Mahir Çayan ve arkadaşlarının ölümünün 50. Yılı

27 Mart 1972’de Ünye’deki NATO üssünde çalışan yabancı görevlileri kaçıran 10 devrimci, 30 Mart tarihinde Kızıldere’de katledildi. Aradan 50 yıl geçmesine rağmen etkileri hala sürüyor.

Mahir Çayan ve arkadaşlarının ölümünün 50. Yılı

Esra Çiftçi

12 Mart 1971 darbesinden sonra tutuklanan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için 27 Mart 1972’de Ünye’deki NATO üssünde çalışan yabancı görevlileri kaçıran 10 devrimci, 30 Mart tarihinde Kızıldere’de askerler tarafından ağır makinalı silahlarla katledildi. Katliamdan sadece Ertuğrul Kürkçü sağ olarak kurtuldu.

Bugün 30 Mart.

Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna ve Saffet Alp’in Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde öldürülmelerinin 50. yıl dönümü. Aradan 50 yıl geçmesine rağmen etkileri hala sürüyor.

Kızıldere’de katledildikleri akşam dönemin Başbakanı Nihat Erim, "Kızıldere’de solun beyni ezildi" demişti.
+Gerçek olarak, devrimci dayanışmanın temsilcileri olarak da anılan Mahir Çayan ve arkadaşlarının etkilerini "Farklı bir dünya mümkün" geleneğini sürdüren siyasi parti temsilcileri ve yazarlarla konuştuk.

Mahir Çayan ve arkadaşlarının ölümünün 50. Yılı - Resim : 1

"BİTMEYEN BİR YÜRÜYÜŞ"

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz: "Onların yürüşüyü, sömürüye son diyen bir yürüyüş aynı zamanda. Bu nedenle EMEP olarak 2022 yılı anmalarını "Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm yolunda Bitmeyen Yürüyüş" şiarıyla gerçekleştiriyoruz" dedikten sonra devrimci dayanışmanın altını şu sözlerle çiziyor: "Kızıldere’de Mahir ve arkadaşları katledildiler. Denizlerin darağacından kurtulması için, üstelik ayrı fraksiyondan olmalarına rağmen, canlarından vazgeçtiler. Şu bilgiyi de atlamayalım: Mahirler THKPC’li, aynı yerde can veren Ömer Ayna ve Cihan Alptekin THKO’luydu. Türkiye devrimci hareketi tarihinde unutulmayacak, her daim gelecek kuşaklara örnek gösterilen bir dayanışma eylemidir bu."

Akdeniz, Kızıldere katliamını bir NATO örgütlenmesi olan kontrgerilla ile de anıldığını, NATO’nun Türkiye’de yükselişe geçen devrimci uyanışı bastırmak için "Komünizmle mücadele" stratejisinin örgütlendiğini belirtiyor. Kızıldere’nin ardından gerçekleşen Maraş, Çorum, 1977 1 Mayıs ve 12 Eylül cuntasında da bu stratejinin, dolayısıyla da NATO’nun parmağı olduğunu söyleyen Akdeniz, Denizlerin idamının, Mahirlerin topluca infazının NATO ve ABD emperyalizmine karşı mücadeleye duyulan korkunun ifadesi olduğunu belirtiyor. Akdeniz şöyle devam ediyor,

"50 yıl sonra bugün NATO, Ukrayna savaşında boy gösteriyor. Türkiye NATO’nun "Truva atı" olarak emperyalist savaşa çekilmek isteniyor. Buna karşın ne Cumhur ne de Millet İttifakı NATO’dan vazgeçebiliyor. Düzen siyaseti NATO’suz adım atamıyor. Biz sosyalistler NATO’ya cepheden karşıyız. Bugün Rusya’nın Ukrayna işgaline ve NATO’nun yayılmacı savaş organizasyonlarına karşı çıkmadan Mahirleri, Denizleri anmak onları hiç anlamamak olur. Barış hareketlerinin bugün NATO ve AB şemsiyesine çekilmesine de prim verilemez.

Emperyalistler, işbirlikçiler savaş makinelerini yeniden çıkarırken; işçi sınıfı ve halklar da emperyalizme karşı mücadelenin tarihsel birikimini gün yüzüne çıkarmak zorundalar. Şüphe yok ki, Denizler, Mahirler bu birikimin en önemli simgelerindendirler. Tarihsel uyanışları, direnişleri ve yenilgileri de hesaba katarak; işçi hareketi, sosyalist birikim ve gençlik bu bayrağı çok daha ilerilere taşıyacaktır. Saygıyla anıyoruz"

Mahir Çayan ve arkadaşlarının ölümünün 50. Yılı - Resim : 2

"MAHİRLERİN MİRASI DALGA DALGA BÜYÜYEREK GELİŞİYOR"

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan, devrimci gençliğin muazzam bir biçimde büyüyen mücadelesinin önünün 30 Mart 1972’de vahşice bir katliamla kesilmeye çalışıldığını, ancak egemen güçlerin bunu başaramadıklarını ifade ediyor. Bakırhan, mücadelenin büyüyerek devam ettiğini, Kızıldere’nin bir son olmadığını, Mahirlerin mirasının dalga dalga büyüyerek geliştiğini belirtiyor. Bakırhan sözlerine şöyle devam ediyor,

"Bugün, her 30 Mart yüzü ileriye dönük bir yoldaşı anma günüdür. Tarihsel sorumlulukları hatırlama, devrimci inancı bir kez daha açığa çıkarma günüdür. On’ların şahsında somutlaşan Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlük mücadelesi, bugün Halkların Demokratik Partisi’nde güçlenerek devam ediyor. Kürt halkının, işçi sınıfının ve ezilenlerin kararlı mücadelesi On’ların mirası üzerinden yükseliyor. Bu mirası ezilenlerin zaferine dönüştürme meşalesi yolumuzu ve geleceğimizi aydınlatmaya devam ediyor"

Mahir Çayan ve arkadaşlarının ölümünün 50. Yılı - Resim : 3

"KIZILDERE DİRENİŞİ, DEVRİMİ GÜNÜN SORUNU HALİNE GETİREMEYEN BİR DEVRİMCİLİK BİÇİMİNİ İMKANSIZLAŞTIRMIŞTIR"

Sendika Org yazarı ve Halkevleri GYK Üyesi Ferda Koç, Kızıldere Direnişinin sadece Türkiye sosyalist hareketi için değil, Türkiye’nin siyasi tarihi açısından da "çağ kapatan, çağ açan" bir simgesel-tarihsel olay olduğunu söylüyor. Kızıldere direnişinde simgeleşen 12 Mart devrimci hareketinin, Türkiye devrimi sürecinin burjuva devresini kapatıp proletarya devrimi sürecine geçişini sağladığını söyleyen Koç, Kızıldere’den önce Türkiye sosyalist hareketi için uzak bir geleceğin sorunu olan proletarya devriminin, Kızıldere’den sonra günün sorunu haline geldiğini ifade ediyor. Koç şöyle devam ediyor,

"Kızıldere direnişi, devrimi günün sorunu haline getiremeyen bir devrimcilik biçimini imkansızlaştırmıştır. Bence Kızıldere direnişini böylesine bir tarihsel dönemecin simgesi haline getiren şey, çoğunlukla sanıldığı gibi, faşist bir cuntaya karşı silahlı direnişe girişme cesaretinden ibaret değildir. Ona bu anlamı yükleyen asıl niteliği, egemen sınıflar, güçler içerisindeki gerilimlerden beslenen, sosyalistlerin ancak bir kenarına ilişebileceği varsayılan bir siyasi çatışma sürecine (içerisinden 9/12 Mart cuntasının çıktığı bir siyasi krize) devrimci bir yol ve yöntemle müdahale etmesi ve bu sürecin politik içeriğine devrimci güçlerin damgasını vurabilmesidir"

Koç, bu müdahalenin arkasında, uluslararası devrimci sürecin ve Türkiye devrimci sürecinin, bugün dahi çok değerli bir başlangıç noktaları sunan, özgün bir teorik kavranışının bulunduğunun da saptanması gerektiğini, bu kavrayışın en yetkin formülasyonlarının "Marksizm’i entelektüel gevezelik ve dünya devrimci hareketinin trafik polisliğini yapmak için değil, dünyanın Türkiye'sinde devrim yapmak için öğrenen" Mahir Çayan tarafından yapıldığını ifade ediyor. Koç, "Bugünün devrimci hareketinin Kızıldere Direnişi'nden alması gereken ama bir türlü alamadığı asıl ilham onun, devrimci teoriyi devrimci pratiğe dönüştüren, devrimi günün sorunu haline getiren Leninist özüdür" diyor.

Mahir Çayan ve arkadaşlarının ölümünün 50. Yılı - Resim : 4

"AYNI DEVRİMCİ RUHA İHTİYACIMIZ VAR"

Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce, Kızıldere’nin, 60’lı yıllar boyunca mayalanıp gençlikten doğarak tüm toplumu etkileyen muazzam devrimci kopuş, bir dönüm noktası ve yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu söylüyor. Yüce, Kızıldere’nin, emeğin ve ezilenlerin kurtuluş mücadelesi için de çok özel bir an olduğunu, Kızıldere’de zirve yapan devrimci ruhun, sadece devrimci bireylerin kendisinde, sosyalist harekette değil, emekçi ve ezilen kitlelerin zihninde ve pratiğinde de devrimci bir dönüşümü gerçekleştirdiğini ifade ediyor. Yüce şöyle devam ediyor,

"Bugün bir kez daha, bugünün sınıf mücadelesinin ve toplumsal-politik zeminin özgül koşulları üzerinde, özgül devrimci kopuşlara ihtiyacımız var. Aynı devrimci iyimserliğe ve iradeye ihtiyacımız var. Sömürülen emekçi kitleler ve ezilen halkların özgürlüğüne giden yolda Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet’i inşa etmek için bu devrimci ruha gereksinim duyuyoruz. Kızıldere’nin en önemli derslerinden biri de devrimci dayanışmadır. "On’lar" Deniz’lerin asılmasını engellemek için tereddütsüz adımlar attılar, yaşamlarını hiçe saydılar.

1960’ların sonlarında devrimci gençlik içinde farklı siyasal çizgiler, oluşumlar ortaya çıksa da devrimci kardeşlik ve dayanışma kültürü hep capcanlı kaldı. Kızıldere bunun apaçık kanıtıdır"
Yüce, farklı siyasal görüşlere sahip olmanın, devrimciler ve sosyalistler için düşmana yani sömürücü ve baskıcı egemen sınıfa, despotlara karşı mücadelede omuz omuza yürümenin önünde bir engel olamayacağını, bugün ihtiyaç olanın bu mücadele ortaklığı olduğunu ifade ediyor. Yüce son olarak,

"Faşizme, emperyalizme ve tüm bunların kaynağı olan patriyarkal kapitalizme karşı; emekçilerin, ezilenlerin ve nihayetinde insanlığın kurtuluşu, özgürlüğü için aynı hedefe yönelen tüm devrimci ve sosyalist güçlerin, kendi özgüllüklerini koruyarak en geniş ortak mücadele zeminini yakalamak bugün de öncelikli görevlerimizdendir. Kızıldere’de devrim ve sosyalizm uğruna mücadele ederken düşenlere selam olsun!"

Mahir Çayan ve arkadaşlarının ölümünün 50. Yılı - Resim : 5

"TURGUT UYAR’IN KIRILAN KEMİKLERİNİN DE DAHİL OLDUĞU BÜYÜK DEVRİMCİ TUTKUNUN TARİHİDİR BU"

Sol Parti Kurucu Genel Başkanı Önder İşleyen, "Kızıldere’de kaybettiğimiz devrimci önderlerimizi sevgi ve saygıyla anıyoruz" diyerek, Kızıldere’ye uzanan devrimci yolculuğun dayanışmanın ve paylaşmanın devrimci güzelliklerin içinde sınırsızca yeşerdiği bir miras bıraktığını, Mahir ile Ulaş’ın unutulmaz kucaklaşmasının yıllar içinde kuşaktan kuşağa binlerce devrimcinin katılmasının da bu yüzden olduğunu ifade ediyor. İşleyen sözlerine şöyle devam ediyor,
"Tomris Uyar, Turgut Uyar’ı anlattığı söyleşisinde, onun yıllar sonra vücudunun çeşitli yerlerinde oluşan kırıkları iyileşmesi için hiçbir çaba sarf etmemesinin aslında kalbine ait bir kırıklık olduğunu söyler. Turgut Uyar, bir şair olarak eşlik ettiği devrimci mücadelenin o zor günlerinde kaybettikleri arkadaşlarının acısını bir anlamda kendisinden böyle çıkarıyor, kalbimin kırıkları dışa vuruyordu. Kızıldere’de, öncesinde ve sonrasında kaybettiklerimizle birlikte Turgut Uyar’ın kırılan kemiklerinin de dahil olduğu bir büyük devrimci tutkunun tarihidir bu. Kızıldere’nin, o fedakârlık kuşağının bugünün devrimciliğine en önemli çağrılarından birisi bu"

İşleyen, 12 Mart ile 12 Eylül’de Amerika’nın arkasında olduğu CIA tezgahlarında yetiştirilmiş milliyetçisi, siyasal İslamcısı tüm karanlık güçlerin birleşerek, bugün her yanı saran karanlığın taşlarını döşediğini söylüyor. 50 yıl sonra kurdukları rejimin büyük bir çürümüşlük içinde olduğunu ve çöktüğünü söyleyen İşleyen, bütün ülkeyi de çürüterek yaşanan bu çöküşün karşısında devrimci sorumluluğun 50 yıldır parlayan devrimci yeniden kuruluş fikriyle bu karanlık ablukayı dağıtmak için mücadele etmek olduğunu belirtiyor. "Geçmiş devrimci hareketimiz böyle bir mücadelenin fikri mirasını içinde saklamaya devam ediyor" diyen İşleyen, Mahir Çayan’ın tüm halkların özgürlüğünün emperyalizme ve emperyalizme bağımlılık içerisinde şekillenen faşist devlete karşı mücadelesinden geçtiğini savunduğunu belirtiyor. İşleyen şöyle devam ediyor,

"Bu noktada, Mahir Çayan’ın en önemli fikri mirası emperyalizmle bütünleşmiş sömürü düzenine karşı mücadele çizgisidir. Ve bu çizginin en belirgin özelliği sınıflar mücadelesi doğrultusunda olmasıdır. Bugün bu karanlık rejimden çıkışın yolu da bu devrimci fikirlere dayanan sosyalist SOL bir mücadelede bulunabilecek. 50 yıl sonra Kızıldere’de katledilenlerin, Mahir’lerin, Deniz’lerin gencecik insanların elindeki yeniden doğumu onların fikirleriyle nasıl canlı kaldıklarının bir kanıtı olsa gerek. Fikirleriyle yaşayacaklar!"

Mahir Çayan ve arkadaşlarının ölümünün 50. Yılı - Resim : 6

"KIZILDERE EN BAŞTA DEVRİMCİ CESARET ATAKLIK VE GÖZÜ KARALIĞI ÇAĞRIŞTIRIR"

Yazar H. Selim Açan, Kızıldere’nin Türkiye solu tarihinde 71 Hareketi olarak bilinen devrimci kopuşun üç taşıyıcı kolonundan birinin kırılma anını simgelediğini, diğer sütunların da onu takiben 6 Mayıs ve 18 Mayıs’ta kırıldığını söylüyor. Açan, bu kırılmaların, aynı zamanda arkadan gelen kuşaklara esin ve cesaret kaynağı olan birer yeniden doğuş momentleri olduğunu da ifade ediyor. Açan şöyle devam ediyor,
"Kızıldere neyi çağrıştırır? Kuşkusuz en başta devrimci cesaret, ataklık ve gözü karalığı. En elverişsiz koşullara bile boyun eğmeyen bir irade ve cüreti. Ve tabii ki siper yoldaşları için ölümü göze alan devrimci dayanışma ve birbirini sahiplenme ruhunu. Her 30 Mart'ta onun içerdiği bu anlamlar bütünlüğünün farklı yönleri öne çıkarılır, her birinin altı değişik biçimlerde çizilir. Fakat bunlar genellikle bir ‘anı anlatımı’ havası taşırlar. Bir parça naftalin kokusu taşırlar. Her bir yönün o günlerden bugüne nasıl taşındığı, ne kadar taşındığı, daha da önemlisi, taşınıp taşınmadığı sorusu fazla sorulmaz. Halbuki Kızıldere'yi, 6 Mayıs'ı, 18 Mayıs'ları nostaljik anmalar olmaktan çıkarmanın yolu buradan geçer. Kızıldere'de cisimleşen devrimci mesajların başında tabii ki birbirini sahiplenme, yani yoldaşça dayanışma gelir. THKP/C ve THKO aslında birbirleriyle rekabet halinde olan iki devrimci örgüttür. Kuruluş süreçleri bile bu rekabetin izlerini taşır. Mahir'ler P/C’ nin kuruluş ilânını, Deniz'lerin harekete geçmeleri üzerine öne çekerler. Fakat o dönemin bütün devrimci kadroları gibi onların gözünde de burjuvaziye, emperyalizme ve faşizme karşı mücadele esas ve belirleyicidir"

"Rekabet hiçbir zaman bunu gölgelemez, bu önceliğin önüne geçmez" diyen Açan, o yüzden Mahir ve yoldaşlarının koşulların bütün elverişsizliğine rağmen Deniz'leri kurtarmak için ölümle noktalanma ihtimali kesine yakın ölçüde yüksek olmasına rağmen Kızıldere yolculuğuna çıkmakta bir an bile tereddüt etmediklerini belirtiyor. "Türkiye Devrimci Hareketi ilerleyen yıllarda, o tarihsel dersin bu yönünü maalesef fazlasıyla unutmuştur" diyen Açan, örgütler arası grupçu rekabetin, burjuvazi ve faşizme karşı mücadelenin önüne geçebildiğini ifade ediyor. Açan sözlerini şöyle bitiriyor,

"Bütün gücümüzü ve mesaimizi sınıf düşmanlarımıza yönelik kavgada yoğunlaştırmak yerine birbirimize karşı siyaset yapar hale gelmişizdir. İş, birbirimizin siyasi faaliyetlerine yasak koyup birbirimizden militan vurmaya kadar varmıştır. Dolayısıyla bugün Kızıldere'yi anmaya yüzümüzün olması için önce bu deformasyonla hesaplaşmamız, onun bütün kirlerinden arınmış bir zihniyet ve düzlem farklılaşması yaratmamız şarttır.