'da gazeteciler, politikacılar ve işçi dernekleriyle esasen var olan dostluk ilişkilerini de değerlendirerek demokratik bir direniş hareketi başlatmaktı…

“Sürgünün geçici olduğuna inanıyordu,” diyor Brüksel Özgür Üniversitesi (ULB)'de tarihçi ve Doğan Özgüden'in anılarını Fransızcaya çeviren Mazyar Khoojinian, “Ama Fransa'da buluştuğu eski siyasal sürgünler kendisini ‘Sen gençsin, idealistsin, ama bu sürgün dönemi uzayabilir…’ diye uyarıyorlar.” Haklı da çıkıyorlar ve Özgüden’in sürgünü de uzadıkça uzuyor… “O ilkeli bir insandır,” diye ekliyor Khoojinian, “bir hedef belirlediğinde, buna ulaşmak için ne gerekiyorsa yapar. Müthiş bir belleği ve keskin bir kalemi vardır…” Kodamanların kendisine düşmanlık beslemesi için yeter de artar bile…

Sahte pasaportlar

Avrupa'da çok geçmeden zorluklarla karşılaşıyorlar… "Eşimin ailesinin pasaportlarını tahrif ederek yaptığımız sahte pasaportlarla gelmiştik," diye hatırlıyor." Ziyaret ettiğimiz ilk ülkelerden biri Antwerp üzerinden Belçika oldu. Sonra Fransa'ya, Almanya'ya vs. seyahat ettik. Özellikle Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi'ndeki parlamenterleri bilgilendirmek için İngilizce bildiriler, raporlar ve dergiler yayınladık."

Ancak bu sahte pasaportla seyahat zorunluluğu kendilerinin Avrupa'da hareket olanağını sınırlıyordu. Hollandalı bir İşçi Partisi milletvekili olan Piet Dankert'in tavsiyesi üzerine Hollanda'da siyasi mülteci olurlar, ama kısa süre sonra Avrupa kurumlarına ev sahipliği yapan Brüksel'e yerleşmeye karar verirler. Burada, 1974'te, Avrupa'da bir ilki gerçekleştirerek çeşitli dillerde (Türkçe, İngilizce, Fransızca, Hollandaca ve Almanca) yayın yapan alternatif haber ajansı Info-Türk’ü kurarlar. Bu ajans faaliyetine bugün de devam etmekte…!

Türkiye çıkışlı sosyolog Mateo Alaluf kendileriyle o dönemde tanışmış, mücadelede birlikte olmuş… Daha sonra ULB'de profesör olan Alaluf “Kendilerine büyük saygım ve dostluğum var,” diyor… “Benim gözümde onlar her şeyden önce örnek bir doğruluk ve dürüstlüğe sahip, kendilerini mücadeleye adamış gazetecilerdir. Belçika ve Avrupa'ya Türkiyeli sürgün gelişinin üç büyük döneminin hem aktörü, hem de tanığı oldular: 1971 ve 1980 darbeleri ile, Erdoğan'a karşı 2016’daki başarısız darbe girişimi…”

Türkiye'ye dönüş mü? 1977'de bir kez denemişler... "Türkiye'de görece bir iyileşme yaşanmaktaydı. Annem ölüm döşeğindeydi, geri dönmemiz gerekiyordu. Gittik de… Ankara'da, artık milletvekili veya bakan olmuş birçok arkadaşımızla da görüşebildik. Ancak kesin kalabilmek için Cumhuriyet Savcısı'nın huzuruna çıkmamız gerekiyordu. Tutuklanma riskim olduğu için dostlarımız gitmememizi tavsiye ettiler… Daha kötüsü de olabilirdi… Sonuçta, geçici olacağını umarak Belçika'ya dönmeyi tercih ettik. Ama hâlâ Belçika’dayız…"

3 Nisan 1995'ten beri Belçika vatandaşı

Türkiye'de 1980'de gelen yeni bir askeri darbe, demokrasiye dönüş umutlarını tamamen yok ediyor. Üstelik, yüzlerce sürgün gibi, İnci ve Doğan Özgüden de vatandaşlıktan atılıyorlar ve vatansız oluyorlar... Bu durum yaklaşık on yıl sürüyor. “Günün birinde Belçika vatandaşlığına geçmeye karar verdik. Ama hiç de kolay olmadı, çünkü kraliyet savcısı, Ankara rejiminin suçlamalarını temel alarak vatandaşlık talebimiz konusunda olumsuz mütalaa verdi. Ancak birçok milletvekilinin bizim için harekete geçerek müdahale etmesiyle 3 Nisan 1995’te Belçika vatandaşı olabildik. Türk vatandaşlığımızı geri almak için ise şimdiye hiçbir girişimde bulunmadık. Günün birinde Ankara'ya demokratik bir rejim hakim olursa, bunu ancak o zaman yaparız! Orası benim vatanım, tüm mücadelelerimizin öznesi…”

Ülkesini belki de bir daha asla göremeyecek bir insanın yazgısı bu… “O ebedi bir komünist muhalif,” diyor Mazyar Khoojinyan, sesinde hayranlık dolu bir ifadeyle: “Onun barometresi, sendikaları ezen Recep Tayyip Erdoğan döneminde acı çeken işçi sınıfının durumudur.” Ve onun kendi ülkesinde unutulduğunu da sanmayın… “Blogu hâlâ izleniyor, yaşına ve sağlığının kırılganlığına rağmen hâlâ bağımsız medyada YouTube, Skype ya da Zoom üzerinden Türklerle konuşmaya devam ediyor.”

Eşinin etkin rolü

Onun mücadelesi sadece siyasi alanla sınırlı değil. Eşi İnci, bugün hâlâ çalışmalarıyla gurur duydukları “Güneş Atölyeleri”nin kuruluşunda da öncülük yapmış… Atölyeleri bize şöyle tanıtıyor Doğan Özgüden: “Derneğimizde çalışan yirmiye yakın arkadaşımız halka çok yönlü etkinlikler sunuyor: Sürekli eğitim, çocukların ev ödevlerine destek, yaratıcı atölyeler (resim, heykel, seramik, vb.), mesleki ve toplumsal entegrasyon, ayrıca Fransızca kursları… Burada, Rue de Pavie'de elli farklı milliyetten yetişkinleri ve çocukları ağırlıyoruz.”

Özgüden ailesi, Brüksel’de, çoğu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı desteklemiş olan Türk göçmenlerin yoğun bulunduğu bir belediyede yaşıyor. “Belçika'daki sürgünümüzün başlangıcından bu yana, bu ülkenin insanlarından, diğer Avrupa ülkelerinde karşılaşmadığımız, Türkiye insanlarınınkine benzer bir dostluk gördük” diyor.

Brüksel'de Türkler arasında kendisine hasmane tavrı olanlar konusunda gelince, o konuda da gerçekçi… “Telefonla hakaretler ve potansiyel tehditler hiç durmadı, yine de birçoğuyla iyi ilişkiler kurduğum vatandaşlarımın bulunduğu bu mahallede yaşamayı seviyorum… Özellikle artık emekli olmuş göçmen işçi dostlarımla sıcak söyleşileri… Kimileriyle siyasetten konuşmaktansa dertleşebilecek çok başka ortak konular da var…”

Kendi içine kapanık görünen bu yorulmak bilmez özgürlük savaşçısı için en büyük hüzün, hiç kuşkusuz ana vatanından uzak kalmak… Dileği, kendisinin ve İnci'nin adının, sahip çıkmaktan asla vazgeçmedikleri değerleriyle anılmaya devam etmesi… “Biz, Türk, Kürt, Ermeni, Süryani diye ayırım yapmaksızın herkes için insan haklarını savunuyoruz." İşte bu nedenledir ki, Özgüden’ler Türkiye ile ilgili binlerce kitap ve belgeyi Belçika Kraliyet Kütüphanesi'ne ve Amsterdam'daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü'ne emanet etmiş bulunuyorlar…

Kaldı ki, onların mücadelesi henüz bitmiş de değil… “Neredeyse İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ülkemde adalet için verilen çeşitli mücadelelere katılmanın gönencini yaşadık. Ve bu mücadeleyi son nefesimize kadar İnci’yle birlikte sürdüreceğiz!”

Dogan Özgüden’in yazdığı Fransızca iki kitap:
Journaliste « apatride », ASP Edition, 2014 et Ecrits d’exil, Info-Türk, 2021.