Maraş Katliamı'nın tanığı Müslüm İbili yaşananları anlattı: 'Yakın kafirleri' diyerek saldırdılar

Maraş Katliamı'nın tanığı Müslüm İbili yaşananları anlattı: 'Yakın kafirleri' diyerek saldırdılar
Müslüm İbili, 19 yaşında bir gençken tanık olduğu ve yaralı olarak kurtulduğu Maraş Katliamı'nı Artı Gerçek'e anlattı. İbili, "Biz kin gütmeyiz, öç almayız. Eşit yurttaşlık temelinde, insanca ve barış içinde yaşamak istiyoruz" dedi.

Mehmet MENEKŞE


AMASYA - Maraş'ta 19-26 Aralık 1978'de Alevilere yönelik katliamın üzerinden 45 yıl geçti. Katliam tüm yönleriyle aydınlatılamadı, gerçek sorumlular hesap vermedi. Alevilere yönelik, 1978'te Sivas ve Maraş ile başlayan katliamlar 1980'de Çorum, 1993'te Madımak ve 1995'te Gazi Katliamı ile sürdü.

Maraş Katliamı'ndan yaralı kurtulan Erenler Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Müslüm İbili, adım adım katliama giden süreci, katliamda yaşananları ve sonrasını Artı Gerçek'e anlattı.

KATLİAMDAN ÖNCE MARAŞ

Maraş'ın katliam öncesi doğudan göç aldığını, Alevileri özellikle Yörük Selim Mahallesine yerleştiklerini belirten Müslüm İbili, Maraş'ta Alevi nüfusun artmasının ve Alevilerin ekonomik olarak güçlenmesinin belli kesimleri rahatsız ettiğini söyledi. CHP'nin o dönemlerde Maraş'tan üç milletvekili ve bir senatör çıkardığına dikkat çeken İbili, kentte sol ve sosyalist yapının bazı kesimlerde rahatsızlığa neden olduğun vurguladı.

'SÜNNİ MUHAFAZAKÂR YAPI ALEVİLERİN GÜÇLENMESİNDEN RAHATSIZDI'

Müslüm İbili, katliam öncesi kenti sosyolojik yapısını şöyle anlattı:

"Aşmalık, Göksun, Elbistan tarafından gelenler Yörük Selim Mahallesine yerleşiyorlardı ve bunların tamamına yakını Alevilerdi. Birçok Alevi, Maraş Çarşısı'nda kuyumculuk yapıyordu ve tekstil dükkanları vardı. Ekonomik olarak da güçlenmeye başlamışlardı.

Pazarcık ilçesine kadar verimli toprakların çoğu o bölgedeki Alevilerin elindeydi. Çevre köy ve illerden Maraş’a gelenlerin kültürel dokusu ile Maraş’ın kültürel dokusu birbirine benzemiyordu. Dışarıdan gelmiş Aleviler eşiyle, kızıyla çarşıda geziyor, lokantada yemek yiyor, öbür tarafta daha kapalı, tutucu bir alan var. Bu Sünni muhafazakâr yapı Alevilerin ekonomik olarak güçlenmesinden, özgürce kızıyla, eşiyle gezmesine pek hoş bakmıyorlardı"

ÖNCE MAHALLE KAHVESİ TARANDI

Müslüm İbili, katliamdan birkaç ay önce Yörük Selim Mahallesi'nde bir kahveye düzenlenen saldırıya dikkat çekti:

"Maraş Katliamı'ndan birkaç ay önce Alevilerin yaşadığı Yörük Selim Mahallesine bir saldırı oldu ve mahalle kahvesi tarandı. Mahallede yaşayan Sabri Özkan’a sekiz mermi isabet etti ve orada hayatını kaybetti. Önce kahveye el yapımı bir el bombası atmışlar, bomba patlamayınca da silahla kahveyi taramışlardı."

'BELEDİYE GÖREVLİSİ OLDUĞUNU SÖYLEYEN KİŞİLER ALEVİLERİN EVLERİNİ İŞARETLEDİ'

Kendilerini belediye görevlisi olarak tanıtan kişilerin Alevilerin evlerine, iş yerlerine kırmızı boya ile çarpı işareti attığına dikkat çeken İbili, önce buna anlam veremediklerini ancak katliam sırasında önce işaretlenen evlere saldırı olduğunu söyledi:

"Olaylar başlamadan önce Alevilerin evleri, iş yerleri işaretlendi. Evleri işaretleyen üç genci yakaladık. Önlerine 'belediye görevlisi' diye yazı asmışlardı. Alevilere ait iş yerleri ve evlerinin kapısına, duvarına kırmızı boya ile çarpı işareti koymuşlardı. Mahallenin büyükleri bize 'Niye karışıyorsunuz, bunlar devletin adamı, karışmayın' diye kızmışlardı.

Oysa bunlar devletin adamı değildi. Alevilerin evlerine tek tek kırmızı çarpıyı vurup gittiler. Saldırılar başladığında da ilk önce o kırmızı çarpı atılan evlerde oturan Alevileri öldürdüler, önce işaretlenen evleri yaktılar."

ÇİÇEK SİNEMASI BOMBALANDI

19 Aralık'ta Çiçek Sineması'na bomba atılmasının katliamın işaret fişeği olduğunu belirten İbili, şöyle devam etti:

"Çiçek Sineması'na bomba attılar ve önce sağ-sol olayları olarak başladı. Yılmaz Güney’in filmleri geliyordu sinemaya. Zavallılar, Yol gibi filmler. Biz bu filmleri izlemeye gittiğimizde ve Yılmaz Güney’in filmleri geldiğinde ille sinemaya bir baskın olurdu, sinemanın içine torpil atılırdı.

Cüneyt Arkın’ın 'Güneş Ne Zaman Doğacak?' filmi gelmişti. Biz gittikten bir gün sonra Çiçek Sineması'na bomba atıldı. Ülkücü Ökkeş Kenger (Şendiller) 'Komünistler sinemayı bombaladı' diye kendi çevresine haber vermiş ve ilk büyük saldırı o zaman başladı. Çarşıda Alevilere ait işyerleri tahrip edildi. CHP’nin binasına bombalar atarak ortalığı karıştırdılar."

İKİ ÖĞRETMEN ÖLDÜRÜLDÜ

22 Aralık'ta Yörük Selim Mahallesinin girişinde Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB DER) üyesi öğretmenler Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu'nun öldürüldüğünü ve cenazelerin defnedilmesi sırasında kontrolden çıktığını anlatan Müslüm İbili, şöyle devam etti:

"Beş-altı bin kişilik büyük bir kalabalık toplanmıştı ve öğretmenlerin cenazeleri omuzlara alınarak, sloganlar atılarak cenaze namazı için Ulu Cami'ye götürüyordu. Biz gençler kortejin çevresine zincir oluşturduk. Polis de dışarıdan önlem almıştı. Cenaze kortejine Kale Mahallesinden saldırı oldu. Taş, sopa üzerimize yağdırıyorlardı. 'Komünistler Moskova'ya' diye slogan atıyorlardı.

Biz Ulu Cami'ye gelmiştik, cenazeye katılanların iki üç katı güruh toplanmış taş, sopa, şişe fırlatarak bize saldırdı, camiye sokmadı. Kortej dağıldı, cenazeler yere düştü. Polis havaya ateş etti ama dağılan olmadı. Cenazeleri askeri araca koyup camiye gördük, oradan mezarlığa götürüp defnettik.

Hatırladığım kadarıyla o gün cenazede 70-80 kişi çeşitli yerlerinden yaralanmıştı. Olayların devamında o bölgedeki Alevilerin işyerlerine, dükkanlarına ve evlerine saldırılar olmuş, yakılmış yıkılmış, yağma olmuş."

'YAKIN, ÖLDÜRÜN KAFİRLERİ'

Mahallede tedirgin ve endişe içinde beklediklerini, camilerden, belediyeden anonslar duyduklarını ancak bu denli bir saldırı ve katliamı beklemediklerini vurgulayan İbili, yaşananları anlatmakta zorlandı.

Yaklaşık dört gün süren saldırılarda, "Yakın, öldürün kafirleri, bunlar Müslüman değil" diye bağrışmalar duyduğunu söyleyen İbili, insanların "Aleviler camileri yaktı", "kızıllar Maraş’ı bastı" diye kandırıldığını, kapı komşularının Alevileri öldürdüğünü belirtti.

'KADIN ÇOCUK DEMEDEN ÖNLERİNE GELENİ ÖLDÜRDÜLER'

İbili, katliam gününü şöyle anlattı:

"Evin damına çıktım. Baktım Taşkesen’den gelmiş Alevi vatandaşın fırınını ateşe vermişler. Yüzümü kuzeye döndüm ki etraf insan seli. Kaşanlı’dan gelmiş Alevilerin yaşadığı mahalleyi sarmışlar. Bizim mahallenin alt tarafını kapatmışlar. Çevre köylerden atla, eşekle köylüler gelmişler. Alevilerin oturduğu mahallelerin etrafını sarıp, ablukaya almışlar.

Doğu tarafımızda askeriye vardı, o tarafta kimse yoktu. Bir anda saldırı, yağma başladı. Çocukların eline gaz tenekesi vermişler, evleri yakıyorlar. Kimse kimseyi tanımıyor, büyük bir kalabalık var, mahşer yeri gibi yakıp, yıkıyorlar. Uzaktan izliyoruz, gidemiyoruz. Ağabeyim kaçarken ayaklarından vuruldu. Kimin ateş ettiğini bilmiyorum. Ben de sol kaşımdan av tüfeği ile vuruldum.

Olaylar çığırından çıktı. Biz sağa sola koşuşturuyoruz. İnsanlar bodrumlara saklanmış. Bir kısmı askeriye tarafına kaçıyor. Evler yanıyor, kadın, kız, çocuk, yaşlı demeden önlerine geleni öldürüyorlar. İnsanlar panik içinde, savunmasız bir şekilde ne yapacağını bilmeden kaçıyor, bağırıyor, yaralılar var..."

'TANKLAR İLK GÜN GELDİ SONRA GERİ ÇEKİLDİ'

Katliam ve yağmanın üç dört gün sürdüğünü aktaran İbili, şöyle devam etti:

"Bir yardıma gelen yok. Mermiler üzerimize yağıyor, omzuna, kafasına, vücudunun bir yerine denk geliyor, düşüyor yere. Ne yapacağımızı şaşırdık. Korkuyu üzerimizden atıp, kendimizi taş, sopa ile savunmaya başladık. Askeriyeden ilk gün tanklar bir ara geldi, sonra geri çekildiler, müdahale etmediler.

Serintepe tarafında Kaşanlı'dan gelen Alevi vatandaşların mahallesini bastılar, evleri yaktılar, yıktılar uzaktan görüyoruz onları. Bizim mahalleye de geldiler. Biz eskiden beri yerleşik olduğumuz için kendimizi savunduk. Buna rağmen 10 kişi öldürdüler. Dönüp tekrar Serintepe Mahallesine saldırdılar ve o gün 17 Kaşanlılı Alevi yaşamını yitirdi, yüzlerce yaralı vardı.

'DEVLET YOKTU'

Bütün Alevilerin yaşadığı mahallelerde evleri vahşi bir şekilde yakıp yıktılar. Yaşlı, genç, çocuk, kadın demeden katlettiler, evleri yağmaladılar. Bu böyle gece gündüz dört gün sürdü ve adeta devlet yoktu."

'VAHŞETİ YAŞADIK'

26 Aralık'ta sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi ve Kayseri'den komando birliğinin Maraş'a sevk edilmesinin ardından katliamın durduğunu kaydeden İbili, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Polis ve asker görev yapmış olsaydı, daha önceden istihbarat alınmış olsaydı bu kadar can kaybı olmayabilir, bu acılar yaşanmayabilirdi. Bizim Yörük Selim Mahallesine girebilselerdi can kaybı dört katına çıkardı. Daha büyük bir katliam yaşanırdı. Vahşeti yaşadık. Anlatırken aynı şeyleri tekrar yaşıyorum."

'KATLİAMDAN SONRA MARAŞ ALEVİSİZLEŞTİ'

Maraş Katliamı'ndan sonra Alevilerin kentten göç etmek zorunda kaldığını dile getiren İbili, kentteki demografik dönüşüme dikkat çekti:

"Katliamından sonra Alevilerin burada can güvenliği yok, iş, ekmek yok. Kimse iş vermiyor. Gelip evini yakan, canını alan, öldüren bir güruhtan iş isteme, çalışma cesaretin var mı? İnsanların can güvenliği yok.

Alevilerin yüzde 70 -80’i Maraş’tan göçüp gitti. Katliamdan sonra adeta Maraş Alevisizleşti. Göçmek için gücü olanların kimi yurt dışına, kimi diğer illere gitti. Burayı terk ettiler. Yokluk, yoksulluk, sefalet içerisindeki gariban sınıfı da burada yaşamını sürdürmeye devam etti."

'PİR SULTAN ABDAL'IN DİRENİŞİ, HACI BEKTAŞ VELİ'NİN HOŞGÖRÜSÜYLE...'

Tek isteklerinin eşit yurttaş olarak, barış içinde ve insanca yaşamak olduğunu vurgulayan Müslüm İbili, sözlerini şöyle tamamladı:

"2007 yılında dernek kurduk, yavaş yavaş örgütlenmeye başladık. Erenler Kültür Derneğini kurup Erenler Cemevini yaptık. Aleviliği burada yeniden var etmeye, Aleviliği yeniden konuşmaya başladık. Biz yine Pir Sultan Abdal’ın direnişi, Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin hoş görüsüyle kendi inancımızın gereği, elimizden geldiği kadar, insanların birlik, bütünlük, barış ve kardeşlik içerisinde daha mutlu yaşamalarını istiyoruz.

İnanç felsefemiz gereği 72 millete aynı gözle bakarız. Bizim için insanların dini, dili, etnik kökeni, ırkı ya da mezhebi, meşrebi hiç önemli değildir. İnsan olmaları önemlidir. Biz kin gütmeyiz, öç almayız ama aynı hassasiyeti de karşı taraftan bekliyoruz. Cemevlerimizin yasal statüye kavuşturulup, yasal haklarımızın verilmesini istiyoruz.

Bizim insanlık davamız da mahşere kalmasın. Niçin hep mazlum durumunda kalıyoruz? Biz kimseyi asıp, kesmedik. İnsanca, eşit yurttaşlık temelinde, barış içinde yaşamak istiyoruz."

Öne Çıkanlar