'Meslek odalarının hedef alınmasının nedeni ultra otoriter rejim kurma arzusudur'
Tezcan Karakuş Candan, meslek odalarını susturmanın toplumu susturmayla aynı anlama geldiğini kaydetti.
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, İktidarın meslek odalarının seçim sistemini değiştirme girişimini "ultra otoriterleşme"ye doğru gidilen süreçte atılan bir adım olarak değerlendirdi.
ARTI TV'de yayınlanan 'Söz Sırası' programında konuşan Tezcan Karakuş Candan, meslek odalarını susturmanın toplumu susturmayla aynı anlama geldiğini kaydetti.
İktidarın meslek odalarının seçim sistemini değiştirerek getirmek istediği sisteme karşı hep birlikte karşı durmak gerektiğini ifade eden Candan şöyle konuştu: "Arka arkaya öyle olaylar yaşıyoruz ki dehşete düşmemek mümkün değil. İktidar sağanak bir yağış gibi pandemi sürecini bir fırsata dönüştürerek üst üste toplumun bam teline basacak hamleler yapıyor. İş Bankası hisselerine el koyma tartışmalarının yeniden başlaması, belediyelere kayyım atamaya devam edilmesi, gözaltılar, tutuklamalar, Sevda Noyan'ın Hitler dönemini hatırlatan komşularının listelerini çıkartması, sesini sözünü söyleyen herkesin hedefe oturtulması, İbrahim Gökçek'in durumuna üzülen ve duygularını ifade eden hakimin HSK tarafından görevinden uzaklaştırılması aslında hepimiz için gelecek günlerin habercisi durumunda. Üstüne bir de meslek odalarının seçim sisteminin değiştirilerek özerk yapısına müdahale edilmesi için hazırlanan yasa taslağı... Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde aslında tarihsel günlerden geçtiğimiz bugünlerde, iktidarın doğrudan bu yapıları hedef alarak aynı zamanda ülkenin demokratik yapısını, rejimini hedef (aldığını görüyoruz).
Öte yandan meslek odaları çok uzun zamandır aslında iktidarın politikalarını eleştireni, kamu yararına aykırı davranışlarını kamuoyu ile paylaşan hukuksal sürece taşıyan örgütlenmeler. Mühendis Odaları Birliği, Mimar Odaları ve diğer meslek örgütleri... Yani bu ülkede nefes almamızın, altyapının, sanayinin gerçekten ülkenin inşai faaliyetlerinin tamamının hayata geçirilmesinin en önemli (denetleyicisi olan) meslek örgütlerini devre dışı bırakma adımı olarak görmemiz gerekiyor. (Bunu), nefes alanlarımızın yok edilmesinin, kültürel varlıklarımızın yok edilmesinin ve talan edilmesinin, kentlerimizin yaşanamaz hale gelmesinin adımları olarak görmek gerekiyor.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 1954 yılında kurulan anayasal bir kuruluş. İşlevlerinden birisi meslek alanımızda kamu yararına aykırı uygulamalar olduğunda iktidarı denetlemektir. Anayasa ile birlikte verilmiş bir haktır bu. Bugün, hem Meclis denetiminden, hem Sayıştay denetiminden kaçan bir iktidar yapısı toplumsal denetimden de meslek örgütlerini devre dışı bırakarak, toplumun tamamını esaret altına alarak, toplumun tamamını susturarak toplumsal denetimden de kaçma yaklaşımı içerisindedir
Ülkenin her karış toprağının, ormanının, suyunun, kültür varlıklarının, sağlıklı kentleşmesinin ve cumhuriyet değerlerinin korunmasının sigortası olan meslek örgütlerimizin hedef alınmasının arkasında yatan şey toplumu tek seslileştirmek, teslim almak ve ultra otoriter bir rejim kurmaktır. Bu örgütlerimiz olmasaydı Atatürk Orman Çiftliği'nde, Saraçoğlu Mahallesinde, Ulus tarihi Kent Mahallesi'nde Kanal İstanbul'da, Salda'da, Munzur'da Sur'da, Hasankeyf'te, Cerratepe'de ve Kazdağları'nda ve ülkenin her karış toprağında yapılan talanları kimler açığa çıkaracaktı?
İktidarın bu zenginleşme ve doğayı talan etme politikalarını kamuoyu ile kim paylaşacaktı? Bütün bunlardan rahatsız oldukları için meslek odalarında seçim sistemini değiştirerek, nispi seçim getirerek aslında seçimle alamadıklarını yasa ile almaya çalışıyorlar. Belediyelerde yaptıkları gibi seçimle alamadıklarını kayyımlarla almaya çalışıyorlar.
Dolayısıyla Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne bağlı meslek örgütlerinin sesinin kesilmesi toplumun sesinin kesilmesidir aynı zamanda. "Demokratik" olmadığı için yapıyoruz diyorlar ama demokratik olmayan bir yapının meslek odalarına demokrasi getirmesi mümkün değil! Hepimiz genel kurullarımızda karşımıza çıkan listeler karşısında, politikalarımızı, çalışmalarımızı ve faaliyetlerimizi söyleyerek seçiliyoruz. İktidardan çok daha demokratik olarak yılda 2 kere kendi kendimiz denetliyoruz. Yılda 4 kere temsilciliklerimiz denetleniyor. Yani iktidar bunu aydın, sözünü söyleyen, kamu yararına uygun davranan kesimlerin sesini kesmek üzere yapıyor. Bunu bütün topluma yapılmış bir hareket olarak görmek gerekiyor. Bütün bu adımlar, belediyelere atanan kayyımlar, insanların hedef gösterilmesi, meslek odaları yasalarının değiştirilmek istenmesi... Bunlar bizi bekleyen ultra otoriter rejimin adımları. Dolayısıyla bu süreçlere karşı birlikte tavır koymak, yan yana durmak ve dayanışmayı örgütlemek hepimizin görevi ve sorumluluğudur."