'Malatya, Adıyaman ve Antep’e benzemeye başladı'

Malatya'da kiliseye yönelik saldırı akıllara Zirve Katliamı sürecini getirdi. Protestan Kiliseleri Birliği Başkanı İhsan Özbek nefret dilinin o dönemi çağrıştırdığını söylüyor.

'Malatya, Adıyaman ve Antep’e benzemeye başladı'

Remzi BUDANCİR

ARTI GERÇEK-
Malatya’da 4 gün önce, Alevilerin yoğun yaşadığı Cemal Gürsel Mahallesi’nde 13 evin kapısına çarpı işareti konuldu. Bu olayın ardından yine aynı mahallede, bu defa Malatya Kurtuluş Protestan Kilisesi Derneği taşlı saldırıya uğradı. Ard arda yaşanan bu olaylar kaygıları arttırdı. Çünkü Malatya’da ilk defa bu olaylar yaşanmıyor.

MALATYA’DA ALEVİLER VE HRİSTİYANLAR HEDEFTE

1978 yılında, dönemin Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun öldürülmesinin ardından Alevilere ait evler işaretlendi. Evlerin işaretlenmesinin ardından Alevilere yönelik yaşanan saldırılarda 8 kişi öldürüldü, yüz kişi yaralandı, Alevilere ait 960 iş yeri ve ev yağmalandı. Bu olay tarihe ‘Hamido olayları’ olarak geçti. Alevilere yönelik saldırılar, günümüze kadar devam etti.

Malatya’da sadece Aleviler değil, Hristiyanlar da hedefteydi. 2000’lı yıllardan sonra, basında ‘Misyonerlik’ ile ilgili haberler yapılması, bazen hakarete varan ifadeler kullanılması Hristiyanları hedef haline getirmişti. 2007 yılında Malatya’da bulunan Zirve Yayınevi’nin çalışanları Tilman Ekkehart Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel "misyonerlik faaliyetleri" yaptıkları gerekçesiyle boğazı kesilerek öldürüldü. Öldürülen 3 kişi Hristiyanların, Protestan cemaatine bağlıydı.

Geçmişte trajedilerin yaşandığı, farklılıklar ve azınlıkların hedef alındığı Malatya’da, Alevilerin evlerinin işaretlenmesi ve ardından kilisenin taşlanması kaygıları arttırdı. Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği Başkanı Pastörü İhsan Özbek, Malatya başta olmak üzere, Hristiyan ve farklı inançlara sahip olanların ülke genelinde yaşadığı sıkıntıları değerlendirdi.

ZİRVE KATLİAMI SÜRECİ 1999’DA BAŞLADI

Pastör İhsan Özbek’e göre Hristiyanlara yönelik saldırılar, basında hedef gösterilmelerinin ardından yaşanıyor. 2007 yılında Zirve Yayınevi katliamında da benzer sürecin yaşandığını vurguluyor. Zirve katliamı yaşanmadan önceki sürece dikkat çeken Özbek, "Zirve katliamına giden süreç 1999 da başladı. 2007 ye kadar sürekli Hristiyanlara yönelik bir nefret politikası beslendi. Hristiyanlar, ‘misyoner aktiviteler’ başlığı altında, her türlü nefret söylemleri ile karşılaştı. Halkımız inanıyor böyle şeylere. Halktan da tepkiler almaya başladık. Zirve katliamı, Türkiye’de Hristiyanlara yönelik bir baskı sürecinin sonuydu" diye konuştu.

Sürekli Hristiyan karşıtı yapılan yayınlardan, gazetelerde çıkan haberlerden bir şeylerin olacağını tahmin ettiklerini anlatan Özbek, "Bu olay gerçekleşmiş tek olay. Ama onun dışında 4 ayrı suikast girişimleri var. Onlar sonuçlanmadı. O süreçte sonuçlansaydılar, daha büyük bir şiddet tablosu görülecekti. Bu nefret suçlarının vardığı nokta o suikastlar gerçekleşmiş olsaydı görülecekti" sözleri ile nefret söylemlerinin, bilinenden daha büyük sonuç doğurabileceğine dikkat çekti.

BASINDA NEFRET SÖYLEMİ TEKRAR BAŞLADI

Özbek, Zirve katliamı ile sonuçlanan nefret söylemlerinin 2008 yılında durduğunu, bunun nedeninin ise hükümetin katliamdan sonra uyguladığı olumlu politikalara dayandığını ifade etti. 2008 yılında ara verilen Hristiyanlara yönelik nefret söylemlerinin tekrar başladığını anlatan Özbek, "Bu yıl içerisinde, özellikle medyada, yerel medyada körüklenen bir Hristiyan nefreti var. Malatya, Kayseri, Çanakkale, İzmir’de yerel gazetelerde Hristiyan karşıtı hareketler başladı" diyerek Hristiyanların tekrar hedef haline gelindiğini belirtti.

NEFRET SÖYLEMİNİ ESKİDEN CEMAATÇİ, ŞİDMİ İSE HÜKÜMET YANLILARI OLANLAR KULLANIYOR

Özbek, basında Hristiyanlara yönelik nefret söyleminin, İzmir’de FETÖ suçlaması ile Andrew Brunson’un tutuklanmasının ardından daha da arttığını ifade etti. Hristiyanlara yönelik nefret söylemlerinin özellikle Gülen Cemaati'nden ayrılıp da şimdi hükümet yanlısı olan kişiler tarafından kullanıldığını vurgulayan Özbek, "Bunların yaptığı televizyon programlarıyla, Hristiyan karşıtı bir hava tekrar oluşmaya başladı. Ve doğru olmayan şeyleri tekrar piyasaya sürüyorlar. Yok CİA ajanıydı, yok bilmem Fetullahçıydı gibi… Buda tepkilere yol açıyor. Bu tür yayınlar ne yazık ki saldırılara zemin hazırlayabiliyor" diye konuştu.

BATIYA TEPKİ OLUNCA HEDEFE BURADAKİ HRİSTİYANLAR KONULUYOR

Ancak hükümetin basında kullanılan nefret söylemlerinin önüne geçebileceğini ifade eden Özbek, 2007 yılından sonra hükümetin politikalarından kaynaklı bunların durduğunu hatırlattı. "2007’de hükümet mağdurdu" diyen Özbek, hükümetin uyguladığı politikaların konjektürel olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi: "O zaman daha demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü konusunda adımlar atıyordu. 2008’den sonra o mağduriyet giderilince, hem AB süreci, hem de insan hakları, din özgürlüğü süreci Türkiye’de durdu. Şimdi politikalar değişti. Batıya yönelik bir nefret gündemi yaratılırken, Türkiye’deki batıya benzer en zayıf halka Hristiyan olarak görülüyor. Çünkü Türkiye’deki genel algı, biraz bilgisizlikten kaynaklanıyor. Yani onlarda Hristiyan, bunlarda Hristiyan… Hadi gelin bunlara vuralım anlayışı var. Bizi Avrupa Birliği, ABD’yle özdeş sayıyorlar. Amerika’ya yönelik öfke, Hristiyanlara yönelik bir öfke ile birlikte gelişiyor. Hükümette bu konuda ne yazık ki adımlar atmıyor. Tam tersine, hükümetle paralel görüşte olan çeşitli medya kanallarında Hristiyan karşıtı söyleme izin veriyor.’’

MALATYA’DA ALEVİ, HRİSTİYAN VE KÜRT KARŞITI BİR TAVIR VAR

Türkiye’de şu an nefretin ekildiğini, farklılıklara yönelik gelişen nefret söylemlerinin yaygınlaştığını, bununda toplumu olumsuz etkilediğini ifade eden Özbek, 2007’deki sürecin de bu şekilde gerçekleştiğine dikkat çekti. Zirve Yayınevi'nde öldürülen üç kişinin, Malatya’da saldırıya uğrayan Protestan Kilisesi'ne bağlı olduğunu hatırlatan Özbek, Malatya’da yaşananları şu sözlerle anlattı: "Özellikle bir de Malatya şehrinin bir durumu var. Cemal Gürsel Mahallesi, Alevilerin yoğun olduğu bir bölge. Aleviler de, Hristiyanlar da, Malatya’da baskın olan Sünni aşırıcı gruplardan ve kişilerden şiddet görüyorlar. Malatya’da yaşananlar son birkaç gündür yaşananlarla sınırlı değil. Birkaç ay önce, 2017’nin içerisinde yine Alevilere yönelik yoğun bir gösteri vardı Malatya’da. Şimdi bu şekilde, kapılara çarpı koymakla ortaya çıktı. Önceki gece ortaya çıkan hareket, o mahalledeki Alevi, Kürt ve Hristiyan karşıtı bir tavrın sonucuydu."

IŞİD VE ULTRA MİLLİYETÇİLER TEHLİKESİ

Her zaman tehlike ile karşı karşıya kaldıklarını anlatan Özbek, kendisi dahil, bazı kilise önderlerinin polis koruması ile dolaştığını söyledi. Güvenlik önlemlerinin bu konuda yetersiz olduğunu ifade eden Özbek, "Ne kadar önlem alsanız alın, atmosfer düzelmeden, politikalar düzelmeden Türkiye’de şiddetin önüne geçilmesi pek mümkün değil. Sadece bir yerden değil, değişik yerlerden şiddet gelebiliyor. Hem IŞİD’den, hem de ultra milliyetçi kesimlerden kaynaklanabiliyor" diye anlattı.

MALATYA, ADIYAMAN VE ANTEP’E BENZEYE BAŞLADI

"Malatya’da IŞİD veya benzeri radikal örgütlerden size yönelik herhangi bir tehdit var mı" sorusuna Özbek, "Şu ana kadar Malatya’da doğrudan bir şey olamadı. Bazı şehirlerde bu sıkıntı var ne yazık ki. Adıyaman, Gaziantep gibi illerde bunları yaşıyoruz. Malatya’da giderek bu illerle benzeşmeye başladı. Suriye’de IŞİD’in yenilgiye uğruyor olması, oradaki bazı unsurların Türkiye’ye gelmesi, Türkiyeli unsurların ülkelerine dönmesi değişik şeylere yol açıyor. Bu tehlike büyüyor" cevabını verdi.

ÖNCEDEN ORTADA OLMAYANLAR, SALDIRI OLUNCA ORTAYA ÇIKIYOR

Büyükşehirlerde her zaman hedef olduklarını anlatan Özbek, sürekli kiliselerin taşlandığını belirterek, "Kiliseler taşlandıktan sonra bir şeyler yapılır. Ama bunlar genellikle tek başına olaylar, münferit olaylar olarak algılanılıyor. Pek bir şey yapılmıyor. Malatya’da yaşanan olaydan hemen sonra, emniyet görevlileri geldiler. Orada bulunan arkadaşlarımızla görüştüler. Değişik partilerden milletvekilleri geldiler, konuştular. Yani iş bittikten sonra ilginin olduğunu söyleyebilirim. Malatya’daki 2007 olayından sonra da bütün devlet görevlileri yanımızdaydı sağ olsunlar. Ama olaya giden süreçte bir sürü sıkıntılar yaşanmasına sebep olan unsurlarda çevremizdeydiler. Türkiye’deki politikalar bu tür şiddete, nefret suçlarına izin vermeseydi" sözleri ile olaylar öncesinde tedbirler alınmaması, nefret suçlarının önlenmemesini eleştirdi.

saldırı malatya kilise