Mesut Yeğen: Kürt meselesi bir haysiyet meselesidir

Mesut Yeğen: Kürt meselesi bir haysiyet meselesidir
“Türkiye Cumhuriyeti birlikte yaşamayı Türklük üzerinden, biraz ortak kültür üzerinden tanımladı. Birlikte yaşayacakları da ‘Türklerden’ ve ‘Türkleşecekler’ ve ‘Türkleşmesi beklenen’ olarak kodladı”

Remzi Budancir


Artı Gerçek- Kürt Çalışmaları Merkezi (KÇM) Diyarbakır’da Kürt meselesinde tarihsel kavşaklar, aktörler ve yaklaşımları, Kürt çalışmalarındaki zorluklar ve handikaplar ile ilgili buluşma gerçekleştirdi. “Kürt meselesi; Neden var, nasıl çalışmalı?” konusunda uzun bir konuşma yapan Prof. Dr. Mesut Yeğen, Kürt meselesinin tarihçesini, sorunun neden kaynaklandığını, çözüm girişimlerini ve gelinen aşamaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

“KÜRT MESELESİ BİR HAYSİYET MESELESİDİR”

Konuşmasında “Kürt meselesi nedir” sorusunu gündeme getiren Prof. Dr. Mesut Yeğen, sadece Kürt meselesi değil, benzer bütün toplumsal meselelerin basit bir cevabının olmadığını söyledi. Kürt meselesinin birçok kişinin farklı tanımladığını ifade eden Yeğen, “Bana günlük ‘Nedir bu mesele?‘ diye sorulsa, aslında ‘bu bir haysiyet meselesidir’ derim. Tanınma meselesidir. Eşitsizlik durumunda eşit olma arzusu ile ilgili meseledir, ‘haysiyet meselesidir’ diye bir kodlamayı tercih ederim. Kendi adıma böyle tanımlamayı tercih ederim” dedi.

DEVLETİN ULUSAL ÇERÇEVESİ: TÜRK, TÜRKLEŞECEK OLAN VE TÜRKLEŞMESİ BEKLENEN

Kürt meselesinin, esasında Kürtlerin, kendilerine önerilen, teklif edilen ulusal çerçeveye itiraz etmesinden başka bir şey olmadığını ifade eden Yeğen, “Ulusal çerçeve ya da birlikte yaşam önerisi nedir? Türkiye Cumhuriyeti, burada birlikte yaşamayı Türklük üzerinden, biraz ortak kültür üzerinden tanımladı. Birlikte yaşayacakları da ‘Türklerden’ ve ‘Türkleşecekler’, ‘Türkleşmesi beklenen’ olarak kodladı ve tavsiye etti. Birlikte yaşamaya dair önerisi esas olarak buydu” dedi. Kürtlerin teklif edilen bu ulusal çerçeveye itiraz ettiğini söyledi.

"ERİTME SİYASETİ UYGULANDI"

Bu uygulamaya sadece Kürtler mi maruz kaldı? Lazlar, Çerkezler ve diğer kimlikler buna karşı neden direnç göstermedi ya da gösteremedi? “Kültürel Türkleşme” teklifine en çok Kürtlerin itiraz etmesini Kürtlerdeki “bizlik” duygusuna bağlayan Yeğen, “Kürtlerdeki bizlik duygusu Lazlar, Çerkezler ve Gürcülerden daha kuvvetli daha fazla. Bunun arkasında ne var, nedir o kök sebepler? Bir kere Kürtler daha güçlü ‘biz’ duygusuna sahip, çünkü kadim bir millet. Uzun zamanlardan beridir bulundukları yerdeler. Bulundukları yere bir göç vasıtasıyla gelmiş değiller. Muhacir değiller. Bulundukları mekânda uzun zamandır varlar. O toprakta bulunmanın kimliğinize aksetmesi demektir. İkincisi, çok sayıda olmaları, nüfusun çok olmasıdır. Yoksa cumhuriyetin başından beri bir eritme siyaseti uygulandığını biliyoruz ama bu eritme siyasetine direnen bir kalabalık var ortada” dedi.

DİĞER ÜLKELERDEKİ HAREKETLİLİK REFERANS OLUŞTURDU

Cumhuriyetin ilk dönem raporlarında Fırat’ın doğusu olarak tarif edilen bölgede yüzde 50’inin üzerinde bir Kürt nüfusunun olduğunu görüldüğünü ifade eden Yeğen, ayrıca Kürtler sadece Türkiye’nin içinde değil, Suriye, Irak ve İran’da da olduklarını hatırlattı. Kürtlerin diğer ülkelerdeki hareketliğinin burası için her zaman bir referans teşkil ettiğini ifade eden Yeğen, “Dolayısıyla ‘kardeşlerimiz bir yerde bir şeyler yapıyor' fikri her zaman dolaşımda olmuş 100 senedir. Bundan dolayısıyla kendi kimliklerine karşı daha duyarlı olmalarını sağlamış” tespitinde bulundu.

MERKEZİ OLMAYAN ALANLARA ÇEKİLDİ

Kürtlerin Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyet döneminde de modernleşme ve merkezileşme çabalarına karşı merkezi olmayan alanlara çekilerek cevap verdiğini ifade eden Yeğen, Kürtlerin modern olmayan alanlarda olmanın avantajlarını kullandığını söyledi. Bu avantajları kullandıkları için Kürtlerde ‘bizlik’ duygusunun güçlü olduğunu ifade eden Yeğen, “Geleneksel yapınızı çözmeye gelen bir devlet var, siz geleneksel yapınızı muhafaza etmek için daha geri çekiliyorsunuz, bu sizde güçlü bir bizlik duygusuna yol açıyor” dedi.
1918 ve 1924 arasında hem Osmanlı’nın hem de Cumhuriyet Ankara’nın Kürtlerle ilişkilenmeye, Kürtleri yanlarına almaya çalıştıklarını gördüklerini ifade eden Yeğen, Osmanlının son döneminde sorunlarının farkında olduğunu, bir arada yaşama müktesebatı üzerinde siyasi çalışmalar yaptığının görüldüğünü söyledi. Ancak Cumhuriyetin 1920’den sonrasında farklı bir durumun ortaya çıktığını ifade eden Yeğen, “Büyük ihtimalle 1923’te Kürtler o kadar zayıf, Türkiye devleti de o gün olduğu kadar güçlü çıkmasaydı o işten, bu müktesebat daha etkili olacaktı. Öyle bir asimetri çıktı ki ortaya küçük ölçekli olmayan Şeyh Sait isyanı dahi iki ayda bastırabildi. Sanki o güç asimetrisi ortaya çıkamasaydı o dediğim müktesebat daha etkili olabilirdi” diye konuştu.

KÜRT MESELESİNDE DÖRT ÜLKENİN UZLAŞISI VAR

Kürt meselesinin bölgesel ve uluslararası bir boyutunun olduğuna işaret eden Yeğen, Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında Kürtler konusunda bir uzlaşı olduğunu söyledi. Bu uzlaşının ikinci dünya savaşından sonra daha derinden sağlandığını ifade eden Yeğen, “Şöyle bir uzlaşma vardı dört devlet arasında. Herkes (ülke) Kürt meselesini bastırsın ama herkes kendisi bastırsın. Irak ve Suriye'nin bunu bastıramadığı zamanlardayız. Onlar bastıramadığı için Türkiye ve İran rol aldı bu sahalarda. 2011’den beri, ya da 2003’ten sonrasında bu dört aktör ikiye düşmüş durumda. Irak ve Suriye’nin artık eskisi gibi bu işin seyrinde etkili aktörler olduğunu söylemek zor. Irak tekrar birliğini sağlayabilir mi? O zor görünüyor. Suriye içinde aynı durum var” ifadelerini kullandı.

ÇÖZÜM İŞARETİ YOK, “KÜRT MESELESİ İLE YAŞARIZ” GÖRÜNTÜSÜ VAR

Osmanlı’dan günümüze devam eden bir Kürt meselesi var. Kürt meselesinin çözüme kavuşturulması gerektiği dile getirilse de buna ilişkin pek adım atılmış değil. 2009-2015 arasında devletin azda olsa müzakere yöntemine başvurarak “azda olsa tanıyalım” yaklaşımı sergilediğini ifade eden Yeğen, tekrar bir diyalog olup olmayacağına ilişkin ise şunları söyledi: “Oraya dönecek mi bilmiyoruz. Hükümet değişse ne olur? Devlet aklının bu yana döneceğinden emin değilim. Ama şu andaki işaretler sanki biraz Filistin meselesi gibi” dedi. Kürt meselesi ile ilgili bir şey yapmadan olduğu gibi bırakarak devam etme gibi bir görüntünün verildiğini ifade eden Yeğen, “Gördüğümüz şöyle, bir ‘imha edelim’ yada ‘çözelim’ modu da yok. Daha çok gördüğüm ‘bu mesele ile böyle yaşarız’ görüntüsü var. Dönebilir miyiz bir daha müzakere, yada tanıma mantığına? Hükümet değişirse, özellikleri ne olur bilmiyoruz. Hükümet değişince siyasiler nasıl bir bürokratik akılla karşılaşacaklar, onları aşabilecekler mi onu bilemiyoruz.”

RUHAVİOĞLU: SAHADA KÜRTLERLE İLGİLİ ÇALIŞMAK SORUNLU BİR MESELEDİR

Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu ise “Kürtler üzerine çalışmak: İmkanlar, sınırlar, ihtiyaçlar” konusunda bilgiler verdi. Kamuoyu araştırması yaparken nasıl bir sistem uyguladıklarını, doğru bilgiye ulaşmak için ne tür yöntemler uyguladıkları hakkında teknik bilgiler veren Ruhavioğlu, özellikle Kürt meselesi ile ilgili kamuoyu araştırması yapmasının zorluklarından söz etti. Soru hazırlarken de çok dikkat etmek gerektiğini vurgulayan Ruhavioğlu, “Bir soru nasıl sorulacak. Bununla ilgili ekstradan bir eğitime ihtiyaç var. Soruyu şöyle formüle edelim şeklinde. Türkiye’de bu gün Kürtlerle ilgili çalışmak sorunlu bir mesele. Herhalde bizim kadar anketörü karakola düşen bir grup yoktur. Her sahamızda birileri ‘Hele siz ne araştırıyorsunuz? Memur bey bak bu Kürtler falan diyor’ deyince götürüyorlar karakola. Çalışma belgesi şunlar bunlar epey uğraştırıyor. İşimizi durduracak bir şey olmadı ama uğraştırıyor sizi” dedi.

İkincisi meselenin ise soruyu formüle etmek olduğunu belirten Ruhavioğlu, “O kadar iyi formüle etmelisiniz ki kimseyi ürkütmesin” dedi. Sahada hem anketörlerin hem de soru sorulan katılımcıların sıkıntı yaşamaması için sorular hazırlarken avukata danışmak zorunda kaldıklarını ifade eden Ruhavioğlu, “Avukata ‘bunu bir okusana. Bu soruya cevap veren kişiye, anketöre, kuruma bir şey olur mu?’ diye sormak zorunda kalıyoruz” diye konuştu.

Öne Çıkanlar